Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Aman dikkat...
Önümüzdeki seçimin her şeyini tartıştığımızı sanıyoruz. Ama kanımca bazı noktaları ya görmezden geliyor yahut hiç önemsemeden geçiyoruz.
Prof. Dr. Süheyl Batum ile Deva Partisi Genel Başkan Yardımcısı İdris Şahin hariç, nedense kimse Recep Tayyip Erdoğan’ın seçime aday olarak katılma hakkı ne ölçüde var sorusuna yanıt aramıyor. Oysa Erdoğan’ın seçimde aday olabilmesinin tek koşulu, TBMM Genel Kurulu’ndan en az 360 milletvekilinin oyu ile “Seçimlerin yenilenmesine” karar çıkarılması. Ona da Cumhur İttifakı’nın oyu yetmiyor.
Muhalefet, Erdoğan seçimlerin 6 Nisan’dan önce yapılmasına “Evet” demedikçe 360’ı tamamlamayacağını açıkladığına göre o ihtimal çok zayıf. Erdoğan bunun dışında bir yolla aday olmaya kalkar -Yüksek Seçim Kurulu da kabul eder- ve seçilirse bile meşru bir cumhurbaşkanı olamaz.
Gelelim “seçim güvenliği” ile ilgili olarak göz ardı edilen konuya:
İstanbul CHP İl Örgütü, 2019 Mart’ında yapılan, sonra 24 Haziran’da tekrar edilen büyükşehir belediye seçiminde, hemen her sandık başına bir avukat koyma ve özellikle sandıklara son derece sıkı bir şekilde sahip çıkma gibi önlemlerin, sonuçlar yönünden ne kadar önemli olduğunu ispat etmişti. Şimdi de aynı taktiğin uygulanacağını duyuyoruz. Keza CHP Genel Merkezi’nin, internet üzerinden, sandık sonuçlarını Yüksek Seçim Kurulu ile aynı anda izleme amacıyla hazırlıklarını sürdürdüğünden haberdarız.
Ancak bu önlemlerin yeterli olmadığını da 2014 yerel seçimlerinde -resmi açıklamaya göre -trafoya kedi girmesi(?)-, Nisan 2017’de yapılan “anayasa değişikliği referandumu”nda “Mühürsüz oy zarflarının da geçerli sayılması” türünden örneklerle gördük.
Görüldüğü gibi alınan önlemlerin ve “güvenlik”le ilgili tartışmalarımızın nerdeyse tamamı, seçim günü yapılan veya yapılmasına engel olunmak istenen eylemlerle ilgili.
Oysa dünyada yaşanan başka örnekler var ki seçim güvenliğinin, seçim gününden aylar önce ihlal edilebildiğini gösterdi.
ABD’nin bir önceki başkanı Donald Trump’ın seçiminden ve İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden ayrılmasıyla sonuçlanan Brexit referandumundan söz ediyorum.
Olay Trump’ın seçilmesinden sonra ortaya çıktı.
İngiltere merkezli Cambridge Analytica isimli firmanın, ABD’deki 87 milyonu aşkın Facebook kullanıcısı seçmenin kişilik bilgilerini analiz ettiği ve hangi seçmen kesimine nasıl bir propagandayla yaklaşılırsa onların oylarının yörüngesinden saptırılacağını ortaya koyduğu; böylece aslında zayıf olan adayı -veya tarafı- zafere ulaştırdığı ortaya konmuştu.
Dahası, Trump’ın seçilmesinde Rusya’nın (aslında Vladimir Putin’in) ABD’deki uzantıları aracılığıyla ciddi şekilde rol oynadığı da çok yazıldı ama aksini savunanlardan ikna edici bir açıklama gelmedi.
Gerçi Cambridge Analytica 2018’de kapatıldı ama yerine yenileri kuruldu ve ilgilenen bilir ki halen faal haldeler.
Recep Tayyip Erdoğan’ın Rusya Devlet Başkanı Putin’le yakınlığı ve iletişim/bilişim teknolojilerine, muhalif parti kadrolarından daha çok önem verdiği bilindiğine göre, 2023 seçimlerinde bu tür bir marifetle karşılaşmamız ihtimalini hiç gözden uzak tutmayalım.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
En Çok Okunan Haberler
- Çok konuşulacak 'adaylık' açıklaması
- Fatih Altaylı ve İsmail Saymaz'a soruşturma
- 'Tarihe not düşmek için geldim'
- AKP’li belediyeden bir ayda 33 konser
- Mahruki yine yandı
- A Milli Takım'ın Uluslar Ligi'ndeki rakibi belli oldu!
- Fakülteyi kâğıt üzerinde kurmuşlar!
- Tıp fakültelerinde kadavra krizi
- Aydın Dağları'nda son yılların en verimli hasadı yapıldı
- Protesto eden yurttaşlara polis müdahalesi!