Oktay Ekşi
Oktay Ekşi oktay.eksi@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Keyfi ceza yasası

16 Kasım 2024 Cumartesi

Şimdi de bir “etki ajanlığı” suçu icat ettiler. İlk versiyonu aylar önce getirilmişti. Ancak tepkiler, belli ki beklendiğinden fazla çıkmış, o yüzden geri çekmişlerdi.

Son olarak “kanun yapma” tekniğine taban tabana zıt bir uygulama olan “torba yasa” yoluyla tekrar sahneye çıkardılar. Ancak tepkiler ilk versiyona gösterilenden fazla olunca bu defa da başlığı “noterlikle” ilgili bir “torba yasa” teklifi içine yerleştirerek Meclis’e getirmeye kalktıkları projeden teklifi son dakikada çıkardılar.

Önce bu öneri hakkında bilgi vereyim:

Türk Ceza Kanunu’nun 339’uncu maddesine bir fıkra eklemeyi düşünmüşler. Öneriye göre:

“Devletin iç ve dış siyasal yararları ile güvenliği arasında sıkı bir ilişki olduğu bilinmektedir. Bu kapsamda iktisadi, mali, askeri, milli savunma, kamu sağlığı, kamu güvenliği, kamu düzeni, teknolojik, kültürel, ulaştırma, haberleşme, siber alan, kritik altyapı ve enerji gibi yararlar da devletin iç ve dış siyasal yararları kavramı içinde” kabul edilecekmiş.

Suçun oluşması için failin bir yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatı doğrultusunda hareket etmesi yeterli olacakmış. Yabancı organizasyon Türk hukukuna göre kurulmamış veya oluşturulmamış olsa bile fark etmeyecekmiş. Bu organizasyon yabancı bir devlet içinde veya hiçbir devlete bağlı olmasa da bir şey değişmeyecekmiş.

Uzmanlar, TCK’de “casusluk” fiilini cezalandıran hüküm bulunduğunu ve buna kimsenin bir itirazı bulunmadığını ifade ediyorlar. Ancak bu suçun varlığı için “fail ile eylem arasında kanıta veya tanık beyanına ayrıca fail ile yabancı devlet arasında, bağımsız bir gözlemciyi tatmin edecek nitelikte kanıta” ihtiyaç olduğunu ifade ediyorlar. Oysa uzmanlara göre bu metin “suçun maddi unsurunu tam bir belirsizliğe terk ediyor”. Yani bu öneri bir daha gelir ve yasalaşırsa herhangi bir gazeteci veya muhalif eğilimli kimse, incir çekirdeğini doldurmayan bir nedenle yargılanabilecek ve yargıcın -veya siyasi iktidarın- keyfine göre ağır bir cezaya mahkûm edilebilecektir.

Hemen ifade edeyim ki bizim siyasi iktidarlarımızın ve yargımızın bu bağlamda sabıkası çoktur.

1950-60 arası Demokrat Parti iktidarı döneminde basını susturmak için iki önemli yasa çıkarıldı. Biri 6433, diğeri 6732 sayılı yasa.

İkincisi daha sert, daha acımasızdı. İçinde “zihinlerde şüphe uyandıracak” ifadeleri bile cezalandıran hüküm vardı.

Bu ilk yasa ve ikincisinin ardından birçok meslektaşımız hapse atıldı: Metin Toker, Şinasi Nahit Berker, Ziya Hanhan, Tarık Halulu, Yusuf Ziya Ademhan, Nihat Subaşı, Cemal Sağlam, Cüneyt Arcayürek, İbrahim Cüceoğlu, Kurtul Altuğ, Ülkü Arman, Beyhan Cenkçi, Fatin Fuat, Cenap Yakar bir çırpıda aklıma gelenler.

Adil Güneşoğlu’nun başkanlık ettiği Toplu Basın Mahkemesi, huzuruna çıkarılan gazeteciye, -neredeyse otomatik olarak- 6 ay hapis, 6666 lira para cezası verirdi. 

Bu etki yasasının, bir süre sonra karşımıza tekrar çıkarsa kimseye yarar getirmeyeceği gibi ama herkese zarar getireceğini söylemek için kâhin olmaya sebep yok. Sadece geçmiş deneyimlere bir göz atmak yeter.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Dini eğitim bakanı 21 Aralık 2024
Anımsatmalar... 14 Aralık 2024
Masum olmanız yetmez 7 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları