Makulde buluşamadık

12 Eylül 2016 Pazartesi

Bir büyük felaket atlattık, belki bundan sonra “akıllar başa gelir”, “makulde buluşulur” dedik. Bırakın, makulde buluşmayı işler iyice çığırından çıktı. Makulde buluşmak adına, yeri geldi, iktidara “Bu FETÖ nereden çıktı, kimi kime şikâyet ediyorsunuz?” demekten imtina ettik, sonuç insanın aklıyla alay eden bir FETÖ umacısı üzerinden, hak, hukuk diye ne varsa çiğnenmesine bahane yaratmak oldu.
“Olağanüstü hal” ilanı zaten sorunlu, onunla kalmadı “Olağanüstü rejim’”inşası başladı.
Binlerce insan FETÖ bağlantısı ithamı ile işinden oldu, binlerce insan hapsi boyladı, “belli olmaz, biri iftira atar da ben de gürültüye giderim” korkusu yüreklere salındı, korku düzeni hâkim oldu. Bizim mahallenin cami imamı bile işinden oldu, tevatüre göre Bank Asya’da hesabı varmış, çocuklarından biri de Gülencilerin yurtdışındaki okullarından birinde okuyormuş. Hak, hukuk bir yana, vicdanlara seza bir durum; pek çok benzer örnek de olduğu gibi, velev ki söylenen doğru olsun, demek ki, bir cami imamı çocuğuna daha iyi bir istikbal hayali ile bu grubun açtığı imkânlardan yararlanmak istemiş, hepsi bu. Yaptığının suç olarak kendine geri döneceğini nereden bilecek, zamanında mevcut iktidar Gülencileri baş üstünde tutuyor, al gülüm ver gülüm bir ortam söz konusu. 17-25 Aralık bir milatmış, o tarihten sonra her tür ilişkiyi kesmeyenler suçlanıyor. Ne yapacak, bizim cami imamı, hemen derin bir durum analizi yapıp, “bunlar yarın darbeye kalkışır, en iyisi ben çocuğu Harvard Üniversitesi’ne parasız yatılı yazdırayım” mı diyecek? Siz insan hayatı bu kadar kolay mı sanıyorsunuz? Nasıl bir akıl, nasıl bir vicdan?

‘Subliminal darbe mesajı’
Diğer taraftan, Gülen grubu gazetelerinde yazmış, televizyonlarında program yapmış insanları olur olmaz hapse tıkmak neyin nesi? Fikirlerini beğenin beğenmeyin, sahiden Nazlı Ilıcak, Ahmet Turan Alkan, Ali Bulaç, Lale Kemal, Nuriye Akman gibi isimlerin darbe ile ilişkisi olabileceğine inanıyor musunuz? En son darbe öncesi bir televizyon programında Ahmet Altan ve Mehmet Altan’ın “subliminal darbe mesajı” verdiğine kanaat getirildiği için gözaltına alındılar. “Ama onlar da Ergenekon sürecinde haksızlıkları meşrulaştırmışlar”. İyi de o dönem haksızlık hukuksuzluğu meşrulaştıranların başında olanlar, iktidarda olanlar değil miydi? Zamanında Başbakan, İçişleri Bakanı, Adalet Bakanı başta olmak üzere, tüm iktidar, bürokrasi daha mı az sorumlu? Bırakın onları, Ahmet Altan’ın yazdıklarının aynısını yazan onca gazeteci, daha mı az sorumlu ve sorunlu? Sahi, bu süreçte haksızlık, hukuksuzluk itirazlarına “kurunun yanında yaş da yanar” izahı ile karşılık veren her devrin adamı gazeteci tüm bunlara ne diyor? Neler yazmıştı, şimdilerde FETÖ avına çıkanlar?

Haksızlık karşısında susan...
Ben Ergenekon sürecinin, iddia edildiği gibi, ciddi bir şekilde askeri vesayetle mücadele meselesi olmadığını düşünen, bunu yazdığım için, “Ergenekonculuk”la itham edilen biriyim. Ömrünü Ergenekonculuk, ulusalcılık gibi dar görüşlülüklere itirazla, eski statükoyla mücadele ile geçirmiş biri olarak, bu ithamlar benim için büyük bir zul olmuştu. Şimdi ise, işlerin tersine dönüp benzer şeylerin beni itham edenlerin başına gelmesine razı olmayı zul sayıyorum.
Haksızlık, hukuksuzluk kimin başına gelirse gelsin itiraz etmek zorundayız, benim inancıma göre, “haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır”. Dahası, bir televizyon programında “subliminal darbe mesajı” aramak, bu memlekete deli gömleği giydirme teşşebbüsüdür. Bu gömleği giymeye razı olursak, bu memleketten umudumuzu kaybettik demektir.
Diğer taraftan, HDP’li bazı belediyelere kayyım atanması tasarrufu başlı başına bir felaket habercisi. Terörle bağlantılı ithamı ile binlerce sendikalı öğretmenin işine son verilmesi de, benzer uygulamalar da, haksızlık bir yana, olsa olsa Kürt sorununun büyümesine neden olacak, hiç kuşkunuz olmasın. Belediyeler tabii ki anayasal sınırlar içinde davranmak mecburiyetindedir, ama lamı cimi yok, seçilmişin yerine atanmışı koymak demokrasiden vazgeçmektir. Tam da bu nedenle, kayyım atamak gibi yollar yerine, Kürt meselesinin demokratik zeminde çözümü için, yeni bir barış sürecine acil ihtiyacımız var. Önümüzdeki günlerde, bu tartışmayı gündemimizde tutmak gerekecek.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

‘Yeni devlet’ 7 Ağustos 2017

Günün Köşe Yazıları