Nilgün Cerrahoğlu
Nilgün Cerrahoğlu nilgun@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Yeni Yıla ‘Gayri Meşru’ Merhaba!

01 Ocak 2015 Perşembe

Yazıya oturduğumda Samoa ve Kiribati, Yeni Zelanda ve Fiji yeni yıla girmişti bile.
Batısı doğusuyla dünya, havai fişekler, neşe, ışık, renk cümbüşü ve iyilik, güzellik dilekleri ile yeni bir yılı karşılıyor.
Bunun nesi kötü?
Her sene bir grup köktendinci, öteden beri “yılbaşı kutlamalarına” cephe açar, gâvur icadı diyerek saldırırdı.
Bir “kurgu karakterden” başka bir şey olmayan “Noel Baba”ya vururlardı...
Bu yıl, bu geleneksel “yılbaşı cihadına” damardan bir diyanet fermanı eklendi.
85 bin camide okutulan ve 81 ilin müftülerine yollanan hutbede “Dini ve ahlaki değerler unutularak ya da dikkate alınmayarak gayri meşru tutum ve davranışlarla, eğlence aldatmasıyla nefisler, hayatlar, yarınlar hiçe sayılarak heba edilmektedir. Bu ne acı bir tablodur” denildi ve “yılbaşı eğlenceleri gayri meşru” ilan edildi.
Bu yepyeni bir eşik. Bir dönüm noktası...
Gayri meşru” ne demektir? “Yasadışı”...
Evlilik dışı çocuklar için mesela, “yasal olmayan beraberlikten doğan çocuk” anlamında “gayri meşru” kullanılır...

‘Fiilen’ şeriat mı geçerli?
Yılbaşı eğlencesini böyle “yasal görülmeyen” bağlamda değerlendirebilmek için, Türkiye’de şeriat yasalarının geçerli olması gerekir.
Ama biz -en azından henüz-“şeriat” yasalarıyla yönetilmiyoruz.
Halihazırda... hâlâ.. laik TC yasaları geçerli ki yakın zamana dek büyük muktedir Erdoğan dahi “kişi laik olmaz, devlet laik olur” söylemiyle “devletin laikliğini” kabul ediyor; “Laik devlet her inanç grubuna eşit mesafededir. İster Müslüman olsun, ister Hıristiyan olsun, ister Musevi olsun, ister ateist olsun. Hepsinin güvencesidir” diyordu.
Şimdi bu sözde laik devletin Diyanet İşleri Başkanlığı çıkıp Türkiye sanki bir şeriat devletiymişçesine, yılbaşı eğlencelerini -“gayri meşru” vurgusuyla!- lanetliyor.
Suudi Arabistan dışında şeriat devletlerinde bile böyle bir “yılbaşı düşmanlığı” yok...
Birkaç yıl önce örneğin şeriat ülkesi Birleşik Arap Emirlikleri’nde bir yılbaşı geçirmiştim...
Alışveriş merkezleri, oteller; şaşaalı yılbaşı ağaçlarıyla süslenmişti.
AVM’lerde, adım başı türlü parfüm satan görkemli parfümerilerin hemen yanı başında vitrinlerinde en tahrik edici “kırmızı iç çamaşırı” sergileyen mağazalarda dahi en ufak bir sansür yoktu.
Yılbaşı gecesi gittiğimiz restoranda -ki sadece yabancılara ayrılmış bir restoran değil içerde Araplar da vardı!- şaraplar, viskiler, şampanyalar oluk gibi akıyordu.
Küresel düzenin ayrılmaz parçası olan BAE gazetelerinin hiçbirinde bunları eleştiren ve hasmane tavır alan bir tek yazı göremedim.
Sağnak”a otururken Khaleej Times, Gulf News’a da gene bir göz attım... Yeni yılla ilgili bulduğum yegâne yorumlar gene, “Daesh/IŞİD öldü, yaşasın ulus devlet!”, “2014 Ortadoğu için unutulması gereken bir yıl” şeklindeydi ve sadece yeni yılın dünyaya barış getirmesi isteniyordu...
Bir şeriat devletinde bile kısaca bir “yeni yıl heyecanı” yaşanıyor ve paylaşılıyor, “barış” mesajlarından bahsediliyor.
Kafa göz yaran bir yeni yıl düşmanlığı yapılmıyor.

Miladi takvim reddiyesi mi?
Bu neyin düşmanlığı bu kadar?
Yılbaşı, bir yıldönümü eğlencesi olduğuna göre bu düşmanlığın özünde acaba miladi takvim reddiyesi mi yatıyor?
1 Ocak’ın İsa’nın doğumu olmadığını, İsa’nın doğumunun 24 Aralık’ta olduğunu; 1 Ocak kutlamasının gerçekte Hıristiyanların kutladığı Noel olmadığını artık cümle âlem idrak etti. Hâlâ 1 Ocak kutlanması bunca tepki çekiyorsa ister istemez insan burada gerçekte 1925’te değişen “takvim”e bir tepki olduğunu düşünüyor.
Osmanlı’ya dönüş” arayışıyla beraber acaba Hicri takvime de dönüşün provası mı yapılıyor?
Yoksa “yılbaşı”, seküler bir kutlama ve bayram olduğu için mi bu kadar tepki alıyor?
Din dışı alan ve sekülerleşmenin en çarpıcı, belirgin simgesi olarak mı hedef tahtası seçiliyor?
Diğer yandan eğlence... gülmek, gününü gün etmek, hayattan zevk, keyif almak ezcümle “dinen caiz sayılmadığı” için mi kutlamalar, “gayri resmi” sınıflamasına giriyor?

IŞİD’leşmek...
Öyleyse IŞİD tavırlarından ne farkı var bunun?
Dün Hürriyet’te eski KADEr Başkanı ve Eşitlik İzleme Kadın Grubu kurucularından avukat Hülya Gülbahar’ın Ayşe Arman’la yaptığı mutlaka okunması gereken bir röportaj vardı. Gülbahar lafı hiç eğip bükmeden “iktidar söylemlerinin giderek IŞİD’leştiğini” belirtmiş.
Kadının statüsünden başlamak üzere gelinen noktayı Gülbahar; “soft-IŞİD” olarak tanımlıyor, “Arınç’ın kahkaha meselesinde cep telefonu konusu da vardı” diyerek ekliyor: “‘Kadınlar cep telefonunda lüzumsuz ve çok konuşuyorlar’ dedi. Cep telefonu çok önemli bir mesaj topluma. (Bu yüzden) öldürülen kadınlar var... Mahrem-namahrem... Aynı şekilde, ‘çift araba olmasın, tek ve lüks araba olsun’, onu da erkek kullansın! Biz kadınların bile sokağa çıkmalarının tartışıldığı bir ülkeyiz şu anda. Bu çok vahim bir durum. Bu IŞİD’in ‘Yanında erkek olmadan sokağa çıkmayacaksın!’ fetvasından farklı mı?
Gayri meşru” yılınız kutlu olsun!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Trump’ın dönüşü 10 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları