Nilgün Cerrahoğlu
Nilgün Cerrahoğlu nilgun@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Ümran’ın çığlığı

20 Ağustos 2016 Cumartesi

İnternet dilinde duygu dünyasının alfabesini tanımlayan şekiller kullanılıyor.
Bunlardan biri Norveçli ressam Edvard Munch’un, resim sanatının şaheserlerinden sayılan, “çığlık” tablosuna yapılan bir gönderme.
“Korku ikonu” tuşunun duygu alfabesindeki karşılığı, Munch tablosunun basitleştirilmiş versiyonu olan bir “Aman Tanrım/Eyvah eyvah!” betimlemesi olarak önümüze geliyor.
Munch, bu tabloyu tüm varoluşsal korkularının bir temsili namına yapmış. Yalnız çizgileriyle değil, tuvali duygusal manada konuşturduğundan “dışavurumculuk/ eskpresyonizm” ekolünün zirvesi sayılıyor..
Munch’u zirveye taşıyan şey, normalde yalnızca göze hitap etmesi gereken bir tablonun; duyguları teslim alması ve ismiyle orantılı biçimde olağanüstü etkinlikle çıkardığı “çığlık” oluyor. Sırf görsel kalması beklenen bir tasvir, resimden kulaklarımıza akustik bir çaresizlik feryadı şeklinde ulaşıyor.

Bir başına kalmışlık
İnternette “emoji” tabir edilen ikonlarda olduğu üzere, ağzı bir karış açık ve felaketleri duymamak için kulaklarını da tıkamış bir insan şekliyle betimlenen bu tablonun sembolizminde kol kanat kıran bir çaresizlik anlatılıyor. Çaresizliğinin etkili tasviri, maddi çığlığın kulaklarda doğrudan yankılanan sesi kadar etkili oluyor.
Munch, günümüzde giderek bir internet çığlığına dönüşen “evrende bir başına kalmışlığın” birinci dereceden simgesi haline geliyor.
Bu yazıyı kaleme almaktan amacım, gerçekte “emoji” ve “sanat tarihi” bağlantısına işaret etmek değil.
Dünya basınının baş sayfalarında yer alan -Suriye savaşı ile yaşıt- beş yaşındaki yüzü gözü yaralı Ümran’ın kaybolmuş ifadesini görünce, aklıma Munch’un bu çok ünlü “ekspresyonist” “Çığlık” tablosu geldi.
Burada da Ümran’ın ağzından çık(a) mayan çığlığı biz doğrudan duyuyoruz. Fotoğraflar o derece duygu yüklü ki, Suriye bombardımanı altında küçücük bir çocuğun hissettiği tüm savrulmuşluğu ve yitirilmişliği, yüreğimizin derinliklerinde hissediyoruz.
Ümran’ın sosyal medya ve uluslararası yayın organlarında “tt” (bir numaralı ilgi konusu) olmasının baş nedeni bu.
Beş yaşındaki o Halepli çocuğun hangi resmini görsek, minik yüreğine çöken tarifsiz kasvetin yükünü iliklerimizde hissediyoruz. Ufacık bir çocuğun umulmadık şekilde varoluşun birden tüm ağırlığıyla yüzleşmesinin şokunu hücrelerimizde duyumsayabiliyoruz.

CNN’in gözyaşları
Suriye “AKUT”u “Beyaz Miğferler” tarafından kurtarılıp oturtulduğu turuncu ambulans koltuğunda “Burası da neresi? Ben şimdi neredeyim? Niye buradayım? Neden ben?” diyen şaşkın gözlerle bakıyor Ümran. Atmak isteyip te atamadığı Munch’un tablosundaki kerte bir büyük varoluş sorgulaması çığlığı gibi tıpkı… Feryadı boğazında düğümleniyor.
Varlığını aşan büyük olayların ortasında kendisini bulan minik Ümran, öyle donup kalsa da sessiz haykırışı Suriye’nin çığlığı olarak dünyaya ulaşıyor.
“Suriye’de bombalar altında yaralanan küçük Ümran’ın ambulanstaki fotosu”, bu nedenle artık bir ikon olmuş durumda.
Bir yıl önce sahile vuran Aylan’ın minik cansız bedeni karşısında dehşet emojisine tıklamış olan gözü yaşlı dünya, bu kez de gene Munch’un tablosuna özdeşleşen bu yeni ikonla günah çıkarıyor.
O kadar ki CNN’in gözde ankırlarından Kate Bolduan haberi sunarken bizzat salya sümük ağladı.
Bir küsur asır öncesinin Munch çığlığı ile bugünün çığlıkları arasındaki fark bu.
Bugün Munch çığlığının salt vicdanlara hitap eden sessiz ve derin yankısı yetmiyor.
Üstüne mutlaka Bolduan misali bir “medyatik çığlık” ta eklemeniz gerekiyor ki, etkisi (getirisi?) olsun.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Trump’ın dönüşü 10 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları