Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Türban Dinin Emri mi?
Hâlâ “laik” olduğu varsayılan TC’nin
Başbakanı son olarak bodoslamadan bu
konuya da daldı ve fetvasını verdi: “Başörtüsü
dinimizin emridir.”
Başbakan üsteledi; “Ama muhalefetin
bir temsilcisi, ‘başörtüsü siyasi simgedir’
diyor. Başörtüsü nasıl siyasi simge olabilir
yahu. Başörtüsü dinin gereğidir. Cehalet
çok kötü bir şey, dinimizin böyle bir emrinin
olduğunu bilmeyecek kadar cahil ve bu adam
milletvekili.”
Başbakan’ın “adam” diye söz ettiği
milletvekili varsayalım “dinen cahil”…
Milletvekili olamayacak ya da milletvekili ise
konuşmayacak mı?
Başbakan’ın “sen kimsin?” kontenjanından
küçümsediği… kadınlar, sanatçılar ve
Geziciler diye upuzun devam eden listede söz
sahibi saymadığı kesimlere yeni bir kategori
daha eklendi:
“Dinen cahil vekiller!”
Konuşmaya ehil millletvekili olabilmek için
“laik TC” de bundan böyle “din sınavı” mı
vermek gerekecek?
Laiklik nerede kaldı?
Nerede kaldı Erdoğan’ın savunduğu “laik
devlet” ilkesi?
“Demokrasi” dersi vermek üzere çıktığı
Arap Baharı ülkelerinde bizzat kendisi; “Kişi
laik olmaz ama devlet laik olur. Laik devlet her
inanca eşit mesafededir” dememiş miydi?
Mısır’a ve Tunus’a… “Türkiye’nin laik devlet
örneğinden siz de ders çıkarın!” demiyor
muydu? Bunlar, iki yıl önce Erdoğan’ın, “Türk
modeli” ihraç etmek hevesiyle sahip çıktığı
pozisyonlardı.
Geçen zamanda köprülerden çok su aktı…
Arap Baharı kış oldu. “Model” yandı kül
oldu. Erdoğan şimdi desteksiz gürlüyor.
“İnançlara eşit mesafede olan laik bir ülke
başbakanı” gibi konuşmak yerine, bir “baş
imam” gibi konuşuyor: alkol yasaklarını “Din
böyle emrediyor” diye savunuyor; “Başörtüsü
dinin gereğidir” diyor; bunu “siyasi simge”
olmakla eleştiren milletvekillerini “dinsizlikle”
suçlayan bir üslupla; “Dinimizin böyle bir
emrinin olduğunu bilmeyecek kadar cahil
ve bu adam milletvekili oluyor ve bu adam
geliyor parlamentonun kürsüsünde veyahut
kendi partisinin genel merkezinde bunu
söyleyebiliyor” diye esip üfürüyor.
Muhalefet vekilleri anlaşılan “kendi
partilerinin genel merkezinde” dahi,
-dinin emirlerini içeren konularda- görüş
belirtebilmek için Erdoğan’dan icazet almak
durumunda kalacaklar.
‘Kuran türbanı dayatmaz!’
Gelelim esas meseleye…
Gerçekten bu doğru mu? Türban
konusunda dinin kesin emri var mı?
İslam Avrupa’nın ikinci dini olalı beri konu,
Türkiye sınırları dışında da yaygın bir şekilde
tartışılıyor. AB basını; Eski Kıta’da yaşayan
30 milyon Müslüman hasebiyle, türbanın “dini
emir olup olmadığı”yla yakından ilgileniyor;
“Kuran’da türban zorunluluğu için açık emir
var mıdır yok mudur” sorusunu zaman zaman,
Türk basınında görmediğimiz ölçüde ayrıntılı
şekilde masaya yatırıyor…
Dini, tarihi ve sosyolojik açıdan çok
aydınlatıcı bulduğum bu çözümlemelerden
biri 22 Şubat 2004 tarihinde Repubblica
gazetesinde çıktı. “Sağnak”ta vaktiyle de söz
ettim ama konunun önemi nedeniyle tekrar
burada alıntılıyorum.
Cezayir asıllı İslam uzmanı bir sosyolog olan
Khaled Fouad Allam imzasını taşıyan “Kuran
yasası türbanı dayatmaz/La legge del Corano
non impone il velo” başlığını taşıyan yazı
özetle şöyle:
“Aksi iddia edilse de, hicab/tesettür hiçbir
zaman İslamda bir dogma; yasal zorunluluk ya
da dini simge olmamıştır.
Hicab’ın Kuran’da fiili bir temeli yoktur.
Sözcük itibarıyla çok geniş anlamlar içeren
hicab’ın başörtüsü anlamındaki spesifik
kullanımı (Harran doğumlu) 14. yüzyıl İslam
fıkıhçısı İbn Teymiyye’nin icadıdır. Köleden
(ya da cariyelerden) farklı olarak özgür kadına
örtünme kuralı bir aidiyet ve kimlik sembolü
olarak İbn Teymiyye ile çıkmıştır…
İbn Teymiyye, 31. ayetteki genel ilkeyi,
ilkesel içeriğinden soyutlayarak maksimalist
(aşırı) bir yoruma tabi tutar ve bu yoruma
kural getiren, yasal ve de bağlayıcı bir değer
yükler. Altı çizilmesi gereken husus, bunun
sadece bir yorum olmasıdır. Yorumdan, kural
çıkartılmıştır.
(Başörtüsünün) 14. yüzyılda kurala
dönüşmesi, büyük İslam imparatorluklarının
çöküşü ile İslam dünyasında baş gösteren
krizin sonucu ve dışavurumudur. Ümmet
günümüzdeki gibi, o dönemde de boy
ölçüşülmesi gereken bir ‘öteki’ sorunuyla karşı
karşıya kalmış; başörtüsü, savunmada kalan
Müslüman kimliğin ayırt edici özelliği ve bu
kimliğin denetimini güçlendirmek hedefiyle
ortaya çıkmıştır!..
Günümüz köktendincilerin İbn Teymiyye’yi
referans alması bir rastlantı değildir.
Hedef cinsiyet duvarı
İslam hukuku ve semantik anlamda hicabın
geçirdiği en tayin edici mutasyon, sömürge
döneminden çıkılan 20. yüzyılın ikinci
dilimine rastlar. Modernizasyon süreci, İslam
toplumlarının geleneksel yapılarını temelinden
sarsmış; kadınların sokağa çıkması, eğitim
alması ve iş dünyasına katılmasıyla referanslar
değişmiştir.
Bu sosyal dönüşüme tefsirciler, başörtüsü
kullanımını dayatmacı neokonservatif
yorumlarla meşrulaştıran bir şer’i hukuk icadıyla
karşılık vermiştir. İslami kimlik ve cinsler
arası ayrımın ayırt edici sembolüne dönüşen
başörtüsünü kamusal alana sokmak, toplumsal
cinsiyet duvarı çekmek içindir. Kadın erkek
eşitliğini güçlendirmesi gereken kamusal alan,
böylelikle tam tersine, cinsler arası ayrımcılığın
altının çizildiği ve vurgulandığı bir alana
indirgenmiş olmaktadadır…” Devam edecek.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
- Balbay'dan çarpıcı Saray kulisi!
En Çok Okunan Haberler
- Cüneyt Özdemir'den teğmen Ebru Eroğlu'na iş teklifi
- Emekli askeri hakimden Varank’a sert yanıt!
- Fikret Orman'dan Talisca yanıtı!
- Mustafa Kemal’in askerleriyiz!
- Enes'in cezaevi konuşmaları ortaya çıktı
- Nevzat Bahtiyar'ın oğlu ilk kez konuştu
- İmamoğlu'ndan Bakan Tunç'a sert yanıt
- 'Bedeli çok ama çok ağır olur'
- DP'de deprem: İstifa ettiler
- Tutuklu hemşire: İlaçlar ziyan olmasın diye satıyorduk