Nilgün Cerrahoğlu
Nilgün Cerrahoğlu nilgun@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Türban Dinin Emri mi?

05 Kasım 2013 Salı

Hâlâ “laik” olduğu varsayılan TC’nin

Başbakanı son olarak bodoslamadan bu

konuya da daldı ve fetvasını verdi: “Başörtüsü

dinimizin emridir.”

Başbakan üsteledi; “Ama muhalefetin

bir temsilcisi, ‘başörtüsü siyasi simgedir’

diyor. Başörtüsü nasıl siyasi simge olabilir

yahu. Başörtüsü dinin gereğidir. Cehalet

çok kötü bir şey, dinimizin böyle bir emrinin

olduğunu bilmeyecek kadar cahil ve bu adam

milletvekili.”

Başbakan’ın “adam” diye söz ettiği

milletvekili varsayalım “dinen cahil”

Milletvekili olamayacak ya da milletvekili ise

konuşmayacak mı?

Başbakan’ın “sen kimsin?kontenjanından

küçümsediği… kadınlar, sanatçılar ve

Geziciler diye upuzun devam eden listede söz

sahibi saymadığı kesimlere yeni bir kategori

daha eklendi:

“Dinen cahil vekiller!”

Konuşmaya ehil millletvekili olabilmek için

“laik TC” de bundan böyle “din sınavı”

vermek gerekecek?

Laiklik nerede kaldı?

Nerede kaldı Erdoğan’ın savunduğu “laik

devlet” ilkesi?

“Demokrasi” dersi vermek üzere çıktığı

Arap Baharı ülkelerinde bizzat kendisi; “Kişi

laik olmaz ama devlet laik olur. Laik devlet her

inanca eşit mesafededir” dememiş miydi?

Mısır’a ve Tunus’a… “Türkiye’nin laik devlet

örneğinden siz de ders çıkarın!” demiyor

muydu? Bunlar, iki yıl önce Erdoğan’ın, “Türk

modeli” ihraç etmek hevesiyle sahip çıktığı

pozisyonlardı.

Geçen zamanda köprülerden çok su aktı…

Arap Baharı kış oldu. “Model” yandı kül

oldu. Erdoğan şimdi desteksiz gürlüyor.

“İnançlara eşit mesafede olan laik bir ülke

başbakanı” gibi konuşmak yerine, bir “baş

imam” gibi konuşuyor: alkol yasaklarını “Din

böyle emrediyor” diye savunuyor; “Başörtüsü

dinin gereğidir” diyor; bunu “siyasi simge”

olmakla eleştiren milletvekillerini “dinsizlikle”

suçlayan bir üslupla; “Dinimizin böyle bir

emrinin olduğunu bilmeyecek kadar cahil

ve bu adam milletvekili oluyor ve bu adam

geliyor parlamentonun kürsüsünde veyahut

kendi partisinin genel merkezinde bunu

söyleyebiliyor” diye esip üfürüyor.

Muhalefet vekilleri anlaşılan “kendi

partilerinin genel merkezinde” dahi,

-dinin emirlerini içeren konularda- görüş

belirtebilmek için Erdoğan’dan icazet almak

durumunda kalacaklar.

‘Kuran türbanı dayatmaz!’

Gelelim esas meseleye…

Gerçekten bu doğru mu? Türban

konusunda dinin kesin emri var mı?

İslam Avrupa’nın ikinci dini olalı beri konu,

Türkiye sınırları dışında da yaygın bir şekilde

tartışılıyor. AB basını; Eski Kıta’da yaşayan

30 milyon Müslüman hasebiyle, türbanın “dini

emir olup olmadığı”yla yakından ilgileniyor;

“Kuran’da türban zorunluluğu için açık emir

var mıdır yok mudur” sorusunu zaman zaman,

Türk basınında görmediğimiz ölçüde ayrıntılı

şekilde masaya yatırıyor…

Dini, tarihi ve sosyolojik açıdan çok

aydınlatıcı bulduğum bu çözümlemelerden

biri 22 Şubat 2004 tarihinde Repubblica

gazetesinde çıktı. “Sağnak”ta vaktiyle de söz

ettim ama konunun önemi nedeniyle tekrar

burada alıntılıyorum.

Cezayir asıllı İslam uzmanı bir sosyolog olan

Khaled Fouad Allam imzasını taşıyan “Kuran

yasası türbanı dayatmaz/La legge del Corano

non impone il velo” başlığını taşıyan yazı

özetle şöyle:

“Aksi iddia edilse de, hicab/tesettür hiçbir

zaman İslamda bir dogma; yasal zorunluluk ya

da dini simge olmamıştır.

Hicab’ın Kuran’da fiili bir temeli yoktur.

Sözcük itibarıyla çok geniş anlamlar içeren

hicab’ın başörtüsü anlamındaki spesifik

kullanımı (Harran doğumlu) 14. yüzyıl İslam

fıkıhçısı İbn Teymiyye’nin icadıdır. Köleden

(ya da cariyelerden) farklı olarak özgür kadına

örtünme kuralı bir aidiyet ve kimlik sembolü

olarak İbn Teymiyye ile çıkmıştır…

İbn Teymiyye, 31. ayetteki genel ilkeyi,

ilkesel içeriğinden soyutlayarak maksimalist

(aşırı) bir yoruma tabi tutar ve bu yoruma

kural getiren, yasal ve de bağlayıcı bir değer

yükler. Altı çizilmesi gereken husus, bunun

sadece bir yorum olmasıdır. Yorumdan, kural

çıkartılmıştır.

(Başörtüsünün) 14. yüzyılda kurala

dönüşmesi, büyük İslam imparatorluklarının

çöküşü ile İslam dünyasında baş gösteren

krizin sonucu ve dışavurumudur. Ümmet

günümüzdeki gibi, o dönemde de boy

ölçüşülmesi gereken bir ‘öteki’ sorunuyla karşı

karşıya kalmış; başörtüsü, savunmada kalan

Müslüman kimliğin ayırt edici özelliği ve bu

kimliğin denetimini güçlendirmek hedefiyle

ortaya çıkmıştır!..

Günümüz köktendincilerin İbn Teymiyye’yi

referans alması bir rastlantı değildir.

Hedef cinsiyet duvarı

İslam hukuku ve semantik anlamda hicabın

geçirdiği en tayin edici mutasyon, sömürge

döneminden çıkılan 20. yüzyılın ikinci

dilimine rastlar. Modernizasyon süreci, İslam

toplumlarının geleneksel yapılarını temelinden

sarsmış; kadınların sokağa çıkması, eğitim

alması ve iş dünyasına katılmasıyla referanslar

değişmiştir.

Bu sosyal dönüşüme tefsirciler, başörtüsü

kullanımını dayatmacı neokonservatif

yorumlarla meşrulaştıran bir şer’i hukuk icadıyla

karşılık vermiştir. İslami kimlik ve cinsler

arası ayrımın ayırt edici sembolüne dönüşen

başörtüsünü kamusal alana sokmak, toplumsal

cinsiyet duvarı çekmek içindir. Kadın erkek

eşitliğini güçlendirmesi gereken kamusal alan,

böylelikle tam tersine, cinsler arası ayrımcılığın

altının çizildiği ve vurgulandığı bir alana

indirgenmiş olmaktadadır…” Devam edecek.

 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Trump’ın dönüşü 10 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları