Nilgün Cerrahoğlu
Nilgün Cerrahoğlu nilgun@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Tırmanış

13 Ağustos 2013 Salı

Buralara nasıl gelindi… sorusuna yanıt ararken aklıma, AKP’nin iktidara geldiği ilk aylarda daha havaalanından kaldırttığı Zeki Triko’nun mayo reklamları geldi…
Mayo krizi 2003’ün başında patlak vermişti.
AKP 2002 Kasımı’nda işbaşına gelir gelmez, ayağının tozuyla derhal Atatürk Havalimanı’ndaki mayo reklamlarını,
“hacılar rahatsız oluyor” gerekçesiyle… ilk posta poşete sokup sonra kaldırmıştı.
Bunu tehlikeli, en azından
“sorulara açık” bir gidişin başlangıcı olarak gören “endişeli modernlere”, AKP’ye kayıtsız şartsız kredi açan aydınlar hemen ayar çekmişti.
Dikkatimi çeken bir
Nuray Mert yazısı hatırlıyorum mesela.
Aklıselimle, hatta sadece nezaket kuralları dairesinde düşünmek yeterli” diye savunmuştu havaalanı reklamlarının poşete girmesini o dönem Radikal sayfalarında yorum yapmakta olan Mert:
Adamlar ve kadınlar hacca giderken, tepelerinde yarı çıplak kadın posteri sergilemek, en azından yakışıksız. Sadece biraz nezakete uygun bile davranmaya çalışılsa, bu tür bir sürü tartışma engellenir. Ama bizde dindar insanlara karşı bırakın anlayışı, nezaketi, çoğu zaman hak-hukuk bile işlemiyor. Ne yazık ki, hak, özgürlük ve hoşgörü sınırını geniş tutmaktan anlaşılan, dindar insanların haklarını giderek daraltmak, onlara karşı hoşgörüsüzlüğü kural haline getirmek, onları rencide etmekten asla çekinmemek. Mesele bu ülkede karşılıklı hoşgörü ortamının gelişmesiyse, bu anlayışın, böyle bir ortamın oluşması yönünde faydalı olmadığı açık. Yok, mesele dindarlıktan hoşlanmamak, onu mümkün mertebe toplumsal hayatın dışına itmekse, o başka.” (13.2.2003, Pano Krizi)
Sorun gerçekte yalnız dindarların rencide olmamasıyla sınırlı olmuş olsaydı,
“tartışmalı” reklamlar sadece havaalanında hacıların seyahat ettiği bölümden kaldırılırdı…
“Dava” bambaşka olduğu için, mayolu kadın reklamlarının yerine kısas yaparcasına hızla halbuki Rumen model Ruxendra’nın türban reklamları asıldı.
Böyle böyle… erkek orkestraların çarşaflandığı noktaya geldik.

\n

Artık şarkılar rencide ediyor

\n

Görmüşsünüzdür. Pazar günkü tüm gazetelerin birinci sayfasındaydı:
“Erkeğe çarşaf duvarı. Nadide Sultan’ın orkestrasında erkeklerin görünmemesi için kadınlar matinesinde sahneye çarşaftan paravan kondu. Orkestra çarşaf arkasında çaldı. Erkekler de balkonlardan dinledi…”
Her zamanki gibi bu defa da mazeret/takıyye tabii hazırdı: Sahneye perde çekilmesi talebi meğerse izleyicilerden gelmişmiş…
Bir sonraki talep, kadının sahneden yok edilmesi ve bundan böyle artık şarkı söylememesi olursa ne olacak?
Öne sürülen her talep
“nezaket gereği” yerine mi getirilecek?
Talebe sınır koyabilir misiniz?
Gün gelir kadının bizzat varlığından, sesinden, kadınların şarkı söylemesinden, nihayet… şarkıdan
“rencide olan” çıkar.
Bu
yönde şimdiden fetva veren hocalar var.
Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Hukuku Öğretim Üyesi Prof.
Orhan Çeker örneğin; “Müzik için haram diyemeyiz ama helal de diyemeyiz. İçeriği İslama uygun olmalıdır. Ama kadın sesi içeren müzik kesinlikle caiz değildir” diyor.
Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr.
Hamdi Döndüren: “Çalgı aletleri, bunları çalmak, satmak ya da şarkı söylemekten para kazanmak, nefsi azdıran, örneğin diri bir kadının ya da şarabın heyecan verici niteliklerini anlatan şarkılar, çalgısız dahi olsa caiz değildir” değerlendirmesini yapıyor.
Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof.
Ekrem Buğra Ekinci: “Şarkı, ancak çalgı ve kadın sesi içermiyor, sözleri de dinen sakıncalı değilse dinlenebilir” vaaz ediyor.
İslam Hukuku Profesörü
Hayrettin Karaman daha da ileri gidiyor; “Hanefi mezhebine göre müziğin icrası da, dinlenmesi de haramdır. Bir değneğin, bir çubuğun bir yere ahenkli bir şekilde vurulması bile bu hükme dahildir ve haramdır” buyuruyor.

\n

Tarihi yanılgı

\n

İlahiyatçıları bırakın... Bülent Arınç doğrudan şarkı sözlerine kanca takmadı mı? Başbakan Yardımcısı, içinde “rakı” sözcüğü geçtiği için, “Vardar Ovası” şarkısının bile söylenmesini sakıncalı buluyor.
Sade bunlar değil…
Film, dizilerde, tablolardaki kadın görüntüleri, sigara-alkol gibi TV kanallarında artık buzlanıyor. Karnı burnunda hamile kadınların, sokakta gezmesi
“terbiyesizlik” sayılıyor.
Böyledir.
Sarı öküzü bir kez verdiniz mi, arkası gelir.
Milli Görüş gömleğini çıkardığı iddiasıyla iktidara gelen AKP’ye, maalesef bu söylemi hiç sınamadan… tarihi bir yanılgıyla kredi açan aydınların gösterdiği doğrultuda gelişmedi işler.
Toplumsal yaşamın dışına itilen son kertede
“çağdaşlık” oldu.
Mayo reklamlarının sansürlenmesiyle başlayan süreç, aralarında -heyhat- bizzat Nuray Mert’in de bulunduğu gazetecilerin bir bir sansürlenmesine, şarkıların ve orkestraların poşete girmesine dek gelip dayandı.
Bu tırmanışı durdurmak artık çok zor. Daha doğrusu imkânsız.
AKP, Türkiye’yi 12 yılda… ilk günden öngördüğü kalıba dökmeyi başardı. Bunu göz göre göre yaptı. Çok yazık.

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Trump’ın dönüşü 10 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları