Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Süreç, Kamuoyu ve Okurlar...
Paylaşmak istediğim çok sayıda okur mektubu var…
“Türkiye’de kamuoyu yok!” eleştirisi yapan bir AB yetkilisinin değerlendirmesinden hareketle yazdığım son yazıda; “TC adının bile değiştirilmesi gündeme gelirken kamuoyundan kayda değer hiçbir tepki yükselmiyor. En canalıcı konularda dahi böyle sessiz kalınırsa, ‘kamuoyu’ başka ne zaman kendini gösterir? Demek ki AB’li uzmanın saptaması doğru: Türkiye’de gerçekten kamuoyu yok, olan da tepeden yönlendiriliyor!” demiştim...
‘Sorun, okumayan toplum!’
“Görüşlerinize katılıyorum” diyen Çetin Yitmener; “Bir toplum kitap okumuyorsa, gazete okumuyorsa, haberleri ve tartışmaları izlemiyorsa, boş zamanlarını dizilerle ve cep telefonlarında haberleşmelerle geçiriyorsa, o toplumda gerçek ve etkin bir kamuoyu nasıl vücut bulabilir” diye soruyor, ardından devam ediyor:
“Üniversite öğrencilerinde bile üzüntü vericidir ki (günceli izleyenler) %10’u aşmıyor. Sorunun temelinde bu yatıyor. Gerisinde de eğitim... Öyle olduğu içindir ki, birilerinin düğmeye basmasıyla (kamuoyunda) hareket sağlanıyor veya hareket sonlandırılıyor…”
‘Çare solu birleştirmek’
Esat Yavuztürk okurumun değerlendirmesi aynı yönde; “Tespitleriniz güzel ama, gazete okumayan toplumumuzda siz ve diğer yazarlarımızı da belirli bir azınlık okuyor. Sivil toplum örgütlerinde bile üyelerimize çağrıda bulunduğumuzda çoğu çağrıya katılmıyorlar bile. Bize karşı olanlardan ne bekliyoruz?
Toplumun yapısına baktığımızda çoğunluğun inanç şartlanması ile beyinleri kilitlenmiş… Onların şartlanmış inançlarına karşı olanlar da kötü insanlar olarak kabul ediliyor. Dinlemeyi bırakın, düşman gözüyle de bakılıyor. Yani dostu, düşmanı tanımıyorlar.
Çare... Güçlü muhalefetin kilitli kapılarını açarak (ve) tüm solu birleştirerek iktidara sahip (olmaktır). Aksi halde havanda su döveriz. Yanılıyor muyum?”
‘Hünkârın sözü kanun’
“Türkiye’de ‘kamuoyu’ yok değil aslında, var. TV serileri için var, futbol maçları için var, magazin basınında anlatılanlar için, dedikodu, kim nasıl yakalandı, vs. için var” diyen Reşit Resuloğlu; “Bu millet, marifeti topa iyi vurmak olan bir Brezilyalıyı karşılamak için akın akın havaalanına gider de geleceğini ilgilendiren, çocuklarının geleceğini ilgilendiren konularda kılını kıpırdatmaz” diyerek ekliyor: “600 yıl, hünkârının dediklerini kanun bilmek zorunda kalmış bir halkın torunları başka bir davranış biçimi gösteremez. Bir de iyice korkutursanız ne yapsın garibim? Gak diyene cop, guk diyene biber gazı. Zaten ‘oryantal kurnazlık, yalakalık, çıkarcılık’ kanlarında var. Gerisi vur patlasın, çal oynasın. Bakalım nereye kadar?”
‘Avrupa ister mi?’
Asiye Hanım sorumluluğu kestirmeden Avrupa’ya yıkıyor: “Bu yetkilinin Avrupası değil mi Türk hükümetlerinin eline balyozu verip te ‘kamuoyu’nun kafasına indirten?” diyor bu okurumuz: “ABD de ondan aşağı değil tabii…. Avrupa bizde kamuoyu olmasını ister mi? Olmasından ödü kopuyor zaten.”
‘Kamuoyu sanal kavram’
Sevgili Bozkurt Güvenç çok düşündürücü bir mektup yazmış. Hocam Güvenç sadece Türkiye’de değil; kamuoyunun her yerde şartlanarak yönlendirildiğini, kamuoyunun zaten “sanal” olduğunu söylüyor.
“Kamuoyu söyleminin efkâr-ı umumiye (genel fikirler) olarak bilindiği çağlardan kalma bir dinazordan, Merhaba” diyor değerli hocam; “Türkiye’de kamuoyu yok gözlemini yapan yabancı haklı. Belki var, yönlendiriliyor, dışardan ve içerden bazı güçlülerce yönlendiriliyor, hatta sanırım yönetiliyordu. Dün akşam NTV’de Amerika’nın Gizli Tarihi’nin savaş sonrası 1950-60 yıllarını izledim. Hayretler ve şaşkınlıklar içinde…
Adı geçen aktörlerden büyük bir çoğunluğunun adlarını, görevlerini demeçlerini, toplumsal imajlarını gayet iyi hatırlıyorum da, anlatılan olay ve yorumlar tümüyle yabancı; sanki dünya gezegeninde değil de Merih’te geçiyor olup bitenler.
‘Gizli Tarih’ deniyor ama bu kadar gizli tutulduğunu hiç bilmiyordum. Yalnız Türkiye’de değil tüm dünyada. Meğer izlediğimiz dünya gerçek değilmiş, ABD ve Batılı yandaşlarının dünya kamuoyuna vermek istedikleri mesajmış, bildiklerimiz, yazıp söylediklerimiz.
Bugün farklı durumda değiliz, ABD’nin dünya politikasını izliyoruz VE ONUN DOĞRU VE BARIŞ İÇİN GEREKLİ VE ŞART OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUZ. Aksini düşünüp söylesek de kamuoyu yaratamıyoruz. Adaletin gücü değil, güçlünün adaleti böyle. Medya kamuoyunu yaratıyor mu aldatıyor mu? Böyle bir ortamda demokrasinin erdemi, inancı geçerli mi?..
Kamuoyu sanal bir kavram, onu manipüle edenler de böyle biliyor ve söylüyor. O gün olmayanın bugün yaratılması olası mı? Yoksa biz safdiller, Don Kişot’un değirmenlere saldıran silahşörlerini mi oynuyoruz? Ne dersin, Nilgün?”
Söylenecek çok şey var haliyle. Hocam haklı. En son Irak savaşında dev bir “sanal kamuoyu” operasyonuna birlikte tanık olmadık mı? Ancak bu da son kertede bir derece meselesi. Burada biz sanki her gün bir “Irak savaşı” yaşıyoruz. “Sanal kamuoyu” operasyonları ve “tepkisizlik” skalasında Türkiye sistemli biçimde rekor kırar. İnsanı çileden çıkaran da bu.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
- Balbay'dan çarpıcı Saray kulisi!
En Çok Okunan Haberler
- Cüneyt Özdemir'den teğmen Ebru Eroğlu'na iş teklifi
- AKP'nin 'asgari ücret' formülünü duyurdu
- Emekli askeri hakimden Varank’a sert yanıt!
- Narin cinayetinde 'demir kapı' ayrıntısı
- Fikret Orman'dan Talisca yanıtı!
- Muazzez İlmiye Çığ hayatını kaybetti
- Mustafa Kemal’in askerleriyiz!
- Salim Güran'ın ses kayıtları ortaya çıktı!
- Kazaya müdahale eden polislerden biri şehit oldu!
- 'Bedeli çok ama çok ağır olur'