Nilgün Cerrahoğlu
Nilgün Cerrahoğlu nilgun@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Şer Ekseninden ‘Ehveni Şer’ Eksenine

17 Haziran 2014 Salı

Bir arkadaşım, tanınmış Amerikalı general Wesley Clark ile yapılan ilginç bir röportajın, “YouTube” videosunu yollamış.
2000’lerin başına dek NATO Başkomutanlığı yapan Clark; 11 Eylül’den yaklaşık on gün sonra Pentagon’a uğradığını, “neo-con” savunma bakanı Donald Rumsfeld ile yardımcısı Paul Wolfowitz’i gördüğünü anlatıyor...
Eski NATO başkomutanı, bakan ve yardımcısının yanından ayrıldıktan sonra hayretler içinde kendisine “ABD’nin Irak’a savaş hazırlığını duyuran” bir generalle karşılaşıyor.
Kaçın kurası... NATO başkomutanı, bu sürpriz kararı tebliğ eden general denli şaşırmış olduğunu gizlemiyor ve “Irak’la savaş mı? Ama niye” diye soruyor. Karşısındaki general; “Bilmiyorum. Sanıyorum başka ne yapabileceklerini bilmiyorlar!” diye cevap veriyor.
“Teröristlere ne yapacağımızı bilmiyoruz. Ama iyi bir ordumuz var, hükümetleri devirebiliriz... diye düşünüyorlar herhalde!” diyor: “Elinizdeki tek araç çekiçse, her sorun çiviye benziyor!” Wesley Clark’ın sözü burada bitmiyor...
Eski başkomutan aynı generali birkaç hafta sonra tekrar görüp soruyor: “Ne oldu? Irak’la hâlâ savaşa giriyor muyuz?”
Clark’ın muhatabı: “Durum çok daha vahim!” yanıtını veriyor ve savunma bakanından gelen bir notayı göstererek şu eklemeyi yapıyor:
“Bu nota, önümüzdeki 5 yılda nasıl 7 ülke devireceğimizi gösteriyor: Önce Irak, sonra Suriye, ardından Lübnan, Libya, Somalya, Sudan ve en son İran!”
“Google”a “Wesley Clark, Irak” yazdığınızda anlattığım videonun tamamını bulabilirsiniz. Eski NATO başkomutanının bunları anlatırken bir kez daha yaşadığı şoku görmek için bile izlenmeye değer...

Her şey ‘nükleer’de uzlaşmaya bağlı
Latin Amerika ülkelerinde vaktiyle istemedikleri yönetimleri bir çırpıda nasıl alaşağı ediyorlardıysa, Ortadoğu’ya da Washington da öyle “şekil vermeyi” planlamışlar...
Rumsfeld ve ekibinin bu çılgın planları, gerçekte 11 Eylül’den çok önce; 90’lar sonunda Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi kapsamında yaptığını sonradan herkes öğrendi. Hedef, Ortadoğu’yu ufalayıp “Balkanlaştırarak” petrole hâkim olmaktı. Ama eski NATO komutanı domino taşı gibi yıkılacak ülkeler listesiyle... Pentagon koridorlarında yürürken böyle karşılaşmış. Bir asker olarak olayı kavramakta çok zorlanmış...
Sonuç işte ortada!
Irak’ın devirmek suretiyle tetiklenen bu çılgın dominonun sonunda, ABD dahil herkesi titreten “IŞİD” badiresi çıktı ve “yıkılacak ülkeler listesinin” en sonundaki “şer ekseni ülkesi” İran’la ABD şimdi neredeyse kucaklaşmak durumunda kaldı.
İran, “Büyük Şeytan” filan demeden... gerekirse “ABD ile işbirliğine hazır” olduğunu söylüyor...
ABD de armudun sapı, üzümün çöpü demeksizin “haydut devlet” gördüğü İran ile -İsrail engelini aşıp!- yakınlaşmanın yollarını arıyor.
Yorumcuların “ehveni şer ekseni” diye damgaladığı yeni ittifak, sonunda tarafların “nükleer”de uzlaşmaya varmasıyla gün yüzü görebilecek...
İran’ın ilk “reformcu cumhurbaşkanı” Hatemi döneminde ABD’nin Taliban karşıtı 2001 Afganistan operasyonunu da desteklediğini ve (Irak’la benzer kaderi paylaşmamak için!) ABD ile alttan alta o zamandan “normalleşme arayışına” girildiğine dikkat çeken uzmanlar; Hatemi’ye benzer çizgideki Ruhani’nin “IŞİD” krizini fırsata dönüştürebileceğini söylüyorlar.
“IŞİD” badiresinin bu bağlamda tarafları masada daha büyük istek ve kolaylıkla “uzlaştırabileceğine” dikkat çekiliyor.

Pasdaran İHA işbirliği
ABD “think-tank”leri ve CIA’da, zaten epeyce süredir “Ortadoğu’daki çıkarlarımız Sünnilerden çok, Şii İran’la gerçekte daha çok örtüşüyor. İran’la tekrar köprüleri kurmalıyız!” diyen analist çok...
IŞİD tehdidinin üstesinden gelmek önceliği şimdi, bu görüşlere yeni bir temel kazandırıyor.
Beri yandan İran cephesinde de...
Coğrafi mekân edinen “IŞİD”in “mezhep savaşı” boyutunun yanında içinde barındırdığı Baas’çı unsurlar; ABD ile yakınlaşmaya iten etkenlerden bir başkası oluyor...
İran, Saddam dönemindeki yıkıcı savaşın bıraktığı tortular ve arkada kalan “eski hesapların”; “Şii-Sünni” kavgasına eklemlenerek çok büyük bir “intikam”a dönüşmesinden çekiniyor.
Bütün bunlar, ABD-İran’ın şimdiye dek hiç olmadığı denli yakınlaşmasını sağlıyor.
Öyle ki... ABD yukarıdan “insansız hava araçlarıyla” müdahalede bulunurken, yerde “pasdaran”ın işbirliğiyle yürütülebilecek ortak operasyonlardan söz ediliyor.
80 yurttaşımızı tutsak eden büyük rehine krizinin ortasında bile ABD başkanına erişemeyen, ancak Biden’la temas kurabilen Ankara’nın “değerli yalnızlığı” büyürken... yanı başımızda İran’ın Washington’la işte böyle özel temas hatları sıklaşıyor ve artıyor!
Çok değil iki-üç yıl öncesine dek Erdoğan, Obama’nın en sık konuştuğu lider değil miydi?
Hey gidi hey...
Ne demişler? Ne oldum deme... ne olacağım de!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Trump’ın dönüşü 10 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları