Nilgün Cerrahoğlu
Nilgün Cerrahoğlu nilgun@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

'Öfkeliler'in Babası Öldü

02 Mart 2013 Cumartesi

Piyasa diktatörlüğü, vahşi liberalizm; demokrasi krizine bayrak açan “öfkelilerin” manevi babası Stephane Hessel öldü.
Türkiye’de de
“Cumhuriyet” Yayınları’ndan “Öfkelenin” adıyla iki yıl önce dünyayla eşzamanlı olarak çıkan ünlü bir manifestonun sahibi olan Hessel; 50 sayfayı bulmayan bu incecik kitapla yaşamının son yıllarında dünyayı sarstı.
Öyle ki bu kısa bildiriyi, insanlığa yön veren en etkili siyasal metinlerden biri olan
Marx ve Engels’in“Komünist Manifesto”su ile karşılaştıranlar dahi çıktı.
Fransa’da baskıya girmesiyle birkaç ayda 34 dile çevrilen ve 4 milyon kopya satan kitapçığın dahiyane olan yanı,
“zamanın ruhunu” konuşturmasıydı... Küreselleşme karşıtı hareketle, 2000’ler başında yükselen ve 2007-2008 finans krizi sonrasında Batı’yı teslim alan “öfke seli”, Hessel manifestosu ile birleşince; “Öfkelenin!” düsturu, Wall Street göstericilerinden İspanya’nın “Puerta del Sol” aktivistlerine ve İtalya’nın Grillo destekçilerine dek “yurttaşlık haklarını arayan” eylemcilerin rehberi oldu. İnternet ve sosyal ağlarda aktif olan sistem karşıtları, Hessel’in mesajını bir ışık hızıyla çoğaltıp yaydılar.
Rus devrimiyle yaşıttı
“Rus devriminin yapıldığı 1917 yılında” doğmuş olmakla iftihar ettiği söylenen Hessel, aslında tüm sorulara yanıt veren bir “mesih” olmak iddiası taşımıyordu. Hessel’in verdiği başlıca mesaj, Elysee sarayından Fransa Cumhurbaşkanı Hollande’ın da dikkat çektiği gibi; “haksızlığa boyun eğmemekti!”
“Özgürlüklerinizin yok olmasına seyirci kalmayın. Direnin. Edilgen olmayın. Yazgınız sizin elinizde. İnsanlık tarihi, yazgıyı değiştirmek sorumluluğunu gösteren yurttaşların eseridir” diyordu özetle Hessel.
Bu mesajı üste
lik sadece sözleriyle değil, sık rastlanmayan bir örnekle yaşamıyla veriyordu. Hessel’in sözlerine ve manifestosuna ağırlık katan unsur da bu baştan sona yaşamını yönlendiren tutarlı yeryüzü duruşu olmuştu.
Gazze filosunu desteklemiş
Nerdeyse bir asır süren yaşamına Protestanlığı seçen bir Alman Yahudisinin oğlu olarak başlayan Stephane Hessel, II. Dünya Savaşı öncesinin çalkantılı yıllarında Fransız yurttaşlığına geçmiş; savaşta direnişçilik yapmış, toplama kampında ölümle yüz yüze gelmiş ama mücadelesini bırakmamış, Avrupa’ya barışın gelmesiyle diplomatik kariyere girmiş, BM Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi’nin yazılımında bulunmuş, Vietnam-Cezayir’in bağımsızlaşma süreci içinde ön saflarda yer almış ve nihayet yaşamının son demlerinde dahi Filistin mücadelesine verdiği destek yüzünden Yahudi lobilerince istenmeyen adam ilan edilmiş bir isimdi.
En son Gaze’ye yardım filosuna destek verdiği için Yahudi cemaatlerinin şimşeklerini çeken Hessel, bu saldırıları geç yaşında istifini bozmadan, soğukkanlılıkla karşılaşmış ve
“Baba tarafım itibarıyla ben bir Yahudiyim” demişti: “Geçmişte Nazilerle mücadele etmişliğim var. Antisemitizm suçlamalarına bu itibarla duyarlı değilim. İsrail devletinin davranışı karşısında öfkelenmek hakkımı kullanıyorum. Bunu antisiyonist ya da antisemitlikle damgalamak, aptallıktır. İki devlet; Yahudi-Filistin devletleri yan yana yaşamak zorunda. Bunu var gücümle istiyorum!”
Mutlu olmaya söz vermek…
“Öfkeliler” kitabıyla dünyanın geç yaşında tanıdığı “bilge” hakkında okuduğum en etkileyici değerlendirmelerden birinde Hessel, annesinin vaktiyle vermiş olduğu bir öğüdün hayatına eşlik etmiş olduğunu anlatıyordu…
Hessel’e
“Hayatta size verilmiş olan en değerli öğüt nedir” diye soruyorlar. “Karizmatik bilge” şu yanıtı veriyor:
“Annem bana, ‘Mutlu olacağına söz vermen lazım. Çevrendekilere vereceğin en büyük lütuf budur’ demişti. Bu söz hayat boyu bana rehberlik etti.”
Aynı şekilde “Kaybettikleriniz nedir?” sorusuna da Hessel;
“Şanslıyım” yanıtını veriyor: “Hayatta önemli olan hiçbir şeyi kaybetmedim. Karşılaştığım tüm çehreleri ve öğrendiğim tüm şiirleri hatırlıyorum. Ezberinden okuyabildiğim değişik dillerde 100 şi
ir biliyorum. Hâlâ yeni şiirler öğreniyorum. Geçen hafta daha Rilke’nin Orfe’ye sonelerini öğrendim!”
(Guardian, 27 Şubat)
Şapo!
Ne müthiş bir bellek! Ne müthiş bir entelektüel zenginlik! Ve ne müthiş bir yaşam tutkusu!
Boş yere Stephane Hessel olunmuyor.
Hessel’i sıra dışı öğütlerle büyüten annesi
Helen Grund, aslında ressammış. Baba Franz Hessel de yazarmış.
Hessel, kültür ve şiir aşkını evde küçük yaşında,
Chagall ve Picasso’ların dostu olan anne-babadan almış. Annesi ve babası, 60’lı yıllarda François Truffaut’nun çektiği bir kült film olan “Jules ve Jim” adındaki öyküye ilham veren tutkulu bir üçlü aşk yaşamış ve ardından ayrılmışlar…
Stephane Hessel’in yaşamı başt
an sona roman gibi.
İçine bir değil, dolu dolu birkaç yaşam sığan bir yaşam bu.

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Trump’ın dönüşü 10 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları