Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Milliyet Krizinin Düşündürdükleri
Milliyet’in nasıl nihayete ereceği bilinmeyen “Batsın bu gazetecilik” krizi bana Metin Münir’i düşündürdü…
Malum Derya Sazak, genel yayın yönetmeni olur olmaz kasım ayında ilk iş gazetenin en bağımsız düşünceli ve en iyi, en özgün yazarlarından biri olan Metin Münir’i postalamıştı.
Münir, bir “e-posta”yla son verilen görevi ardından internet siteleriyle konuşmuş, şunları söylemişti:
“Gazeteyi satın alan Erdoğan Demirören tutucu, AKP yandaşı bir işadamıdır. Onun esas amacı başbakanı memnun etmek… Milliyet’i başbakanın oluru ile aldı. Onun seveceği bir gazete yapılmasını istiyor.” “Gazete sağa kaydırılmazsa başbakanın desteği kaybedilecek. Demirören ve adamı buna izin veremez. Gazeteye milyonlarca dolar gazete AKP’lileştirilecek diye ödendi.”
Gazetedeki “baskı havasını” tarif ederken “Kendimi hapishaneden salıverilmiş gibi hissediyorum” diyen; “Başbakan’ın olumsuz tavrı yüzünden gazetecilik yapmıyoruz. Gazetecilik taklidi yapıyoruz” açıklamalarında bulunan Münir; “Milliyet’te kapasitemin yüzde onu ile çalıştım çünkü Türkiye’de (ve Milliyet’te) birçok şey araştırılamaz ve yazılamaz hale geldi. Bu süreç daha beter devam edecek!” demişti.
Metin’in hedefi tam on ikiden vuran asıl saptaması ise bir müneccim gibi söylediği şu sözler olmuştu: “Başbakanı üzmek istemiyorlar. Başbakan isterse gazeteyi kapatacak noktadalar!”
“İmralı tutanakları” ardından “Milliyet”te yaşananlar; bana işte Sevgili Metin’in bu ifadelerini hatırlattı.
Basında ve internet sitelerinde yer alan ve şimdiye dek tekzip edilmeyen iddialar uyarınca zira, Milliyet’in patronu Demirören; Hasan Cemal’ in nadasa bırakılmasına uzanan krizde yönetime şu “ayarı” vermişti: “Başbakan Erdoğan velinimetimizdir. Başbakan Erdoğan bugün emretsin yarın Milliyet’i kapatırız. Gazeteyi bu çerçevede çıkarın!”
Münir’in bundan aylar önce söylediği sözlerle; Demirören’in ifadeleri nerdeyse bire bir çakışmaktaydı.
Gazeteden atılmış olan yazarla, patronun şu son krizde kullandığı ifadeler öyle birbirine yakındı ki; bir an için aklımdan “Milliyet’in sahibi acaba bu sözleri, Metin Münir’in demeçlerinden aldığı ilhamla mı verdi?” şeklinde çılgınca bir düşünce bile geçti.
Gazete patronları ve gazete yönetimleri; siyasi iktidarlar tarafından üzerlerine gelen baskıları eskiden örtmek, gizlemek, yalanlamak gayreti içinde olurdu. Bugün böyle bir gayret dahi gösterilmiyor. Siyasi iktidardan bağımsız görünmek adına, âdet yerini bulsun çabası bile verilmiyor. Her şey olduğu gibi ortada. Hatta tersine siyasi muktedire yakınlık düzeyini göstermek ve bunu uluorta sergilemek kayıtsız şartsız itaat/sadakat gösterilerinde bulunmak makbul sayılıyor.
Zurnanın zırt dediği yer burası!
Özetle Feodal düzeninin, feodal kurallarının Türkiye’de artık geçerli olduğu kuşkuya yer bırakmayacak şekilde açıkça ilan ediliyor.
Basın geçmişte, ağır aksak da olsa -ülkede iktidarları denetleyen!- bir “dördüncü güç” olma iddiasındaydı. En azından öykünülen model bu olagelmişti.
Oysaki bugün siyasal iktidarların alenen “hık” deyicisi ve maşası olmak konumunu içselleştiriyor.
Dahası bu kimseleri şaşırtmıyor.
Kimse bunu bir skandal olarak algılamıyor.
Batı’nın bir zamanlar parçası olmak, kör topal da olsa “Batı demokrasisi” olmak iddiasındaki Türkiye, Recep Tayyip Erdoğan’la üzerine geçirilen “İslam demokrasisi” modeliyle; şark feodalitesini kabullenip meşrulaştırıyor.
Cin şişeden çıkmayagörsün
“Batsın bu gazetecilik!” krizinin en çarpıcı olan yanı, Hasan Cemal meselesinden çok önce bana göre budur.
“Yetmez Ama Evet”çi olan Hasan Cemal’e gelince... Yaratılmasına omuz verdiği kontrolsüz gücün; gün olup kendisini de yutacağını zamanında ona hatırlatan çok olmuştu.\t
Cemal ve benzerleri; ileriyi görmekten aciz oldukları gibi duymak istemediklerini de işitmemek konusunda yeminliydiler.
İyi bir gazetecinin yapması gerektiği gibi ne ileriyi görebildiler ne perşembenin gelişini çarşambadan ilan eden diğer meslektaşlarına kulak verdiler. Bunun hatta tersini yaptılar.
Aşikâr olanı görmemeye, işitmemeye kararlı biçimde gözlerini, kulaklarını her işaret ve uyarıya tıkadılar.
Hasan Cemal bugün Milliyet’te siyasi iktidar baskısıyla “istenmeyen yazar” ilan edildiyse bu sadece kendisini bekleyen geleceği zamanında öngörememiş olmasındandır.
Hasan Cemal’in başına gelen, bizzat siyasi körlüğünün ispatı.
Ancak “Erdoğan tsunamisi”, bugün öyle başdöndürücü bir hıza ulaştı ki artık ileriyi gören, görmeyen ayrımı da yapmıyor.
İcabında müneccim gibi geleceği okuyan Metin Münir’i de; burnunun dibini görmekten aciz Cemal’i de aynı gazetenin içinde önüne katıp böyle dilediğince savuruyor/savurabiliyor.
Farklı kalibrede iki gazeteci; aynı baskıcı kaprislerin kurbanı oluyor.
Bu da kaderin ağır ve acı bir cilvesi.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
- Balbay'dan çarpıcı Saray kulisi!
En Çok Okunan Haberler
- Cüneyt Özdemir'den teğmen Ebru Eroğlu'na iş teklifi
- AKP'nin 'asgari ücret' formülünü duyurdu
- Emekli askeri hakimden Varank’a sert yanıt!
- Narin cinayetinde 'demir kapı' ayrıntısı
- Fikret Orman'dan Talisca yanıtı!
- Muazzez İlmiye Çığ hayatını kaybetti
- Mustafa Kemal’in askerleriyiz!
- Salim Güran'ın ses kayıtları ortaya çıktı!
- Kazaya müdahale eden polislerden biri şehit oldu!
- 'Bedeli çok ama çok ağır olur'