Nilgün Cerrahoğlu
Nilgün Cerrahoğlu nilgun@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Meksika Modeli ‘Mükemmel Diktatörlük’

28 Şubat 2015 Cumartesi

“Mükemmel Diktatörlük”, Meksika’da geçen yıl “gişe rekoru” kıran bir filmin adı.
Film, Meksika’nın “başkanlık sistemi”ni siyasi taşlamayla “tiye” alıyor.
Yönetmen Luis Estrada’nın sözleriyle “görevdeki bir Meksika başkanını ilk defa açıkça hicveden film”, gerçek yaşam ve sisteme doğrudan göndermeleriyle dikkat çekiyor.
“Başkanlık koltuğu”na varmak için kampanya yapan filmdeki “vali” örneğin, bilfiil Meksika eyaleti eski valisi olan mevcut başkan Enrique Pena Nieto (EPN) gibi Jazmin adındaki bir “pembe dizi” oyuncusuyla beraber…
Jazmin -filmde- “Fakirler de Sever” isimli pembe dizinin kahramanı…
Başkanlık seçimine girerken EPN’nin başgöz olduğu sahici “first lady” Angelica Rivera ise gerçekpembedizi “AşkıDamıtırken”inyıldızı…
Televizyon dünyası, gerçek hayattaki gibi filmde de ön planda…
EPN’nin senaryoya paralel olarak.. Meksika’nın en büyük TV grubu Televisa’nın gerçek yaşamdaki “siyasi projesi olduğunun” ileri sürülmesi, bunun başlıca nedeni.
“Mükemmel Diktatörlük”ün afişlerinde bu yüzden kıssadan hisse, “Televizyon, bir başkanı işbaşına getirdi. İlerde de bu gene olanaklı mı?” sözleri okunuyor…

‘Gizli dikta’ yakıştırması
“Mükemmel Diktatörlük” ne ki salt bir parodiden ibaret değil.
Film adını Nobel ödüllü ünlü yazar Mario Vargas Llosa’nın ’90’larda, “Meksika sistemi” için bire bir söylediği sözlerden alıyor.
Meksika’nın “Kurumsal Devrimci Parti/Partido Revolucianario Institucional”ın (PRI) rakipsiz “tek parti” olaraktan sisteme damga vurduğu yıllar…
Başta Meksika devriminin partisi şeklinde doğan ve 1929’dan 2000’e dek ülkeyi aralıksız “tek parti rejimi” ile yöneten PRI’nın, Meksika’daki bir toplantıda “siyasi niteliği” tartışılıyor…
Milyonların canlı yayınla TV’den izlediği toplantıda Vargas Llosa’nın yanında ünlü Meksikalı yazar Octavio Paz da var.
Paz; “hegemon bir tek parti rejimi olmasına karşın Meksika’nın Küba, Sovyetler Birliği gibi bir dikta rejimi olmadığı” savunmasını yapıyor.
Hemen akabinde söz alan Vargas Llosa ise “Hayır. Asıl mükemmel diktatörlük Fidel Castro’nun Küba’sı değil, Meksika’dır” diye bu sözlere itiraz getirerek ekliyor:
“Çünkü Meksika’da diktatörlük kendisini olduğundan başka tanıtan kamufle bir diktatörlüktür. Meksika’da, sistemi eşelediğinizde altından bir diktatörlüğün tüm özellikleri çıkar!”
“Ha tek adam diktatörlüğü olmuş, ha tepedeki yüzlerin değiştiği tek parti diktatörlüğü olmuş. Ne fark eder?” mantığından hareket eden Vargas Llosa’nın sözleri Meksika’yı karıştırıyor.
Perulu yazar bir ara Meksika’da “istenmeyen adam” ilan ediliyor ama.. “mükemmel diktatörlük” deyimi, Meksika siyaset literatürüne giriyor.
O kadar ki, tarihi sözlerin üzerinden “çeyrek asır” geçmesine karşın; üzerinde hâlâ işte böyle filmler yapılıyor.

‘Tek parti’ kalıntısı sistem
Meksika, el hak ‘90’lar Meksikası değil. Küreselleşmeyle Meksika da değişti… Türkiye’den 70 yıl sonra(!), 90’ların sonunda
Meksika da “çok partili düzene” geçti.
2000’de ilk kez PRI dışında bir partiden; “Coca Cola yöneticisi” olan sağcı bir işadamı Vicente Fox Meksika’ya başkan seçildi.
Fox’un ardından.. aynı sağcı PAN partisinden bu kez de Felipe Calderon’un başkanlık koltuğuna oturduğu 2006 seçimleri yapıldı.
2012’de eski “tek parti Meksikası”nın PRI’sı, Nieto ile birlikte “kürkçü dükkânı” hesabı.. Başkanlık Sarayı’na döndü.
Burada özellikle enteresan olan Türkiye’de tek parti yıllarının CHP’sine demediğini bırakmayan Erdoğan’ın “tek parti düzeninin şahı” olanPRIMeksika’sına “model” kontenjanından böyle şimdi kör parmağım kör gözüne büyük kredi açması…
Medya, iş dünyası, sendikalar, yandaş entelektüeller.. toplumun çeşitli kesimlerini tahakküm altına alan “bir parti devleti” kalıntısı, Erdoğan’ın öykündüğü Meksika sistemi…
İktidarda kaldığı uzun yıllar boyunca çeşitli skandallarla anılmış…
Yozluk ve yolsuzluk kotası yüksek bir parti güdümündeki bir “başkanlık sistemi”nden söz ediyoruz.
Meksika doğru, evet; Latin Amerika’nın 2.; dünyanın 10. ekonomisi olan önemli bir ülke.
Petrolü ve zengin doğal kaynakları var.
Canlı bir kültür yaşamı; Octavio Paz, Carlos Fuentes gibi etkileyici, büyük yazarları var.
Ama siyasi sistemi şartlayan büyük “nar-cos/uyuşturucu kartelleri”nin kol gezdiği ve yolsuzluğun yaygın biçimde damga vurduğu “demokrasisi”; Meksika’nın özenilecek güçlü olan yanı değil.
“Demokrasi” ve “hukuk devleti” açısından düne dek “uygarlık projesi” olarak gördüğü Avrupa Birliği ülkelerine “model” gözüyle bakan Türkiye’nin bugün böyle damardan “Meksika modeline” savrulması, başlı başına düşündürücü.
Meksika nire, Türkiye nire bir defa…
OECD ülkeleri arasında “en kötü gelir dağılımına sahip son iki ülkeden biri” olmak dışında, aramızda hiçbir ortak yan yok.
Önümüzdeki hedef bundan böyle “Meksika modeli”nin petrolü olmayan bir “Ortadoğu” şubesi olmak ise Nuh Köklü’nün o unutulmaz sözleriyle; “Bu bir rüya olsun!” diyelim: “Mersi, almayalım!”



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Trump’ın dönüşü 10 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları