Nilgün Cerrahoğlu
Nilgün Cerrahoğlu nilgun@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Macron dersleri (II): Siyasi partilerin ölümü

14 Mayıs 2017 Pazar

“Siyasi partiler de ölür!” Bu cümleyi, 2000’lerin başında ilk kez “Bir döngünün sonu” başlıklı yazısında dostum Miriam Mafai yazmıştı.
Meral Okay’la aynı günde yitirdiğim bu sıradışı siyaset gazetecisi, yazısına sonra şöyle devam ediyordu:
“Siyasi partiler de yaşayan yapılardır ve kendi dışlarında cereyan eden olaylar yüzünden can verebildikleri gibi, ülkeyle artık diyalog kuramadıkları için veya yurttaşların güvenini yitirdikleri için ölürler.”
Zamanında bu yazı beni çok etkilemişti. Çünkü sözü edilen “olgu” bir süredir İtalya’da yaşanmasına rağmen, henüz kimse tarafından daha teşhis edilmemişti.
“Temiz Eller” sürecinde yolsuzluklara bulaşan siyasi sınıf tasfiye edilmiş; “Hıristiyan Demokratlar”la “Sosyalistler” çökmüştü. Avrupa’nın en büyük komünist partisi olan efsanevi “İtalyan Komünist Partisi” de “duvar”ın yıkılmasıyla tarih olmuştu.
Dağılan sol, habire farklı adlar, projeler, fikirler için yan yana geliyor ama bir türlü “yeni kimlik” ve “yeni misyon” etrafında birleşemiyordu.
Sağda “Hıristiyan Demokratlar”dan boşalan yere kişisel hedefleri doğrultusunda şekillendirdiği -“Forza İtalia/Haydi Italia!” adındaki-yeni bir oluşumla hızla Berlusconi sahip çıkmıştı.
Siyasi partiler 20. yüzyılda tanıdığımız, bildiğimiz şekliyle İtalya’da ölmüştü.
 
Déjà vu etkisi
Çeyrek yüzyıllık farkla şimdi Fransa’da yaşananlar bende “bunu ben daha önce görmüştüm/déjà vu” etkisi yaratıyor.
Merkez sağda “Cumhuriyetçiler”in önseçiminde önce Sarkozy elendi. Daha sonra Cumhurbaşkanlığı yarışına bu önseçimi kazanarak katılan Fillon yolsuzlukları sebebiyle ilk turda hezimete uğradı ve parti savruldu.
Beri yandan gene bir önseçimden çıkan Benoit Hamon liderliği arkasında durmayan sosyalistler de ilk turda hezimete uğradılar ve partileri un ufak oldu. Ağır top Manuel Valls, sonucu “Sosyalist Parti ölmüştür!” diye yedi düvele ilan etti.
Merkez sağ ve solda açılan bu boşluğu dolduran Macron, Çizme’de bunu ’90’larda yapan Berlusconi’yi andırıyor.
Berlusconi de geleneksel partilerin enkazı üzerinde, o zamana değin kimsenin duymadığı “Forza Italia” adını verdiği bir oluşumla yükselmiş ve birkaç ayda başbakan olmuştu.
Berlusconi, Macron’dan farklı olarak, piyasaya çıktığında herkesin tanıdığı mülti milyarder bir medya patronuydu.
Benzer serveti olmayan Macron ise Fransa’da bile bir yıl öncesinde kimsenin duymadığı bir isim.
Berlusconi “FININVEST” adlı finans ve medya şirketlerinde çalıştırdığı yöneticileri, “Forza Italia”ya sonra milletvekili yapmıştı.
Macron’un böyle bir olanağı yok.
Yeni Fransa Cumhurbaşkanı, bir ay sonraki genel seçimler için, adının baş harflerini taşıyan “En Marche/Haydi Yürüyelim!” hareketine milletvekili adaylarını sivil toplumdan, “internet”ten seçiyor.
 
Televizyon yerine internet
“FI” ile “EM” hareketleri arasındaki ortak nokta, ikisinin de geleneksel parti yapıları yerine tamamen “iletişime” abanması.
Önceki yazılarımda da bahsettim. İdeolojiler yerine artık “iletişim” ve “siyaset teknolojileri” kullanılıyor.
Berlusconi zamanında başlıca “iletişim gücü” TV’du. Berlusconi TV’leriyle oy topluyor, seçmenlerini böyle etkiliyordu.
Bugün Elysée’ye açılan yolda Macron, Obama’nın “big data” tekniklerine başvuruyor. (Bknz. Sağnak, “Siyasi teknolojilerle yaratılan cumhurbaşkanı adayı”, 29 Nisan 2017)
İnternetin ve yeni siyasi teknolojilerin öncelikli önemini, Avrupa’nın yükselen tüm yeni siyasi oluşumlarında görüyoruz. İspanya’da Pablo Iglesias’la güç kazanan “Podemos”, Yunanistan’da Çipras’la özdeşleşen Syriza, İtalya’da Grillo’nun “5 Yıldız Hareketi” hep elektronik hızla lider etrafında kümelenen “şahıs hareketleri”...
Çipras, Iglesias ve Grillo yok olduğunda bu oluşumların ne olacağını bilmiyoruz. Her şey öyle hızlı akıyor ki, bırakın sonrayı şimdiyi biletam anlayamıyoruz. Örneğin Macron’un nasıl bir lider olacağı bilinmiyor.
Kendini, aydınlanmacı ve cumhuriyetçi değerlerle yurttaşlık haklarında solda, ekonomide sağda konuşlandıran Macron’un öyküsünde büyük boşluklar var.
Oyunu Macron’a kullanan filozof Elisabeth Badinter bu yüzden yeni cumhurbaşkanı için “Onu hiç tanımıyoruz” diyor: “Karakterini bilmiyoruz. Yaptığı reformlara karşı -misal- grevler yapıldığında ne yapar, ne eder? Bilmiyoruz. Macron bugün için hâlâ büyük bir soru işareti...”



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Trump’ın dönüşü 10 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları