Nilgün Cerrahoğlu
Nilgün Cerrahoğlu nilgun@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Komşuya Büyük Gözaltı

21 Temmuz 2013 Pazar

“Faşist komşusunu sever” diyor Mussolini ve gerisini şöyle getiriyor: “Komşu sözcüğü, soyut bir kavrama karşılık gelmez. Komşu sevgisi, gereksinim duyulan eğitimin ciddiyetini dışlamaz. (Faşizm) insanların gözlerinin içine bakar. Her daim tetikte ve gözetimde bulunmayı gerektirir, başkalarını yaptıkları işlerde takip eder, ilgilerini izler.”
Faşizmin babası, Benito Mussolini’nin
“Faşizm Doktrini”nden alınmış satırlar bunlar.
“Duçe”, “Komşuyu sevmek onu gözetlememek anlamına gelmez” diyor özet olarak:
“Komşunuzu gözetleyin, atik, tetik olun! Ne yaparlarsa izleyin!” diye bulunduğu en tepe konumdan “yakın gözaltı” komutunu veriyor.
Faşizmi anlatan çeşitli filmlerde, belgesellerde, romanlarda izlediğimiz
“komşu gözaltısının” doktrinde bayağı yeri var yani. Rasgele öyle; laf ola beri gele yapılan değerlendirmeler değil bunlar. İnceden inceye üzerinde düşünülmüş, taşınılmış ve dönemin en büyük faşist filozofu Giovanni Gentile ile beraber kavramlaştırılarak “doktrinin” parçası haline getirilmiş.
“Doktrin”, bireyin kendisini, totaliter devletin her şekilde hizmetine sunması oluyor. Komşunun komşuyu denetimiyle, bu “hizmete sunuş” kolaylaştırılıyor. Toplum, en küçük birime dek denetim altına alınıyor.
Bu sıkı gözaltı kapsamında, herkes birbirinden çekindiğinden kimse kimseye güvenmiyor, böylelikle her türlü toplu muhalefetin önü kesilmiş oluyor.
Tayyip Erdoğan’ın; “Tencere tavacıları çekinmeden yargıya taşıyacaksınız. Komşuyu rahatsız etmek suçtur. Her şeyi devletten beklemeyin. Müracaatınızı yapacaksınız, yargıya bildireceksiniz, herkes haddini bilsin!” şeklindeki açıklamalarını okuyunca aklıma ister istemez Mussolini’nin bu “faşist komşusunu sever!” söylemi geldi.

\n

‘Sus! düşman dinliyor!’

\n

Dönem filmlerinden mutlaka görmüşlüğünüz vardır...
Mussolini faşizmindeki
“mahalle baskısı” yöntemiyle, otoriter denetim istisnasız biçimde tüm hanelerin içine giriyor.
Kapıcılar, gözetledikleri ev ve apartmanlara günün 24 saati gireni, çıkanı kontrol ediyor; kuşkulu görünenleri derhal Emniyet’e ihbar ediyor.
En yakın ilişkide bulunan insanların; birbirini
“alçakça aldatmasına” yol açan bu “ihbar mekanizması”, aile fertlerini bile etki altına alıp birbirinden uzaklaştırıyor.
Oportünizm ve yağcılığın devreye girdiği durumlarda, kardeş kardeşi dahi gereğinde gözünü kırpmadan ihbar ediyor.
Muhatabına herkesin
“olası ihbarcı” gözüyle baktığı bu ortamda insanlar sessizce polis devletine baş eğiyor, ifade özgürlüklerinden itirazsız vazgeçiyorlar ve bu durumda sadece yukarıdan yapılan propagandaya yer kalıyor.
Derin sessizliği, dönemin kamuya açık tüm yerlerinde asılı olan simgesel
“Sus! Düşman seni dinliyor!” afişleri özetliyor.
Tencere ve tava eylemlerini
“çevre kirliliği, ses kirliliği” olarak tanımlayan Tayyip Erdoğan’ın özlediği “çevreci sessizlik” işte böyle herkesin muma çevrildiği bir sessizlik.
Ne diyor Başbakan:
“Herkes haddini bilecek!”
Yedi düvel susacak. Bir tek o konuşacak!
Kürsüye çıkıp icabında hançeresi yırtılana dek bağıracak! Hangi TV kanalını açarsak açalım onun bağırış çağrışına muhatap kalacağız. Bu bir
“ses kirliliği” olmayacak ama siyasi görüş farkını ifade etmek için veya sesini duyurmak için vatandaşın tencereye, tavaya dokunması “cızz”, “çevre kirliliğinden” sayılacak.

\n

Siyasi gösteriyi ‘gürültüye’ indirgemek

\n

Tencere-tava eylemleri, Arjantin, Şili, İspanya gibi faşizmin vaktiyle daniskasını yaşamış ülkelerde sıklıkla başvurulan bir eylem türü. Hiçbirinde şimdiye dek bu eylemleri “çevre kirliliği” olarak sunmak/nitelendirmek cesaretine sahip çıkan olmadı. Kimsenin bu direnişi, çevreciliğe tehdit şeklinde sunmak aklına gelmedi.
Siyasi amaçlı bir protesto gösterisini salt
“gürültüye” indirmek yalnızca Erdoğan’a mahsus. Başbakan’ın demecinin en vahim boyutlarından biri de bu “muhalif gösteriyi” çekince duymadan, böyle damardan “çevre kirliliğine” indirgemesi oluyor.
Toplumu bölen, kutuplaştırıcı içerik tabii ayrıca cabası.
Komşunun komşuyu ihbar ettiği bir toplum; insanların birbirine kolaylıkla sırt döndüğü dolayısıyla dayanışmayı temelden yok eden, yabancılaştırıcı ve de kamplaşmaları bileyici bir toplum örneğidir.
Tayyip Erdoğan’ın gör
ülen o ki böyle bir tasası yok.
Yaptığı her konuşmada ortamı sanki mahsus bile bile geriyor.
Kutuplaşmış bir toplumu gerek oy avcılığı açısından, gerek görüşlerini toplumun geneline dayatmak açısından belli ki amaçlarına daha uygun buluyor.
Yazık ki ne yazık!

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Trump’ın dönüşü 10 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları