Nilgün Cerrahoğlu
Nilgün Cerrahoğlu nilgun@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

‘Hasta Adam Avrupa’ya Sandık Şoku

27 Mayıs 2014 Salı

Bu Avrupa Parlamentosu seçimlerinin, “son yılların en önemli seçimi” olduğunu daha önce de söylemiştim (25 Mayıs, “Sağnak”). Avrupa gerçekten de tüm güç dengelerini değiştiren “tarihi” bir seçim yaşadı.
Fransa’da Le Pen aşırı sağını birinci parti yapan ve işbaşındaki sosyalistleri hezimete uğratan sandık sonuçları, Avrupa’nın çok büyük bir “hükümet edilebilirlik krizi” ile karşı karşıya olduğunu ortaya koydu.
AB politikalarına, yakın zamana değin malum… Fransa-Almanya ekseni, yön vermekteydi.
Avrupa karşıtlığı ve anti-Avro, anti-Schengen duruşuyla oy alan, bir sonraki başkanlık seçimlerine adaylığı konuşulan Marine Le Pen Fransası’nın bütün beklentilerin üstüne çıkan çıkışıyla, bu eksen çözüldü.

Avrupa’nın kraliçesi Merkel

Avrupa’nın tek hâkimi bundan böyle artık Erdoğan taraftarlarının Köln mitinginde yuhaladıkları Merkel Almanyası…
25 Mayıs tarihli “Sağnak”ta gene; Almanya’daki “güçlü hükümet koalisyonunun bu seçimde bir sandık korkusu olmadığını” söylemiştim.
Merkel liderliğindeki Hıristiyan Demokratlar, son AP seçimlerine göre yaklaşık evet 2 puan civarında bir düşüş kaybettiler. Ama buna karşın, iktidar ortağı sosyal demokratlar; sade İtalya’daki merkez-sol lider Renzi’nin gösterdiği olağanüstü performansla yarışan 7 puanlık bir ilerlemeyle, hükümet koalisyonunu tahkim ettiler.
Sonuç; geniş tabanlı Merkel hükümetinin, seçmen tarafından bir daha taçlandırılması oldu.
Bu; Renzi hükümeti dışında Avrupa çapında örneği olmayan, bir “statükoya destek” mesajı. Alman seçmenler diğer deyişle, Çizme dışındaki büyük ülkeleri etkileyen dev depreme rağmen, “istikrar” dedi.
Bunun pratikte anlamı; artık “Avrupa’nın kraliçesi” olarak anılan Merkel’in liderliğinin güçlenmesi oldu.
Almanya’nın istikrarı güç kazanırken, Paris’i silkeleyen “Le Pen tsunamisi”, pazar gecesi sonucu yorumlayan sosyalist Başbakan Manuel Valls’ın yüzünden okunuyordu. TV kameralarına hortlak görmüş gibi bakan Valls; Bu bir şok, depremdir” dedi.
Valls’ın ardından ekranlara çıkan Hollande’ın eski hayat arkadaşı, sosyalist partinin önde gelen isimlerinden, çevre bakanı Segolene Royal daha ileri gitti ve “Bu dünya çapında bir şok” diye ekledi: “Dünya, Fransa’da her 4 seçmenden birinin şiddetle Avrupa karşıtlığı yapan bir partiye oy verdiğini gördü!”
Fransa’daki şokun mahiyetini dün en iyi İtalya’da çıkan Corriere della Sera özetlemekteydi:
“Avrupa’nın merkezindeki hasta yürek” başlığıyla yayımlanan bir yazıda gazete, hastalığın “derin” ve “geri dönüşü olmadığını” söylüyor; “Avrupa anayasasının Fransa tarafından geri çevrilmesinden sonra, Avrupa üzerinde toplanan kara bulutların gene Fransa yanından geldiğini” belirtiyor; Le Pen liderliğindeki “Ulusal Cephe” yükselişinin mana, ehemmiyetini şöyle açıklıyor:
“Ulusal Cephe’nin aldığı sonuç, Fransa’nın siyasi sisteminde tarihi bir dönüm noktası. Birinci parti olmasının ötesinde, (gençlerin, alt gelir gruplarının ve işçilerin oylarını alan) ‘Cephe’, ülkeye savaş sonrasında yön veren (muhafazakârlar ve sosyalistler arasındaki) iki partili sistemi kırıyor ve Fransa’nın tüm bölgelerinde de varlık gösteriyor. Le Pen depremi üstüne, Fransa solunu marjinalleştiriyor, Cumhurbaşkanı Hollande’ın manevralarını hükümsüz kılıyor!”

Atom bombasıyla eşdeğer
Londra’da Nigel Farage liderliğinde birinci parti olan Avrupa karşıtı “Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi/ UKIP” depremi de beri yandan Fransa’dakinden aşağı kalır değil.
İngiltere’de de, Fransa’da olduğu gibi, Muhafazakârlar ve İşçi Partisi dışında üçüncü bir partinin, “ilk sırayı kapması” şimdiye değin görülmüş şey değil. İngilizler de hafta sonundan bu yana birinci sıraya oturan UKIP şokunu yaşıyor. AB için bir tür “atom bombası patlamasıyla” eşdeğer görülen “İngiltere’nin AB’den ayrılması” tartışmalarını alevlendiren UKIP zaferi üzerinde konuşan Dışişleri Bakanı William Hague, “Önümüzdeki tercih ya AB’nin kesinlikle reformdan geçmesi ya da bizim artık hiç başka yolu yok… AB’den çıkmamızdır!” diyor.

Sürpriz Renzi zaferi
İngiltere, Fransa gibi büyük AB ülkelerinde taş taş üzerinde bırakmayan bu deprem yaşanırken, en büyük sürpriz, Avrupa Birliği’nin kurucu ülkelerinden İtalya’dan geldi.
İtalya’nın merkez sol partisi “Demokrat Parti/Partito Democratico” (PD) lideri ve ülkenin gelmiş geçmiş en genç başbakanı olan 39 yaşındaki Matteo Renzi; AP seçimlerinin, kıta çapındaki en başarılı performansına imza attı ve AP’ye en kalabalık sosyal demokrat temsilciyi gönderdi.
Geçen yılın genel seçimlerinde yüzde 25’te kalan partisinin oylarını rekor sıçramayla, bir yıl içinde yüzde 41’e çıkaran Renzi, tek kelimeyle “destan” yazdı.
Beş ay önce yapılan bir önseçimle genel sekreterliğe henüz çok yeni gelen ve şubatta başbakanlık koltuğuna oturan Renzi’nin bu kısa sürede partide estirdiği “gençleşme” ve “yenilenme” rüzgârı; sandıkta büyük prim yapan umut dalgası yarattı.
Le Pen’in “öfke”sine oy veren Fransızların aksine, İtalyanlar “umuda” oy verdiler...
Renzi, bir lider için en değerli sermayenin umut yaratmak olduğunu bir kez daha ispat etti.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Trump’ın dönüşü 10 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları