Nilgün Cerrahoğlu
Nilgün Cerrahoğlu nilgun@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Eşik (08.02.2014)

08 Şubat 2014 Cumartesi

Bir ülke demokrasi ve dikta karması “ara/hibrid rejimden” nasıl tiranlığa dönüşür?
Bir yerlerde bir kritik eşik atlaması var mıdır?
Varsa o eşik nasıl aşılır?
İnsan, eşiğin aşıldığını fark eder mi?
Büyük bir eşiğin aşıldığını ben ilk kez, bundan bir buçuk yıl kadar önce Esad röportajına gidecek gazetecilerin hodri meydan... Başbakan’ın çevresi tarafından açık biçimde sansürlendiğinde düşünmüştüm.
Kanal D’den Mehmet Ali Birand...
Hürriyet’ten Ertuğrul Özkök...
Habertürk’ten Amberin Zaman...
Gibi tanınmış ve deneyimli gazeteciler, büyük bir habercilik olayı olarak tasarlanan röportajdan, sırf Başbakan “hazzetmiyor” diye, ayarlanan randevulara karşın göz göre göre vazgeçmişlerdi...
Bu toplu boyun eğişe bir tek Cumhuriyet’ten Utku Çakırözer karşı koyabilmiş, günlerce konuşulan söyleşisini Şam’da gerçekleştirmişti.
Ama şok... Şok... Şok... Olaylar bununla kalmamıştı.
Utku, Esad röportajını izleyen ilk AKP kongresinden gümbürtülü biçimde yasaklanmıştı.
Gazetemizin Ankara temsilcisinin elinden, diğer bazı muhalefet gazeteleri temsilcileriyle beraber, Türkiye’nin siyaset tarihindeki bir ilkle bir parti kongresini izlemek hakkı alınmıştı!
Başbakanlık’tan “tak-şak” yönetilen sansürü sonra Başbakan -yine göz göre göre!- “Etmem, mecbur muyuz (davet) etmeye?” diyerek savunmuş; “Her türlü hakareti yapacaksın, buna rağmen davet edeceğiz. Yok böyle 25 kuruşa simit!” diye açıkça meydan okumuş; “Basına engel konulmazmış, biz zaten koymuyoruz. O medya bize saygısızlık ettiği zaman ona haddini bildirmek de bizim cevabımızdır sözleriyle hepimize gözdağı vermekten çekinmemişti.

Dönüm noktası
“Dönüm noktası Esad söyleşisi” diye o zaman yazmıştım:
“Hatırlarsanız, haziran sonunda Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad’dan Türkiye’nin ‘önde gelen’ sayılı gazetecileri için randevu alınmış, ancak Başbakan’ın konuya şiddetle vaziyet etmesiyle randevular iptal edilmişti.
Sözüm ona meslekte saçlarını ağartmış kerliferli adamlar, röportaj taleplerini kuzu kuzu geri almakta tereddüt göstermemişti
Dünya standartlarında bir gazetecilik olayı olan Esad söyleşisinden vazgeçmeyi aklından dahi geçirmeyen Ankara temsilcimiz, Şam yolundan mesleki tutarlılık ile geri dönmemiş, bu cesareti gösteremeyen diğer meslektaşlarının ayıbını tek başına gidermişti
Ülkemizde sık rastlanmayan bu dört dörtlük profesyonel ‘gazeteci duruşunu’ ihtimaldir ki Başbakan kendisine -çok yanlış biçimde!- açık bir meydan okuma olarak algıladı ve bu olaydan sonra Cumhuriyet’e karşı hepten bir ‘El mi yaman, bey mi yaman?’ havasına girdi. Gazetecilik kriterleri içinde değerlendirilmesi gereken bir konuda, gazetemiz ve Çakırözer’e karşı önüne çıkan ilk fırsatta açık meydan okumayla karşılık vermeye karar verdi.
O kadar ki, AKP Sözcüsü Hüseyin Çelik bu meydan okumayı -şimdiye dek hiç benzerine rastlanmayan bir örnekle- kongre salonunda Utku ile yapılacak bir TV programını durdurmaya kadar vardırdı!
Cumhuriyet’e... Bu açık had bildirme operasyonunu haber aldığımda, aklıma gelen ilk olay ‘Esad söyleşisinin rövanşı’(!) oldu
Gazeteciliğin sınırlarını öyle anlaşılıyor ki, bundan böyle her düzeyde ve her şart altında Başbakan belirleyecek.
Türkiye’de gazeteciliğin bugünkü düzeyini dahi arar noktalara geleceğiz.”(4 Ekim 2012, Sağnak)
Tam da işte böyle oldu.
O gün sineye çekilen uluorta fırçalar, baskılar, göz göre göre yapılan sansürler, gözdağı vermeler sonunda bizi...
Başbakan’ın bizzat, TV haber
altyazılarına doğrudan müdahale ettiği noktaya getirdi. Başbakan’ın sansürlediği aslında rastgele bir altyazı değil...
Başbakan medyanın yanı sıra demokrasinin en temel unsurlarından biri olan bir muhalefet liderini, harbiden “muhalefeti”sansürlüyor!
Ve ne diyor?
“Hemen şey yapmanız gerekiyor!”
“Anlaşılmıştır efendim...”
“Ya anladım diyorsun da, hayret ya, bunlara ne gerek var?”
“Şimdi efendim... Hemen efendim... Başüstüne efendim... Emriniz olur efendim... Hay hay efendim!” Yürekler acısı bir parodi gibi!

Tek adam iktidarı taçlanıyor
Pandora’nın kutusu misali saçılan skandallara bir tek yaptırım uygulan(a)-mayınca...
Denge-fren mekanizmalarının hiçbiri çalışmayınca...
Muhalefet partileri tümüyle etkisiz kalınca...
Bu yürekler acısı parodinin tek bir sonucu olabilir: Tek adam dokunulmazlığını ve iktidarını taçlandırmak, büsbütün tahkim etmek ve pekiştirmek!
Arkasından internet sansürü de gelir.
Seçim anketiyle de oynanır.
Oyunuza icabında sandıkta manipülasyon da yapılır.
Kurallar bir kez böylesine açıkça ihlal edilmeye görsün.
Her şey olur... Bunlar daha iyi günlerimiz.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Trump’ın dönüşü 10 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları