Nilgün Cerrahoğlu
Nilgün Cerrahoğlu nilgun@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Çakma Demokrasiye Çakma Muhalefet

12 Ağustos 2014 Salı

Seçim gecesi TV programlarında şöyle bir soru vardı: “Kampanyadan aklınızda ne kaldı?”
Benim aklımda, Maltepe mitinginde Erdoğan’ın makaraya aldığı Ekmeleddin İhsanoğlu için söylediği -maalesef isabetli! -şu tespitler kaldı:
Neymiş? Üç dil biliyormuş. Tercüman mı arıyoruz yahu? Tercüman çok. Üç dil bilen de var, beş dil bilen de. Ben tercümanlarla götürüyorum işi hamdolsun. Neymiş? Babası merhum Akif’in arkadaşıymış. Yahu baban çok muhterem bir adam da ama sana faydası yok ki!
Pırıl pırıl bir yaz günü.
Dev “Erdoğan logosu” ve üzerinde “Milletin Adamı” yazan, çiçeklerle çevrili mavi podyum üzerinde Erdoğan, Ekmeleddin İhsanoğlu’nu bozuk para gibi harcıyor.
İhsanoğlu, yeni yaptığı bir konuşmada “Çek Cumhuriyeti” yerine; “Çekoslovakya” demiş….
Erdoğan da tadını çıkara çıkara; “Yahu Ekmel” diyor; “Çekoslovakya diye bir devlet mi kaldı? Çek Cumhuriyeti var. Çekoslovakya iki ayrı devlet oldu. 21 sene oldu. Yarın öbürgün, Yugoslavaya ve Sovyetler Birliği derse şaşırmayın!”

İçim cız etti
Kendisine rakip diye öne sürülen adayın böylece ne oranda geçmişten gelen ve ne denli “eski”ye ait bir adam olduğunu iki cümleye sığdırdıktan sonra, müstehzi olmayan sahici bir ifadeyle içimi “cız” ettiren şu sözleri ekliyor:
“Tabii ben çok üzülüyorum. İnanın CHP’ye, MHP’ye gönül veren kardeşlerim adına üzülüyorum. Bunu hak etmiyorlar. Bu yapılan, CHP-MHP seçmenine haksızlıktır!”
O güne değin Erdoğan’ın her türlü hakaretine ve saldırısına -gazeteci, kadın ve muhalif sıfatıyla- maruz kalan; neredeyse buna artık muafiyet bağlayan biri olarak, “CHP-MHP seçmenleri bu çakma adayı hak etmiyor!” sözleri beni mahvetti…
Çünkü ne yazık ki bu sözler hakikatti.
Erdoğan’ın 12 yıldır ileri sürdüğü bir tespit/ teşhise ilk kez içten katıldığımı ve hak verdiğimi hissedince, büsbütün kızdım ve sarsıldım.

Dünyadan kopuklar
CHP’ye şimdi yalnız “öfke” duyuyorum…
Konuştuğu topluluğa bir heyecan vermeyen; enformasyon çağının olmazsa olmaz niteliği “medyatiklik”ten nasibini zerre almamış, yaşamının büyük bölümünü milat öncesi sayılan “Soğuk Savaş”ta geçirmiş 70’lik bir “adaya”; seçmenler eli mahkûm 50 günde nasılsa ısınır diye bir aklı nasıl geliştirdiler?
Madem bu kadar büyük risk aldılar; neden adayın elinden tutmadılar? Niye İhsanoğlu’nun tanıtımına hiç katılmadılar?
Karşı tarafın, devlet imkânları dahil olanağı çoktu da, bizim yoktu falan mazeret…
Obama’nın “Yes web can!” (Evet web yapabilir!) stratejisi ile sürpriz yaratan 2008 Başkanlık seçiminden bu yana; tam 6 yıldır örneğin internet kampanyalarının nelere kadir olduğunu ben şahsen burada anlatıyorum…
ABD’deki gerek 2008, gerek 2012 seçimlerinin en önemli özelliği sürpriz biçimde devreye giren “internet teknolojisinin” tüm hesapları değiştirerek; hiç de fazla tanınmayan Obama’yı Başkan yapmasıydı.
Obama’nın zekice kullandığı bu teknikler; “ırk devriminin” dahi önüne geçmiş ve kara derili Başkan’ın “teknobaşkan/techpresident” olarak anılmasına yol açmıştı.
Obama’nın kendisi gibi “genç”, cin fikir seçim stratejistleri; sosyal medyaları “demokrat aday” için devrimci şekilde bir yandan fon toplamak için kullanırken; bir yandan da dev çaplı tanıtım için harekete geçirmiş; kararsız seçmenleri iknada bu teknolojiden yararlanmışlardı.
Tabii bunların yanı sıra kapı kapı gezen gönüllü desteğinden faydalanarak, “dil dökme yoluyla” da tüm potansiyel seçmen kitlesini sandığa götürmüşlerdi…
Öyle ki “Sürekli kapımızı aşındırdılar!” diyen seçmenler: “Oy kullanmamanın tek yolu tavan arasına girip saklanmaktı! Sandığa gitmemek gibi seçeneğimiz kalmamıştı!” şeklinde yorumlar yapmışlardı.
Obama’nın bu örgütlü “gönüllü ordusu”, hasta, yaşlı, engelli demeden herkesi resmen sandığa taşıdı!
Türkiye’nin bu derece can alıcı “kader seçiminde” CHP de böyle bir hazırlığa girseydi; Erdoğan’ın ilk turda minimal farkla cumhurbaşkanlığına çıkması hayal olurdu!
Ama böylesi bir çalışma 1) Genç, enerjik olmayı, 2) Çekoslovakya’da takılıp kalmamayı, dünyayı anlamayı, 3) Anlık ve taktik manevralarla değil, uzun soluklu hazırlıkla yarışa girmeyi, gerçek “siyaset” yapmayı gerektiriyor.
CHP’de anlaşılan kimse taşların fazla yerinden oynamasını istemiyor: Küçük olsun, benim olsun mantığı…
Olaya böyle bakıldığında İhsanoğlu’na giden oylar;
“Renksiz” adaya ve özel bir şey yapmak için parmağını kıpırdatmayan muhalafet partilerine “rağmen” verilmiş olan oylar…
Ayrıca demokratik olmayan bir seçim söz konusu.
Sindirilmiş ve biat eden medyalar sayesinde “Gezi”, “17 Aralık”, “Soma”, “IŞİD rehine” krizine, TC’nin düştüğü “değerli yalnızlığa” rağmen; RTE hayatının düşünü taçlandırabildi…
Bunların her biri RTE’nin yolunu kesmeye yetecek krizlerdi…
Gene ABD’den örnek vermek gerekirse Tahran’da ABD Büyükelçiliği’nde patlak veren ’79’daki “rehine krizi” yüzünden örneğin Carter “Başkanlık seçimini” yitirmişti.
Haliyle bu da gerçek demokrasi ile “çakma demokrasi” farkı…
Mesele yalnız tabii “çakma aday” değil...
Muhalefeti ve demokrasisi ile her şey baştan sona çakma.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Trump’ın dönüşü 10 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları