Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Başkaldırının Yazı: 2013
2013 yazı, bir yanda dinci iktidarların gericiliğine karşı direnişin diğer yanda bilimkurgu tarzı yeni otoriterizmlerle mücadelenin yazı olarak hatırlanacak.
Ortaçağın din doğmalarından güç alan İslamcı iktidarların baskısına karşı özgürlük isteyen Taksim-Tahrir direnişçileri bir taraftan..
Süper teknoloji imkânlarıyla sofistike bir “Büyük Birader” sistemi geliştiren ABD’nin siber-istihbarat savaşlarına karşı tek tüfek çarpışan Edward Snowden beri taraftan…
2013 yazının ruhu nedir deseniz…
Özetle bunu söylerim: Baskının en eski ve köklü, arkaik türü olan dinci otoriterizmler ile kurgubilim yeni faşizmlere karşı verilen kavgaların çakışması…
Tahrir-Taksim gençliği, gelenekçi baskıya karşı girişilen mücadelenin tipik bir simgesi ise…
Orwell’vari, modern, fütüristik faşizmlere karşı açılan mücadele bayrağının simgesi de yakın dönemde Edward Snowden oldu.
Yaşadığımız son iki ay, baskının en yobaz ve bağnaz versiyonu ile en ileri teknolojik çeşidinin DNA’sının ortalığa döküldüğü bir dönem olarak belirdi.
Aysbergin görünen ucu
Kitleleri isyan ettiren dinci otoritarizm ile Snowden’ı hedefe oturtan ileri teknolojinin baskısını birbirine bağlayan iplik aslında aynı küresel emperyal sistem...
İslamcı iktidarları öne çıkaran da uçan kuşu gözetleyen siber-ispiyonluk sistemini kuran da hep aynı ABD emperyalizmi...
On gün önce “El Cezire”de “Empire/İmparatorluk” adı altında yayınlanan bir program izledim.
Siyasi editör Marwan Bishara’nın hazırladığı programda yönetmen Oliver Stone ile yapılan bir söyleşi vardı...
11 Eylül’ün ardından kısaca ABD’nin kafayı yediğini söyleyen Stone, bu saldırının ardından Amerika’nın “Neden?” sorusunu masaya yatırmak yerine, dünyayı takibe almayı tercih ettiğini belirtti.
“Büyük Ortadoğu Projesi’nin” gericiliğini dayatan da; siber casusluğu geliştiren de son kertede ABD’yedi. Bu farklı baskı türleri, aslında iç içeydi.
Kafayı güvenliğe takan ABD’nin bu alanı sonra “milyar dolarların hükmettiği bir piyasa ve kâr işine” dönüştürdüğünü ifade eden “El Cezire”nin konukları; ABD’de “kâr amacıyla hareket eden 400 bin taşeronun” hizmet verdiğini söyledi.
Son altı-yedi yılda bir mantar hızıyla çoğalan bu “taşeron istihbarat şirketleri”, aslında yeni bir olgu sayılmaktaydı. Programda çok çarpıcı bilgiler veren ve “Büyük Sır Amerika, Yeni Amerikan Güvenlik Devletinin Yükselişi/Top Secret America, The Rise of the New American State” isimli bir kitabı olan “Washington Post” gazetecisi Dana Priest; kâr amaçlı taşeron şirketlerle, resmi istihbarat ajanslarının ABD’de iç içe geçtiğini; yüz binlerle ifade edilen özel istihbarat birimlerinin bundan böyle resmi ajanslarla beraber dışa kapalı bir “evren” oluşturduğunu; bu “kapalı devre evrende” kimin eli, kimin cebinde takip etmenin mümkün olmadığını belirtti.
Başka deyişle istihbarat deyince CIA’nın anlaşıldığı günler, çocuk oyuncağı gibi kalmıştı…
Yeni “taşeronlarla” birlikte; önümüz, arkamız dünya çapında “istihbaratçılar” ve “istihbarat lobileriyle” çevrilmişti.
Programı izlerken Türkiye’de geçen yıl ortaya çıkan “Stratfor skandalını” hatırladım.
Tipik bir “taşeron” olan Stratfor’ın, Washington’daki TÜSİAD temsilciliğinden, Sabah gazetesine, Başbakanlık’a dek her yere adam yerleştirdiğini öğrendiğimizde hep birlikte şoke olmuştuk. O güne değin varlığından haberdar olmadığımız bu özel istihbarat şirketinin kollarının; ahtapot gibi her yere eriştiğini görmüş ve epey sarsılmıştık.
ABD Stratfor gibi işte yüzlerce, binlerce örnek üzerinden devasa bir “küresel güvenlik ağı” kurmuş. “El Cezire”nn “İmparatorluk” programında, bu ağın dökümünü izledik ve Snowden skandalının, aysbergin yalnız ucu olduğunu anladık.
Küresel karanlık ve \t\taydınlığın savaşı
“Küresel emperyalin devlet ve güvenlik raconu” ile “küresel piyasanın kâr raconuna” dayanan bu ağ; her çeşit kontrol mekanizmasını, denge ve freni devre dışı bırakıyor. Şeffaflık, tamamen yitiriliyor. “Küresel boyutta” olguya ulus devletler müdahale edemiyor.
“Düşük yoğunluklu demokrasi” diye tarif edilen bu sistem içinde işte şimdi yeni hak mücadeleleri yaşıyoruz.
Kâh “Edward Snowden” örneğindeki gibi bu tek kişinin “ahlak tercihini” esas alan bir şeffaflık mücadelesine dönüşüyor…
Kâh, Taksim-Tahrir örneklerindeki gibi meydanları harekete geçiren kitle direnişine bürünüyor.
Demokratik haklarda bir yanda devasa geri savruluşlar yaşanırken bir yandan da hiç beklenmedik yerlerden küresel hak mücadeleleri fitilleniyor.
Taksim’in sesi Sao Paolo’da yankılanıyor. Bir meydanda hak arayışının ateşi sönerken bir diğerinde yeni kıvılcım tutuşuyor.
“Küresel karanlık ve aydınlığın savaşına” hiçbir dönem bu 2013 yaz başı kadar yoğun tanıklık etmedi.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
- Balbay'dan çarpıcı Saray kulisi!
En Çok Okunan Haberler
- Cüneyt Özdemir'den teğmen Ebru Eroğlu'na iş teklifi
- Emekli askeri hakimden Varank’a sert yanıt!
- Fikret Orman'dan Talisca yanıtı!
- Mustafa Kemal’in askerleriyiz!
- Muazzez İlmiye Çığ hayatını kaybetti
- Salim Güran'ın ses kayıtları ortaya çıktı!
- Kazaya müdahale eden polislerden biri şehit oldu!
- Enes'in cezaevi konuşmaları ortaya çıktı
- Nevzat Bahtiyar'ın oğlu ilk kez konuştu
- 'Bedeli çok ama çok ağır olur'