Fransız tarihçi Dominique Venner’in Notre Dame katedralinde “öteki” ile tüm köprülere karşı bayrak açmak uğruna intihar etmesi Avrupa’daki paranoyanın boyutlarını gösteriyor.
Aynı zamanda aşırı sağ bir aktivist olan Venner; Paris’in simgesi Notre Dame katedralinin içinde katedrali o esnada gezen 1500 turistin gözleri önünde önceki akşam intihar etti.
Ağzına tabanca dayayarak yaşamına son veren 78 yaşındaki aktivist tarihçi, arkasından bıraktığı notta eşcinsel evlilikler kadar “Fransa’nın ebedi değerlerinin” melezleşmesini protesto etmek adına canına kıydığını beyan etti.

Manifesto gibi mektup

“Zihnim de bedenim de sağlıklı” demekteydi Dominique Venner arkada bıraktığı manifesto gibi mektupta ve özetle şöyle devam etmekteydi: “Hayatı seviyorum. Irkımın ve zihniyetimin devamından başka bir şey istemiyorum. Ancak bu yaşamın akşamında, Fransız ve Avrupalı ülkemin karşılaştığı büyük tehlikeler karşısında; gücüm olduğu kadar eyleme geçmeyi bir görev telakki ediyorum ve bizi teslim alan uyuşukluğa son vermek adına kendimi kurban ediyorum.
Bunun için ecdadımın dehasıyla inşa edilmiş olan saygı ve hayranlık duyduğum Paris’in Notre Dame’ını seçtim.
Çok insan yaşamın esiri olurken benim bu jestim ahlaki bir irade içeriyor. Kendimi uykuya dalan vicdanları uyandırmak için öldürüyorum.
Yazgıya isyan ediyorum. Gönüllerin zehrine, aile dahil olmak üzere bin yıllık tarihimizin mahrem temelleriyle kimliğimizi ve çıpalarımızı yok eden bireysel tutkuların saldırganlığına isyan ediyorum...
Avrupalılar (durumdan gereken) sonucu çıkarmalı.
Bizim ortak bir din bağımız yok ama Homeros’tan bu yana bizi yeniden yaratacak geleceği üzerinde baştan inşa edebileceğimiz değerlerin kaynağı olan, tüm olumsuz modern aşırılıklardan bizi koruyacak, ortak bir belleği paylaşıyoruz.”
Dominique Venner’in mektubu işte böyle her şeyi anlatıyor.
İçinde biriktirdiği bütün isterisini, arkada vasiyet gibi bıraktığı bu manifestoya döken Venner, sonra manifestosunu katedralin en kutsal yeri olan sunak/mihraba iliştiriyor ve kendini yok ediyor.

Notre Dame’ın özelliği

Martin Luther’in 1517 yılında Wittenberg Kilisesi kapısına teolojik tezlerini asarak fitillediği büyük reform hareketi falan gibi Fransız tarihçi jestiyle muhtemelen arkasında çığır açacak benzersiz bir eyleme imza attığını düşünüyor!
Manifesto mektubunda belirttiği gibi benzersiz eylem için inşasının bu yıl 850. yılını kutlayan ülkenin simge mekânı Notre Dame’ı seçiyor.
Hugo’nun ölümsüz romanı “Notre Dame’ın Kamburu” ile belleklerde yer eden tarihi katedral, görkemli vitrayları, çanları, orgu, gotik canavarları temsil eden heykelleri, ihtişamlı kapıları, özgün payandaları ve ayinleri ile Avrupa sanatı ile ruhunun, ortaçağdan bu yana biricik simgelerinden olagelmiş bir yer...

Ortaçağ mekânında \t\tortaçağ jesti

Böyle bir simge ortaçağ mekânının kalbinde Venner, bir ortaçağ jesti yapıyor ve gösterişli bir davranışla 21. yüzyıl Fransası’nda devrimci bir uyanış hareketi(!) başlatmayı umuyor. Tıpkı 2 yıl önce Avrupa’nın bozulmamış saf ruhunu yeniden kazanması için 80 kişinin canına kıyan Norveçli aşırı sağcı Anders Breivik gibi. Breivik de aynı Venner gibi Avrupa’yı uyandırmak ve yeniden “resetlemek” için arkasında bir manifesto bırakmıştı.
Onunki gerçi bir sayfalık değil, 1500 sayfalık bir manifestoydu. Breivik de Venner gibi bu belgede sonuçta çılgınlığının entelektüel analizini yapmıştı.

Paranoya zincirinin halkaları

Kendisine Venner gibi tarihi bir misyon biçen Breivik, Almanya’da Neonazi cinayetlerinden yargılanan Beate Z.’ye olan hayranlığını kaleme alan bir mektup yollamış, bu mektupta kendisiyle birlikte Beate misali Nazileri “muhafazakâr bir devrimin kahraman kurbanları” ilan etmişti.
Breivik, Beate Z. ve Venner... Avrupa’nın değişimine, başkalaşmasına şiddete başvurmak suretiyle nokta koymak isteyen bir çılgınlar zincirinin halkaları.
Bu zincir gün geçtikçe uzuyor ve Avrupa’nın derin hastalığını dışa vuruyor.

DÜZELTME:

Swoboda’nın Çiftestandardı başlıklı yazımda “bir işadamı” olarak söz ettiğim okur S.Yüceer “eski bir işadamı” olduğunu bildiriyor. Kimlikteki bu bilgi hatasını düzeltirim.