Nilgün Cerrahoğlu
Nilgün Cerrahoğlu nilgun@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Avrupa’nın En Eski Türk Film Şenliği

24 Aralık 2013 Salı

STRASBOURG - Dünyanın beş müze sinamasından biri olan “Odyssee” yönetmeni Faruk Günaltay’la, ölümsüz filmlerin afişleri, gösterime girecek filmlerin DVD’leri ve yazı masasının tamamını kaplayan kitaplarla çevrili ofisinde konuşuyoruz.
Ofis, 100. yılını deviren Avrupa’nın en eski, tarihi sinemasının üst katında…
Bundan yedi-sekiz yıl öncesine dek Türkiye’nin aynı zamanda “Eurimages” temsilcisi olan Günaltay’ın bu sıradışı sinemada düzenlediği “Türk Sinema Günleri” de 25. yılını tamamlıyor!
Kentin en şaşaaşı ve göz kamaştırıcı günleri olan “Noel öncesinde” ünlü Türk yıldızları ve yönetmenlerini her yıl buraya taşıyan şenlikten konuşmaya “kimler geldi, kimler geçti” sorusuyla başlıyorum.

Kimler geldi, kimler geçti
Odyssee’nin yönetmeni; Lütfü Akad (1916), Memduh Ün (1920) Atıf Yılmaz (1925), Metin Erksan (1929), Halit Refiğ (1934) Tunç Başaran (1938) diye ustaları başlıyor saymaya…
Arkadan bir sonraki kuşağın yönetmenleri geliyor: Zeki Ökten (1941), Erden Kıral (1942), Ömer Kavur(1944), Şerif Gören (1944), Ali Özgentürk (1945), Zülfü Livaneli (1946)…
Bunları; Uğur Yücel (1957), Mustafa Altıoklar (1958), Nuri Bilge Ceylan (1959), Ferzan Özpetek (1959), Yeşim Ustaoğlu (1960), Reha Erdem (1961), Reis Çelik (1961), Fatih Akın (1973) gibi 3. büyük yönetmenler kuşağı izliyor.
Günaltay nihayet son dönemde öne çıkan isimlerden Atalay Taşdiken (1964), Mahmut Fazıl Coşkun (1973) ve İnan Temelkuran (1976)’ı da saymayı unutmuyor.
Türk sinemasının en büyük yıldızları ful kadro; Türkan Şoray, Hülya Koçyiğit, Farma Girik, Müjde Ar, Nurgül Yeşilçay, Beren Saat, Meltem Cumbul, Şener Şen, Tarık Akan, Zuhal Olcay, Haluk Bilginer…. hep gelip geçmiş bu şenlikten.
Çok önemli yapıtlarda beraber çalışan Ferzan Özpetek-Serra Yılmaz; Fatih Akın- Meltem Cumbul; Nuri Bilge Ceylan-Yavuz Bingöl ilk kez burada tanışmış.

‘Fransız izleyici arttı’
Odyssee için bu yıl tarihi bir dönemeç. Birinci Dünya savaşında açılan tarihi sinema bir asrı geride bırakıyor. Her yıl Strasbourg’dan Türk sinemasına pencere açan ‘Türk Sinema Günleri’de artık çeyrek asrı deviriyor. 25 yıl içinde Türk filmleri şenliği nasıl değişim gösterdi?”sorusuna Günaltay; “Her şeyden önce seyirciler değişti” yanıtını veriyor: “Başlangıçta yöredeki göçmenler, sevdikleri artistleri görmek ve onların filmlerini izleyebilmek için buraya gelirlerdi. Film gösterilerinin ardından geleneksel soru-cevap/ tartışma bölümünde, yönetmen ve sanatçılara Nelerden hoşlanırsınız? Ne seversiniz? misali basit sorular sorarlardı. 2. ve 3. kuşak göçmenlerle birlikte sorular değişti ve tartışmaların düzeyi yükseldi. Böylece Fransız seyirciler de daha çok gelmeye başladılar. Fransız izleyici başta küçük azınlıktı. Bugün yaklaşık yüzde 40 civarında…
Türk toplumundaki son 25 yılda yaşanan değişikliklerin de bire bir “Odyssee”den izlenebildiğine değinen “Sinema Günleri” organizatörü; sinemada en önde gelen değişiklikler içinde “teknolojik ilerlemeyi” kaydediyor.
Buraya ilk gelen filmler ‘sesli çekilemediği’ için teknolojik olarak geriydi” diyen Günaltay; “Sinemamızda artık standart bir seviye var. Teknik ve zanaatkârlık açısından bir seviye yükselişi olduğu kesin. Tüm filmler artık ‘sesli çekim’ kaydediliyor. Eskiden bu mümkün değildi. Sonradan ses montajlandığı için rüzgârın sesini/yaprağın hışırtısını duymazdınız…”
Bu gelişmede, Türkiye’deki ilerlemeler denli; Faruk Günaltay’ın uzun yıllar “Eurimages” temsilciliği yapması da etkili olmuş.
Türk sinemasına Günaltay döneminde “Eurimages”dan 14.5 milyon avroluk destek sağlanırken; “Eurimages” sayesinde kurulan yabancı ortaklıklar da teknolojik değişime katkıda bulunmuş.

‘Sürdürebildiğimiz güne kadar!’
Türk yönetmenler “Eurimages’la Avrupa sinemasıyla daha yakın ilişkiye girdi” diye ekliyor “Türk Sinema Günleri”nin kurucusu; (AKP’nin kendisini görevden alması sonucu) Eurimages’ı bıraktıktan sonra şenliği sürdürmek zorlaştı. Türk sinemasını Avrupa’da tanıtan bu en eski etkinliğe Kültür Bakanlığı 2010’a dek en azından filmlerin altyazılı kopyalarını temin ederek katkıda bulunurdu. Artık bu da yapılmıyor. Bazı filmler Almanya ve Fransa’da dağıtımcı bulduğu için bundan böyle altyazılı geliyor. Diğerlerini de eş-dost yardımıyla altyazıyla donatıyoruz. Kendi gayretimizle festivali devam ettirebildiğmiz kadar, ettirmeye çalışıyoruz.”
Bu imkânsızlıklara rağmen; “Odyssee”de 25 yılda “350 Türk filmi gösterdiğini” söyleyen, Türkiye’de hiçbir salonun bu kadar çok Türk filmi gösteremediğine değinen Günaltay’a konuşmamızı sonlandırırken kendisine şenlikle ilgili en ilginç anılarını soruyorum.
“Türkan Şoray için yaşanan izdiham unutulmazdı” diyor ve ekliyor: “Costas Ferris-Zülfü Livaneli ile 1992’de ayrıca unutulmaz bir müzik gecemiz oldu. Ferris’in ‘Rembetiko’ filminin gösterimi için bir özel akşam düzenledik. Bir Yunan rembetiko orkestrası geldi. Salon Türkçe olarak rembetiko orkestrasına eşlik etti. ‘Of aman aman’larla salon inledi. Atilla Özdemiroğlu-Zülfü Livaneli muhteşem müzik şölenine katıldılar. Harika bir müzik köprüsü kuruldu. Politika, tarih bölse de; sanatla kültür birleştiriyor. ‘Türk Sinema Günleri’nin hedefi de bu. Avrupa Parlamentosu, Avrupa Konseyi, Eurimages merkezi olan bir kentte; amacımız Türkiye ve Avrupa arasında sanatla bir köprü kurmak!”  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Trump’ın dönüşü 10 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları