Nilgün Cerrahoğlu
Nilgün Cerrahoğlu nilgun@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Andrew Mango ve Bir Dönemin Sonu

10 Temmuz 2014 Perşembe

Andrew Mango’nun öldüğünü duyunca, en yakın D&R’a gittim ve Atatürk yazarının Türkçe kitaplarını istedim.
D&R’daki görevli önce bilgisayarı, sonra rafları aradı ve çaresizlikle dönüp; “Yok” dedi: “Bizde Mango’nun Atatürk isimli İngilizce eserinden başka hiçbir kitabı yok!
Mango’nun oysa “Atatürk” kitabı yıllar önce, 2000’de “Atatürk: Modern Türkiye’nin Kurucusu” adıyla Türkçeye çevrilmişti. Yazarın ilaveten “Türkiye ve Türkler”; “Sultan’dan Atatürk’e Türkiye”, “Türkiye’nin Terörle Savaşı”, “Türkiye’nin Yeni Rolü” gibi Türkçeye çevrilmiş pek çok sayıda kitabı vardı...
Ama bunların birini dahi, kentin işlek merkezlerinden birindeki büyük bir kitapçıda bulmak mümkün değildi.
Kim bilir artık…
Best seller” alıcı kitlesi olmadığından mı?..
Yoksa…
Atatürk ve Atatürk Türkiyesi’ni anlatan “Atatürkçü yazar”ın zamanın ruhuyla açılan “makas”ı ve “doku uyuşmazlığından” mı?.. Bilemedim.
Ama içim acıdı.
Türkiye üzerinde -düne dek!- yaşayan en büyük uzman kalemlerden birinin, İstanbul gibi bir megapolün en tanınmış kitapçılarından birinde bir tek “Türkçe” eserinin bulunmaması benim için anlamlıydı.
Besbelli bu bir devrin sonuydu ve Mango da o devrin sonuyla birlikte bize veda etmişti...

‘Gözle görülmeyen çöküş’
Eve döndüm. Kitaplığımın “Atatürk” bölümünden 1999 yılında çıktığında Londra’da almış olduğum 666 sayfalık kalın ciltli “Atatürk” kitabını raflardan indirdim ve vaktiyle altını çizmiş olduğum sayfalara göz gezdirdim.
Mango’nun “Atatürk”ünü 15 yıl arayla, yazarının da ölümünden sonra okurken bir parantezin tam manasıyla kapandığını hissettim.
On beş yıl öncesinde aynı yapıtı okurken düşünmediğim şeyler, bu kez kitabın satırları arasında dolaşırken aklıma geldi.
Mango, 100 yıl önce bu topraklarda yaşanan değişimi anlatmıştı.
Her şeyin değiştiği, dönüştüğü bir çağ...
Kitabın açılış paragraflarında daha -özetle-şöyle diyor yazar: “Mustafa Kemal Atatürk’ün içine doğduğu Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşü, çıplak gözle görünebilen bir şey değildi. Müslüman Türkler yüzyıl öncesinin resimlerine, bugün, nostaljiyle bakıyor. Ama babaları ve büyük babaları için bu çok hoş bir dönem değildi. 19. yüzyıldaki bir Osmanlı reformcusu (o yılları anlatırken!) ‘İstanbul bir gün Paris ya da Londra gibi düzenli ve müreffeh olabilir. Ama biz bunlardan faydalanamayabiliriz!’ diye yazmış. O yıllarda Müslüman Türklerin kâbusu ülkelerinin ayakta kalıp kalmayacağı değil, o ülkede kendilerinin var olup olamayacaklarıydı...

Beren’e ‘Edep yahu!’
Bugünün endişelerine, farklı biçimde de olsa, çok benzeyen duygular bunlar... diye geçirdim içimden.
Biz hem ülkenin ayakta kalıp kalamayacağı için endişe ediyoruz.
Hem de kalan ülkede, ne ölçüde barınabileceğimizi düşünüyoruz.
Etrafımda “10 Ağustos’tan sonra burada bana yer olur mu? Olacak mı? Olsa da değişen bu Türkiye ile ben nasıl baş edeceğim, nasıl yaşayacağım” diye soran onca tanıdığım var.
Tanıdıkları bırakın…
Gazetelerin günlük haberleri dahi bu tedirginliği yansıtıyor.
Önümde önceki günün Posta gazetesi duruyor.
Şöyle diyor “Posta”nın manşet haberi:
İstanbul’da sokaklardaki billboardlara asılan Beren Saat’in fotoğrafının yer aldığı reklam afişlerine, ‘Edep Yahu’ yazılı çıkartmalar yapıştırıldı. Beren Saat önceki gün bu haberin olduğu gazete kupürlerini Twitter ve Instagram hesabından paylaşarak şöyle dedi: Ne kadar özledim çocukluğumdaki ülkemi!!
Haberin yanında Saat’in sade çehresi ve -edepsizlik ithamına yol açan!- saçlarının görüldüğü olay poster göze çarpıyor ve üzerinde de “Edep Yahu! Ahlak ve Maneviyat Tahribatına Hayır” sloganı yer alan çıkartmalar dikkat çekiyor.
Beren Saat’in çocukluğu 90’lı yıllar...
90’lardan bu yana ülke, gerçekten de tanınmaz derecede değişti. Bugünleri de ilerde “Onlar iyi günlerimizdi!” diyerek arayacak noktaya gelebiliriz.
Diyeceğim o ki yüzyıl öncesindeki gibi tıpkı “çıplak gözle görülmeyen” bir büyük değişim yaşıyor bu ülke.
Ama ters yönde.

Özgürlük düşünden bugüne
Mango’nun Atatürk eserine dönecek olursak; Atatürk’ün yüz yıl önce, 1916’da “kadın projesi” üzerinde kafa yorarken not defterine yazdıklarını -özetle- şöyle aktarıyor yazar: “22 Kasım: (Silah arkadaşlarıyla) Gece 9’dan sonraya dek, sekiz - dokuz saat boyunca kadınların örtüsünü yok etmeyi ve böylece sosyal yaşamımızda ilerleme sağlamayı konuştum. 1. Yetenekli anneleri eğitmek. 2. Kadınlara özgürlük vermek. 3. Kadınlarla (kızlı-erkekli) yaşam, erkeklerin ahlakı, düşünceleri ve duyguları üzerinde olumlu etki yaratır!
Yüz yıl önce verilen mücadelenin, tam 180 derece, taban tabana ters yönünde bir mücadele söz konusu şimdi...
Ama geçmişi ve geçmişle beraber bir ülkeyi yitirmek duygusu aynı.
Işıklar içinde yat sevgili Mango.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Trump’ın dönüşü 10 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları