Mine Söğüt
Mine Söğüt minesogut@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Roboski’de Ev Hali

30 Aralık 2014 Salı

Üç gece iki gün geçirdiğim Roboski’den artık ayrılıyorum.
Ve artık daha önce bilmediğim bir sürü şey biliyor, tanımadığım bir sürü insan tanıyorum.
Hikâye ağır, zor, acılı ama bir yandan da hayat devam ediyor.
Mesela evlerinde konuk olduğum Veli ile Nazife’nin dokuz aylık bebekleri Rojbin’in öyle kocaman bir gardırobu var ki, o pembeli, sarılı rengârenk elbiselerinden bir giydiğini bir daha giymiyor. Bir de çok ama çok güzel gülüyor.
Evin genç kızları Funda ve Züleyha okumakta kararlılar.
Funda üniversite sınavlarına hazırlanıyor. İki yıllık adalet bölümüne girmek, sonra oradan notlarını tutturup hukuka geçmek istiyor.
On üç yaşındaki Züleyha eğer kilitli bir günlüğü olsa yaşadıklarını, hissettiklerini yazacak. Ama Şırnak’ta öyle bir günlük bulamamış. Herhangi bir deftere yazsa ikiz kardeşi Mehmet açıp okuyor, onunla uğraşıyor.
Mehmet dün telefonunu kaybetti. Devamlı ağlıyor. Ona üzülme diyenlere, “Kaçağa gidip kendime telefon alacağım” diye dikleniyor.
Evin büyük kızı Hanım, kardeşi öldükten sonra düğün yapmadan, yas içinde evlenmiş; ardından karnındaki bebeğini doğuma on gün kala kaybetmiş. Kardeşinin ölümünün ardından başlayan baş ağrıları o gün daha da artmış ve hâlâ geçmemiş.
Evin oğulları Veli ile Ferhat kurdukları Roboski derneği için harıl harıl çalışıyorlar.
Evin gelini Nazife mutfakta hem ev halkı hem de sayısı 10’un altına inmeyen misafirler için devamlı yemek pişiriyor, çay demliyor.
Her akşam Türkçe bilmeyen anneleri Hanife ve babaları Abdullah’la birlikte televizyonun karşısında oturuyorlar. Kürtçe yayın yapan televizyon kanallarından Roboski, Cizre ve Şengal haberlerini dinliyorlar.
Onlar katliamda kaybettikleri Serhat ve diğerleri için gözyaşı dökerken Rojbin yürüteçle ortalarda dolaşıp gülücükler saçıyor.
Hayat bu, su gibi, her koşulda yolunu bulup devam ediyor.
40 haneli köyün 11 hanesinden cenaze çıkmış. Herkes o geceyi kendi cümleleriyle gelenlere tekrar tekrar anlatıyor. Dedeleri ve babaları gibi onların da yıllardır gittikleri “kaçak” nasıl oldu da bir anda böyle vahşice kana bulandı.. akılları almıyor.
Köyde bir sürü fiziki yenilik var.
Misafirler gelip gidiyor diye evlerin içleri boyanmış, eşyalara daha çok özen gösterilir olmuş.
Belediye daha önce birçok çocuğun düşüp boğulduğu derenin kenarına nihayet korkuluklar yapmış.
Yakın zamana kadar toprak olan mezarlık yoluna da parke taş döşenmiş.
Şimdi köylüler bir de müze kurmaya çalışıyorlar. Yaşananlar anıtlaşsın, hiç unutulmasın diye. Proje çizilmiş, her şey hazır, iş bir tek ekonomik destek bulmaya kalmış.
Yapılan atölyeler, yazılan kitaplar, hazırlanan belgeseller, köye gelip giden ve onlarla çalışmalar yapan gönüllü psikologlar, sosyologlar, avukatlar, sanatçılar buradaki hayatın ister istemez rengini yavaş yavaş değiştiriyor.
Askeri bir “hata” yüzünden kaybedilen 34 can ve hiç umulmadık yönde değişiveren bir hayat haliyle burada yaşayanların kaderini de etkiliyor.
Roboski artık asla eskisi gibi olmayacak. Buradaki herkes, kayıplarının acısıyla açılan kocaman bir kapıdan usulca ve meşrebince geçiyor; her şey yavaş yavaş başka bir şeye dönüşüyor.
En önemli cümleyi bir Kürt kızı kulağıma çekinerek söylüyor.
“Türklerin bizi bu kadar sevebileceğini bilmezdim.”
 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yanık saraylar 4 Ağustos 2021
Patron çıldırdı 30 Temmuz 2021

Günün Köşe Yazıları