Ekümenik mi dediniz?

23 Haziran 2024 Pazar

1453’te Konstantinopolis’in Osmanlı tarafından fethiyle Doğu Roma’nın tamamen ortadan kalkması, Ortodoks kilise yapılanmasında bir hukuk boşluğu doğurdu. Çünkü Konstantinopolis Patriklerini Roma imparatoru atar, konsiller de imparator tarafından toplanırdı.

Fatih Sultan Mehmet, Ortodokslar ile Katolikler arasındaki husumeti ve Konstantinopolis Ortodoks Patrikhanesi’nin KÜRESEL demek olan “ekümenik” önderlik önemini biliyordu. Doğru bir analiz yapmıştı: Osmanlı’nın yayıldığı ve yayılacağı gayrimüslim coğrafyanın geneli, Ortodokstu. Katolik dünyaya karşı verilecek savaşlarda Ortodoksların desteğini almakta yarar vardı. 

Fetihten hemen sonra Konstantinopolis Rum Patrikliğinin varlığını güvence altına almakla yetinmedi, hukuksal alanda daha geniş yetkiler tanıdı. Başpatriği hem Rum Ortodoks Kilise’nin ruhani lideri hem de “Üç Tuğlu Paşa” rütbesiyle Rum Ortodoks “milletbaşı” (etnark) atayarak patrikhaneye salt dinsel değil, kamusal kurum niteliği kazandırdı.

SULTAN ‘EKÜMENİK’ DEDİ, ÇAR ‘ARTIK DEĞİL!’

“İsa’dan Sonra”ki takvimde ilk kez, Müslüman bir sultanın emriyle, fetihten hemen sonra Konstantinopolis’te ekümenik konsil toplandı. 

1453’teki bu din kurultayının başlıca amacı, Floransa Konsili’nde varılan birlik anlaşmasını reddetmek ve Rusya’yı Konstantinopolis Başpatrikliğinin otoritesine döndürmekti.

Ama Fatih’in akılcı tasarımı, Konstantinopolis Patrikliğinin ne Rusya ne de Ortodoks dünyadaki önderlik otoritesini korumaya yetebildi.

Rusya, Müslüman Osmanlı egemenliğindeki Konstantinopolis Patrikhanesi’nin Ortodoks dünyanın merkezi, başpatriğin de “ekümenik”, yani küresel önder olamayacağı savıyla Moskova Patrikliğinin bağımsızlığında ısrarlıydı. 

İSTANBUL’DA SEKİZ KEZ EKÜMENİK KONSİL TOPLANDI

Ama Fatih Sultan Mehmet’in patrikhaneye verdiği ayrıcalık ve haklar, Rusya haricindeki Ortodoks ülkeler üstündeki otoritesini sürdürmesini, hatta Kiev Patrikliğini yeniden yapılandırarak Ukrayna’nın Konstantinopolis’e bağlı kalmasını sağladı.

Fatih’ten sonraki Osmanlı hükümdarlarının da sadık kaldığı bu politika çerçevesinde, İstanbul’da İkinci Ekümenik Din Kurultayı, 1484 yılında yine Rusya’yı, Fener Rum Patrikhanesi’nin otoritesine döndürmek amacıyla, yine 1448’deki Floransa Konsili kararlarını yemin billah ret ile iptal için yapıldı.

Böyle böyle, İstanbul’un Osmanlı tarihinde ilki 1453, sonuncusu 1872’de olmak üzere, tam sekiz “ekümenik” din kurultayı toplandı; Fener Rum Patrikhanesi’nin öncülüğünde. 1590 Konsili, Moskova Patrikhanesi’ni resmen tanımak ve onamak zorunda kalmıştı.

OSMANLI KÜÇÜLDÜ, PATRİKLİK UFALANDI

Rusya, 1686’da Ukrayna’nın bir bölümünü, Moskova Patrikhanesi de Konstantinopolis’e bağlı Kiev Patrikliğini yuttu. Moskova Patrikliği, aradaki Sovyet dönemini bir yana bırakırsak o gün bugündür “Üçüncü Roma Moskova” iddiasını sürdürür. Ortodoksluğun ekümenik (küresel) temsiliyetinde Fener Rum Patrikhanesi’ni en üst makam olarak tanımamaktadır. 

Osmanlı Devleti’nin 19. yüzyılda çökmeye başlaması, Fener Rum Patrikhanesi’nin Ortodoks kiliseler üstündeki otoritesini de iyice azalttı. Osmanlı toprak kaybettikçe Fener de bu topraklardaki Ortodokslara önderlik makamını kaybediyordu. Balkanlar’da yeni devletlerin kurulmasıyla birlikte, bölgede “otosefal”, yani bağımsız kilise yapılanması hâkim oldu. 

Yunanistan’ın büyük bir bölümü de “otosefal” Yunan Başepiskoposluğu’yla özerkleşti.

FATİH’İN MİRASINA SAYGI

Fener Rum Patrikhanesi’nin yetki alanı dışında kalan Ortodoks coğrafyanın nüfusu, Moskova Patrikliğine bağlı Amerika ile Avrupa’daki metropollerle birlikte, 260 milyon dolayındadır. Yetki alanındaki Ortodoks nüfus ise 3.5 milyon.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu yasası Lozan Antlaşması’nda “ekümenik” sözünün yokluğu; büyük olasılıkla 1453’teki Fatih’in patrikhaneye ilişkin fermanının kaybolup 1520’de “hatırlanana” göre yeniden yazılırken unutulmasından kaynaklanır. 

Oysa Müslüman bir ülkede var olma savaşı veren Fener Rum Patrikhanesi’nin Ortodoks âlemine “ekümenik”, yani küresel öncülük iddiası, dün Osmanlı Devleti’nin işine geldiği gibi, günümüzde Türkiye Cumhuriyeti’nin de uluslararası ilişkilerde yararınadır.

En azından hiçbir biçimde zararına değildir!*


* Bir Hıristiyan Masalı (Kırmızı Kedi, 13. Baskı 2022) tarih kitabımın, s.169’dan s.179’a özetidir.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bir suç kalesi: Dragos 30 Haziran 2024
Atın dostu, koyunun postu 29 Haziran 2024
Ekümenik mi dediniz? 23 Haziran 2024

Günün Köşe Yazıları