Mine G. Kırıkkanat
Mine G. Kırıkkanat kirikkanat@mgkmedya.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Yıkımda son perde

24 Kasım 2024 Pazar

Tarihte sağ salim ilerlemek ancak coğrafyaya eğilmek ve geriye bakmakla mümkündür.

1951 yılında İran’da Şah Rıza Pehlevi vardı. Ama Dr. Muhammed Musaddık başkanlığında seçilmiş bir hükümet de vardı. 

Musaddık hükümeti, İran petrollerini ulusallaştırdı.

İngiliz ve Amerikan petrol şirketlerinin kuklası Şah, 16 Ağustos 1953’te Musaddık hükümetini darbeyle düşürmeye kalktı. Başaramadı, ülkeden kaçmak zorunda kaldı.

İngiliz ve Amerikan beslemesi dinciler, Ayetullah Hüseyin Burucerdi önderliğinde “Şahı isterük” diye sokaklara döküldüler. CIA ile MI6, hazırda tuttukları Ajax Operasyonu için düğmeye bastı. Başarısız darbe girişiminden yalnızca üç gün sonra, Başbakan Musaddık hükümeti yüzlerce kişinin öldüğü kanlı bir darbeyle devrildi. Şah geri geldi. 1954’te İran petrolleri yeniden Amerikan ve İngiliz şirketlerinin sömürüsüne verildi. 

2009’da ABD Başkanı Barack Obama, 1953’te İran’da yapılan kanlı darbenin MI6 ve CIA’nın ortak marifeti olduğunu nihayet itiraf ve ilan etti.

TOPRAK İŞLEYENİN, SU KULLANANIN 

Ajax Operasyonu, petrol üreten diğer ülkelere bir uyarıydı. Ulusalcı heveslere, “Kafanızı kaldırırsanız, böyle ezeriz” diyordu. 

Petrol havzası Ortadoğu’da, sınırlarını zaten İngilizlerin çizdiği ülkeler suspus olmuştu. Bölgede İngiliz ve Amerikan çıkarlarını sızlatan tek bir “çıban başı” kalmıştı, o da Kıbrıs’tı. 

1974’lere gelindiğinde Türkiye de kendi Musaddık’ını seçmiş, Bülent Ecevit’i “Karaoğlan” diye bağrına basmıştı. Karaoğlan, ülkenin doğusundaki ortaçağ kalıntısı aşiretler, ağalar; kısaca derebeylik sistemine karşıydı. “Toprak işleyenin, su kullananın” söylemiyle toprak reformunu savunuyor, siyasal ve ekonomik bağımsızlığı hedefliyordu.

O yıllarda hem Türkiye hem de Yunanistan’daki sosyal uyanış, ekonomik gelişmeyi aşmıştı. Türkiye’de 1960 Anayasası cahil topluma bol geliyor, Yunanistan Komünist Partisi, adım adım SSCB’ye yaklaşıyordu.

AKDENİZ’DEKİ DOĞAL ÜS, KIBRIS

Emperyalist ittifak, Yunanistan’ı gemlemekle işe koyuldu.  Demokrasi darbeyle yıkıldı, iktidara Albaylar Cuntası vidalandı ve Yunanistan’ın Kıbrıs’ı ilhak çalışmaları, adada Türk katliamı başladı.

1953’te İran bağımsızlığını boğan eller, Türkiye’yi Kıbrıs’la vurmak istediler. Sömürgenlerin deyimiyle, Kıbrıs adası Doğu Akdeniz’in “en elverişli, sabit ve doğal uçak gemisi”ydi. Akaryakıt masrafı olmayan, mürettebatı bedava bir İngiliz üssü. 

Ve fakat Türkiye vardı. 1919’da karşılarına çıkmıştı. 1974’te de çıkacaktı. Makarios ve Samson, 1974’ün Venizelos’u ve Trikopis’iydiler. Bebek, kadın, yaşlı demeden öldürüyorlardı, adadaki Türkleri. 

Pentagon’dan Beyaz Saray ve Westminster Sarayı’nın arasında gizli yazışmalar yapılıyordu: “Türklerin çıkarma gemileri yok”, “Savaş uçakları yetersiz” vb. Emperyalist ittifakın en güvendiği asker gücü de Kıbrıs’ta bizzat kendilerinin (günümüzde PYD/YPG’yi falan donattıkları gibi) en modern silahlarla donattığı Yunan alayı idi.

İzmir’de denize dökülenler, Türkiye’yi Kıbrıs’la ablukaya alacaklardı. 

SAVAŞTA YENEN KAYBETTİ, YENİLEN KAZANDI

Türkleri yutmak için Kıbrıs’ta pusu kurdular, gel gel yaptılar. Oysa Rauf Denktaş ve mücahitleri Beşparmak dağlarında çoban ateşleri yakmış; “Magosa Fatihi” Yüzbaşı İsmet Duman’ın yiğitleri, günlerce aç ve susuz dövüşerek Rum kuşatması altındaki Magosa’yı vermemiş, direnişin yaman olacağını açıkça göstermişti. 

Karaoğlan, üniforma giyip “Ben başkomutanım” diye böbürlenmedi. Ama emrindeki TSK, Yunan Kıbrıs’ın içinden geçti. Barış Harekâtı zaferle taçlandı.

Yunan halkı, Kıbrıs’taki yenilgiden kazançlı çıktı. Atina’daki Albaylar Cuntası’nı devirdi, demokrasiye geçti.

Oysa Türkler çok ağır ödediler, kazandıkları zaferi.

Ecevit’in ABD’nin yasakladığı haşhaş ekimini yeniden başlatmasını bahane ederek Türkiye’ye ambargo koydular. Petrol yoktu, ekonomi durdu. Hükümet devrildi. Her koldan sardılar ülkemizi. İçeride ve dışarıda, zamana yayılan amansız bir kuşatma başladı. 

12 Eylül askeri darbesi, ASALA’sı, FETÖ’sü, Adnan Oktar suç örgütü, dinci tarikatları ve hem yoz hem yobaz politikacı muhipleriyle TSK’yi kumpas davalarla budayıp Türkiye’yi sığınmacı ordularına işgal ettirdiler. 

DIŞARIDAN YIKILMAZ, İÇERİDEN YIKILIR

2024’te geldiğimiz nokta, silahlandırılması yasak adalarda namluların alay edercesine Türkiye’ye çevrildiği, TSK’de Atatürk’ün son askerlerinin tasfiye edildiği ve eğitimin milyarder din tüccarları, tarikatların emrine verildiği nokta. 

Türkiye asla dışarıdan yıkılmaz, hep içeriden yıkıldı.

Abdülhamit kalıntısı, Vahdettin sevdalısı dinciler görevlerini yapıyor. Artık Kıbrıs’ı da vermeye hazırlar, terörist Apo’yu da bağırlarına basmaya.  

İhanet de aynı, hainler de.

Yazdıkları son perdeyi bir kez daha yırtıp atmayı başarabilecek miyiz?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Biraz daha düşününce 22 Aralık 2024
Kehanetin kerameti 21 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları