Meriç Velidedeoğlu

İlle de ‘Aydınlanma’ diyorsak!

08 Temmuz 2016 Cuma

Uzun bir bayram tatili içindeyiz; gerçi dün bayramın son günüydü ama, tatil sürüyor, dolaysiyle bu ortama pek uygun bir yazıyla karşınızda olamayacağım için özür dileyerek geçmiş bayramınızı kutluyorum.
Geçen cuma akşamı Bangladeş’in başkenti Dakka’da, yabancıların gittiği bir “kafe-restoran”a, “IŞİD”in “tekbir” getire getire saldırarak “20 kişi”yi rehin alması medyanın gündemini oluşturdu.
Basında olayı anlatan ayrıntılarda, saldırganların “Kuran”dan ayeti okuyamayanları palalarıyla işkence ede ede öldürmeleri de yer almıştı.
Bunları okurken -bir bakıma- “IŞİD”in öncülerinden “Hizbullah”ın yıllar önce yakalanan bir üst düzey yetkilisinin, sorgulama sırasında verdiği ifadeyi anımsadım; canlarına kıydığı insanları “Allah için din yolunda” olduğuna inanarak öldürdüğünü açıkça söylemişti, “1400” yıl önceki “Hariciler”i anımsatırcasına (Gazeteler - Nisan 2000).
“Hizbullah”ın cinayetleriyle sarsıldığımız o günlerde, “Hariciler” ile “Hizbullah” arasındaki benzerliği ortaya koyan yayınlar da artmıştı. Bunların birinde, “Hariciler”in cana nasıl kıydıkları -kabul gören- bir örnekle anlatılıyordu, özetle şöyle:
Peygamber’in yakın arkadaşlarından olan “Habbab” hamile eşi ve öteki kadınları ile yolculuk yaparken, “Hariciler” tarafından yolu kesilir; “Hariciler” onu “kendi İslami anlayışları doğrultusunda” sorguya çekerler; yanıtlarını beğenmeyince de, Habbab’ın göğsündeki “Musaf”ı (Kuran) gösterip, “boynundaki asılı ‘Kitap’ seni öldürmemi emrediyor!” diyerek onu eşleriyle birlikte öldürürler.
“İslam”ın doğuşundan kısa bir süre sonra ortaya çıkan “Hariciler”in bu yorumu, günümüzün dinsel terörcülerin de dayanağı; bunlar da katliamlarını, “Kitap”ta yer alan “ayetler”e, bu ayetlerde geçen “öldür” buyruğuna dayanarak yaptıklarını açıkça belirtirler “Bangladeş” saldırısında olduğu gibi. Ne ki, teröristlerin bu sözlerine, yorumlarına karşı yıllar boyu, bunlar “dini saptırıyorlar”, “dini çarpıtıyorlar” ya da “bunların inançlarına din denemez” gibi kınamaların yinelene yinelene sürdürülmesi -bir bakıma- “işin kolayına kaçmak” olduğuna pek değinilmez. Değerli dostlar, son günlerde bu tutumumuza benzer bir biçimde, “Aydınlanma Devrimi” de gündemde; “Batı”nın, “18. yy”da yaşadığı, “insan”ı temel alan dolaysiyle insanı “evrensel insan hakları”na ulaştıran “Aydınlanma”, basında, az sayıda olsa da gazetelerde, bir-iki kanalda da olsa “TV”lerde dile getiriliyor; “Aydınlanma”nın insanlara sağladıkları, olabildiğince ortaya konuyor.
Ne var ki, “Batı”nın “Aydınlanma”ya, yıllar süren “savaşımla” (mücadele), elde edilenleri de korumakta direnmesiyle ulaştığına pek değinilmiyor.
Oysa, “Batı” toplumunun “16. yy”da dinleri “Hıristiyanlık”ta gerçekleştirdikleri “Reform”, “Aydınlanma”ya gidişin “ilk” adımıdır; bu düzenlemeyle dinin yalnızca “Kutsal” kitapta yer alanlarla ortaya konulması istenir, dolaysiyle “İncil”in “ulusal diller”e çevrilmesi ve “ibadetin” de ulusal dillerle yapılması, “Aydınlanma”ya giden yolun taşlarının döşenmesi olduğu da bilinir kuşkusuz.
Böylece “18. yy”a girildiğinde, dinin “inanç” dogmaları da “akıl” süzgecinden geçirilmeye başlanır, özellikle “Fransız” düşünürleri, “Hıristiyanlığın” dogmalarının bütününe yüklenir.
Düşün (fikir) bağlamındaki bu gelişmelerle oluşan “Aydınlanma”nın “toplumsal yaşama” yansıması da, “1789 Fransız Devrimi”yle belirecek, “laik yaşam” düzeni kurulup, dinsel “inanç” da vicdanlara özgülenerek varlığını sürdürecekti.
Böylece, “dünyasal yaşam alanı” ile “dinsel yaşam alanı”nın birbirlerinden ayrılması, “Aydınlanma”nın temel direğini oluşturur; bu ayrılmanın olmadığı yaşam düzenlerinde de “Aydınlanma”nın sözü edilemeyeceği gibi, “dinsel alanı”nın “ılımlaştırılarak”, günlük yaşama adım adım yerleştirilmesiyle oluşturulan “düzen”in de “Aydınlanma” ile bağları hızla kopmaya başlar.
Dahası, “Aydınlanma”nın, “Reformasyon”un ürünü olduğunun üstü büsbütün çizilir...
Ne dersiniz?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Erasmus 19 Mart 2021
‘12 Mart 1921’ 12 Mart 2021
‘Manifesto!’ 5 Mart 2021

Günün Köşe Yazıları