Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
H.V. Velidedeoğlu
‘24 Şubat’, “Cumhuriyet”in “elli yıllık” yazarı Hıfzı Veldet Velidedeoğlu’nun aramızdan ayrılışının “26. yılı”. Değerli dostlar, kendisinin yaşamıyla ilgili bilgilere artık pek kolay ulaşılıyor, dolaysiyle bu bağlamda önem verdiği bir iki konuya kısaca değineyim diyorum.
23 Nisan 1920 günü açılan Büyük Millet Meclisi’ne (BMM) yazman (kâtip) olarak göreve başladığında henüz “16” yaşındadır; Meclis oturumlarında konuşulanları yazmak da (tutanak) görevleri arasındadır; çünkü tutanaklar elle yazılmaktadır, daktilo bulunamamış, dahası, milletvekillerinin oturduğu sıralar bile “Ankara Lisesi”nden ödünç alınmıştı...
“Birinci” ve “İkinci İnönü Zaferi’nin” haberleri Meclis’e ulaştığında, duyulan coşkulu sevincin -bugün, “96 yıl” sonra, “TC Devleti”nin başındaki R.T. Erdoğan’ın “iki ay... aş’tan biri” dediği, İsmet Paşa’ya bağlılığı bu savaşı kazanacağımıza inancını artırır. Sanıyorum yine uzadı; ne ki bu kadarına da değinmeden de H.V. Velidedeoğlu’na ulaşmak da pek olası değil gibi...
Lise öğreniminden sonra, 1925’te Ankara’da açılan “Hukuk Fakültesi”nde eğitimini sürdürür; 1928 yılında açılan bir sınavı kazanarak da “doktora” yapmak üzere İsviçre’nin Neuchatel Hukuk Fakültesi’ne gönderilir; işte bu süreçte, Neuchatel’de kaldığı pansiyonun sahibini bir gün, “İsviçre Yurttaşlar Yasası”nı (Medeni Kanun’u) okurken gördüğünde, pek şaşıracaktı, pansiyoncu hanımın, “yarın mahkemem var, savunmama yardımcı olacak bilgileri okuyorum!” açıklaması karşısında iyice şaşırır, hele bizdeki bir iki kanun metnini anımsayınca, kendi söylemiyle, “allak-bullak” olur...
Doktorasını verip, “Dr.” unvanı aldıktan hemen sonra ülkesine dönüp, “Doçent” olarak İstanbul Hukuk Fakültesi’nde göreve başlar. (31.5.1934)
Üç dili, Fransızca, Almanca ve İtalyanca’yı anadili gibi öğrenmiştir; üniversitedeki görevlerinden biri de, Prof. Dr. Schwartz’ın, Almanca verdiği “Medeni Hukuk” derslerini Türkçe’ye çevirmektir.
İşte bu görevi sürecinde Almanca’dan aktardığı onca “hukuk kavramı”na, Türkçe karşılıklar bularak, öğrencilerin konuyu iyice anlamasını sağlayacaktı.
Velidedeoğlu’nun bu tutumu, “Devlet Dili” dediği -bir bakıma devletin halka seslenişi olan- “Hukuk Dili”ni, Türkçeleştirme çalışmalarının başlangıcını oluşturacaktır.
Ve değerli dostlar, dil konusundaki bu atılımı, üç dilin (Arapça, Farsça, Türkçe) karışımından oluşan “Osmanlıca” tutkunlarının saldırısına uğrayacaktır; ne ki günümüzde, bırakın Osmanlıca’yı, Arap atasözlerini, Arap şiirlerini, inancını, “Arap kavmi”ni geleneklerini, içten kopan bir coşkuyla her fırsatta “Arapça” ortaya koyan “TC Devleti”nin başındaki Erdoğan’a karşın, hâlâ kimi yasaların dilini anlıyorsak, bu durum, Velidedeoğlu ve ardından onu izleyen kimi hukukçularımızın yoğun çabalarının, açıkçası “savaşımları”nın sonucudur.
Dilimizin özüne kavuşmasıyla ilgili çalışmasından söz etmişken, bu bağlamda yer alan çabalarından biri olan “Söylev” (Nutuk) konusuna, az da olsa, dokunmalı diyorum.
“‘Birinci Dünya Savaşı’ sonunda yenik düşen ulusumuzun, dönemin ‘emperyalist güçleri’nce tutsak edilmesinin önünü kesen, Atatürk’ün önderliğindeki ‘Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı, noktasından virgülüne dek anlatan ve ardından, toplumsal yaşamda aşama aşama gerçekleştirilen köklü bir ‘Devrim’in de, Atatürk’ün kaleminden çıkmış bir anlatımıdır; tarihsel bir kitaptır” diye belirtir H.V. Velidedeoğlu, Söylev’in (Nutuk), kendisinin Türkçeleştirdiği ilk basımında. (Mayıs 1978)
Bilindiği gibi “Söylev”, üç cilttir, “Belgeler” adını taşıyan “3. cilt”, ilk ikisinde, Atatürk’ün anlattıklarını dayandırdığı, “266”, sayılandırılmış, onlarca da sayılandırılmamış belgeyi içerir ki, yalnızca Velidedeoğlu tarafından Türkçeleştirilmiş ve basıtırılmıştır; bunu kendisi:
“Belgeler’in Osmanlıcası, yeni kuşaklar şöyle dursun, eski kuşak aydınlardan pek çoğunun bile anlayamayacağı çetinliktedir!” diye ortaya koyar ki, bu açıklama, bu ç`'6Cışmasının değerini anlatmaya yeter sanırım...
Ve bugün, Erdoğan’ın diline doladığı “Biz bir ‘hukuk’ devletiyiz!” sloganı(!), Velidedeoğlu’nun yazdığı “1961 Anayasası”nda “ilk kez” yer alır, anayasa tarihimizde de... Ne ki, “Demokratik Hukuk Devleti” olarak; yetmez “laik” nitemine de yer verilir.
Yoksa, “biz bir hukuk devletiyiz!” söylemi, özellikle bir İslam ülkesinde havada öylece asılı kalır; çünkü, “Hangi hukukun”; diye çok gerekli bir soru sorulabilir, sorulmalıdır da; özellikle, “Erdoğan” kullandığında; kısacası “Tanrı’ya şükür ben şeriatçıyım!” diye haykıran gibilerine...
Çünkü komşumuz İran da bir ‘hukuk devleti’dir, ne ki dile getirilen “İslam Hukuku”dur. Dolayısiyle bu seslenişi, her zaman “demokratik hukuk devleti” olarak dile getirilen CHP milletvekillerine -şu sıralarda- sık sık kullanan, Ö. Özel’e, B. Tezcan’a yürekten teşekkürler...
Yarın saat 11.00’de, Velidedeoğlu ile buluşacağız.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
En Çok Okunan Haberler
- Kriminal raporun ayrıntıları ortaya çıktı
- İktidarın '25 Kasım' korkusu
- İstanbul'da aile katliamı
- AKP sayesinde bu düş de gerçek oldu!
- 4 kişiyi öldürüp intihar etti!
- Akalın'dan İYİ Parti'yi karıştıracak açıklama
- Gökçek döneminde belediyeden geçen karar pes dedirtti!
- 250 bin TL'nin getirisi ne kadar?
- Türk ordusunun Kubilaysızlaştırılması
- 'Açız' diye bağırdı, yaka paça dışarı atıldı!