Meriç Velidedeoğlu

‘Dörtlü Zirve’

02 Kasım 2018 Cuma

27 Ekim günü İstanbul’da, Rusya, Almanya, Fransa ve Türkiye’nin katılımıyla yapılan liderler zirvesinde, “Suriye Halkı”nın “geleceği” ele alındı; sonuç olarak:
“Suriye krizine siyasi çözüm için ilkin bir ‘Anayasa Komitesi’ oluşturulması üzerinde görüş birliğine varıldı.”
“Anayasa Komitesi’nin, BM liderliğindeki Cenevre süreciyle yıl sonuna kadar kurulması ve toplanması çağrısında bulunuldu.”
Kimin için? “Suriye Halkı” için. Peki “o” nerede?
Yanıt Fransa Cumhurbaşkanı Macron’dan geldi: Suriye halkı, geleceğe yönelik söz sahibi olmalıdır!”
Erdoğan: Devlet Başkanı Esadın durumunu belirleyecek irade Suriye halkıdır!” diye anımsattı (!)...
Gerçi daha önce Erdoğan: “Esad’ın yönetimde olmaması gerektiğini” bildirmişti...
Daha önce de Esad’a, “Esed” demişti... Demek ki barışmış...
Putin de: “Suriye halkı geleceğini kendi belirlemeli!” dedi. Macron’dan farklı olarak...
Erdoğan: “İran’ı da bilgilendireceklerini” açıkladı.
Ne ki Putin -önce- Suriye yönetimi için, “rejim” ifadesinin kullanılmasına tepki gösterdi. Sonra da, “İran olmadan Suriye krizinin çözülemeyeceğini vurguladı.”
Merkel: Farklı yaklaşımlara karşın, ortak bir tutumun ortaya çıktığını söyledi; ayrıca bir bildirinin yayımlandığını da belirtti!” Sevinçliydi!..
Ve değerli dostlar, bu “Dörtlü Zirve”den, iki gün sonra da “29 Ekim Cumhuriyet Bayramı”nın, 95. yılını büyük bir coşku içinde kutladık.
İstanbul, Kadıköy’de artık iyice gelenekselleşen “Cumhuriyet Yürüyüşü” de, yoğun bir katılımla yapıldı; yürüyüş dönüşü, gece, yabancı TV’lerdeki haberlerde, hâlâ bu “Dörtlü Zirve”den -yer yer- söz ediliyor. Suriye halkının geleceği için alınan kararlardan bu denli uzak tutulmasına, toplantılarda bir temsilcisinin bulunmamasına değinilen eleştirileri duyunca insan, “Sevr Antlaşması”nı anımsıyor.
“Birinci Dünya Savaşı”nın kazananı olan “İtilaf Devletleri” (İngiltere, Fransa, İtalya), yenilen “İttifak Devletleri” (Almanya, Avusturya, Macaristan ve Bulgaristan) arasında yer alan Osmanlı Devleti’ni, yüzyıllar boyunca yıkıma uğratmış “ahlak kötülüklerinden ve vurgunculuktan” da, “Sevr Antlaşması”nın koruyacağını dile getirmişlerdi!..
Balkanlar’daki küçük bir dinlenme kentinde toplanıp, “Türk halkını terbiye edecek” anlaşmayı hazırlamışlar, Paris yakınlarında, Sevr kasabasındaki Sevr Porselen Fabrikası’nın toplantı salonunda, Osmanlı Devleti’nin temsilcisine imzalatmışlardı.
Ne var ki, Batı’nın eline fırsat geçince -o terbiye edicilerin- neler yapabileceklerini, “Sevr” bağlamında, Bursa’nın Yunan ordusunun işgalinden önce, kıyıma uğramamak için, Uludağ’a çıkan Bursa halkının evlerinin kapılarını kırarak, taşınabilir kıymetli eşyalar dışında, koca bir piyanoyu sürükleyip sokak kapısından çıkaramayınca, bırakmışlar, yarısı dışarda, yarısı içerde.... “Türk Ordusu” kenti kurtarınca evlerine dönen Bursalılardan olan ailemin, iki kuşak önceki büyüğünden henüz çocukken dinlemiştim...
Evet, “halk sayılmalı”, dikkate alınmalı...
Not: ABD, Irak’ı işgal edince, Bağdat’taki Ulusal Müze’yi soyup yüzlerce çiviyazılı taş tableti, ABD askerleri yağma edip, sınırlarda “40-50” dolara satmışlardı; kuşkusuz “Mezopotamya” tarihini de..  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Erasmus 19 Mart 2021
‘12 Mart 1921’ 12 Mart 2021
‘Manifesto!’ 5 Mart 2021

Günün Köşe Yazıları