Meriç Velidedeoğlu

‘Cumhuriyet Parantezini Kapatıyoruz!’

14 Kasım 2014 Cuma

Bunu söyleme aymazlığına (gaflet) düşen kişi, “Türkiye Cumhuriyeti”nin “Başbakanı” olan “A. Davutoğlu”dur.
Kendisinin bu bildirisi üzerine insan ister istemez, “Atatürk”ün “87 yıl” önce verdiği “Söylev”in sonunda gençlere seslenirken yaptığı: “Yurdunda yönetim başında bulunanlar ‘aymazlık’ ve ‘sapkınlık’ ve üstelik ‘hayınlık’ içinde bulunabilirler!” uyarısını anımsıyor...
Kuşkusuz Başbakan Davutoğlu’na: “Bu parantezi siz mi açtınız ki, kapatmaya yelteniyorsunuz?” diye sorabiliriz.
Yerinde bir soru olsa da, değer mi acaba? Çünkü bu parentezi açan, yani “Cumhuriyet”i kuran “Atatürk ve İnönü”yü kastederek “iki ayyaş” diyen; bugün ise onların yarattığı “Cumhurbaşkanı” sanını (unvan) taşıyan; “10 Kasım” gelince de “ayyaş” dediği o insanın, Atatürk’ün kabrine boyun büküp, diz kırıp çelenk koyan; huzurunda -kendi söylemiyle- “sap” gibi duran bir kişiye “Davutoğlu”, yeterince uygun bir “Başbakan”...
Tam yerinde olarak halkımız böyle bir “ikili”ye, “Tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş!” der...
Gerek “10 Kasım” günü, gerekse ertesi gün, “Anıtkabir” törenini “TV”den izlerken; halkın bu “ikili”nin duruşunu, tutumunu bütünüyle anlatan başka bir değerlendirmesini de insan anımsıyor: “Tükürdüğünü yalamak!”
Belki biraz kaba bir söylem ve benzetme denebilir, ama “ikili”nin özellikle “R.T. Erdoğan”ın, milyonların önünde “kin” ve “nefret” dolu bir sesle söylediklerini yine milyonların önünde bunları hiç söylememiş gibi kuzu kuzu bir duruş sergilemesi karşısında, bu halk deyişi en “hafiften” bir “değerlendirme” olmuyor mu?
Öte yanda, “Anıtkabir” töreninde, “Cumhuriyet”i kuran ya da “Cumhuriyet Parantezi”ni açan parti “CHP”de vardı kuşkusuz. Genel Başkan “K. Kılıçdaroğlu”; protokoldeki yerini almıştı; insan kendisine şu soruyu sormak istiyor: “Atatürk’ün kurduğu “CHP” adına mı, yoksa “YCHP” adına mı oradasınız?”
Sanırım bu soru pek yerinde bir soru değil değerli dostlar; neden derseniz, “Kılıçdaroğlu” aylar önce “CHP”nin artık “1930’ların Cumhuriyet Halk Partisi olmadığını”, dolaysiyle de “Atatürk’ün CHP”si olamayacağını ilan ederek verdi...
Soruları sürdürmeyeyim diyorum ama izninizle bir soru daha soracağım; sorudan önce kısa bir anımsatma gerek.
“1923 Atatürk Devrimi”nin temel direkleri olan “Devrim Yasaları”; bilindiği gibi “CHP” tarafından “1924-1934” yılları arasında gerçekleştirildi; bu “sekiz” yasanın “dördü”, türlü türlü yıllarda ama hep “Kasım” ayında kabul edildi; bunlar kısaca: “Şapka Yasası” (25 Kasım 1925), “Tekke, Zaviye ve Türbelerin Kapatılması” (30 Kasım 1925), “Yeni Türk Harflerinin Kabulü”, (1 Kasım 1928), “Bazı Unvan ve Lakapların Kaldırılması”, (26 Kasım 1934).
Bu yasalar tümüyle “Anayasa”larımızda yer aldığı gibi, “aymazlık ve sapkınlık” (gaflet ve dalalet) içinde olmayan iktidarlarca kutlandı; cumhurbaşkanlarınca da Atatürkçü “STK”larca da, kuşkusuz bunların sahibi olan “CHP” tarafından da -kısa bir iletiyle de olsa- anılmaya çalışıldı.
Ne varki, “Türkiye Cumhuriyeti”ne ve onu yaratanlara bu denli düşman olan bu iktidar döneminde, özellikle bu düşmanlığın baş temsilcisi “R.T. Erdoğan”ın cumhurbaşkanı unvanını taşıdığı şu yaşanan süreçte, “Kuran Kursları”nda, “5-6” yaşındaki çocuklara “kutsal” olduğu aşılanarak “Arap” harflerinin öğretilmesinin yoğunlaştığı günümüzde, “Harf Devrimi”nin “86. yılı” “CHP” tarafından vurgulana vurgulana kutlanması, anılması gerekmez miydi?
Sanırım, “ Devrim Yasaları”nın da “yeniden yorumlanması” engeline takıldı...
Peki ama, “abece”nin (alfabe) yeniden, çağın koşullarına göre yorumlanması nasıl olacak?
Kuşkusuz, “Harf Devrimi”nin “86.” yılını anmayan yalnızca “CHP” değildi; “Atatürkçü” doğrultudaki -üstelik tüm “Devrim Yasaları”nı sahiplenen -parti de yazılı ve görüntülü basın da, başta- “ADD” olmak üzere- “STK”lar da, Atatürk’ün büyük bir coşkuyla yarattığı “Türk Tarih-Türk Dil Kurumları” da.
Son “iki” kurumdan artık bunu beklemek olanaksız olsa da, “28 Kasım”ı anımsayıp anımsatarak -bir bakıma- onlardan vurgulaya vurgulaya “hesap” sormak görevimiz değil mi?
Bilindiği gibi “1789 Fransız- 1917 Sosyalist Devrimleri”, bilindiği gibi, “Rönesans” ve “Reform” süreçlerini yaşayan ardından “Aydınlanma”ya yönelmiş “Hıristiyan” toplumlarında gerçekleşti; bu bakımdan “1923 Atatürk Devrimi”nin “1300 yıl” önce insanların tüm “güncel yaşamını” en ince ayrıntılarına dek düzenleyen kuralları “kutsal kitabı”nda bildiren “İslam”ı kabul etmiş bir toplumda gerçekleşmesi hiç unutulmamalıdır.
Bu açıdan bakıldığında “Devrim Yasaları”nın “anlamı”, değeri daha da açıkça belirir.
Yarın çoğalarak “Beşiktaş”ta olalım!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Erasmus 19 Mart 2021
‘12 Mart 1921’ 12 Mart 2021
‘Manifesto!’ 5 Mart 2021

Günün Köşe Yazıları