Meriç Velidedeoğlu

‘Ben ben ben demokrasisi!’

29 Mayıs 2020 Cuma

Değerli dostlar, bayram dinlencesinden hemen sonraki bu yazının pek can sıkıcı bir konuyu içermemesi için çalıştım, umarım öyle olmuştur.

Başlıktaki vurgulamayı ilk kullanan gazetemiz Cumhuriyet’in tam yarım yüzyıllık yazarı H.V. Velidedeoğlu.

1970’li, 1980’li yılların yönetim anlayışında oldukça geçerli olan bu söylemden zamanla “demokrasi” kavramı da düşürülünce, “Ben ben ben!”, “Benim halkım, benim gencim, benim, benim...!” diyen “tek kişilik” keyfi bir yönetime dönüştürüldü; böylece, devletimizin başında olan iktidar partisi “AKP”nin lideri R.T. Erdoğan tarafından tüm yoğunluğuyla uygulanıp sürdürülmekte...

İktidarın bu tutumu, bu durumu karşısında insan, Fransızların ünlü Kralı “XIV. Louis”nin (1683- 1715) “Devlet benim!” deyişini anımsıyor...

Ne var ki tarih bu durumda Fransızların, gerek “Parlamento”nun, gerekse “Yerel Yönetimler”in güç kaybetmesinden şikâyetçi olduklarını yazar.

Peki, “Devlet benim!” deyince geride ne kalır ki?..

Kralın keyfinden başka...

Hele, “Başkent”i Paris’ten kilometrelerce uzak “Versay”a taşıyınca...

Dahası, Versay’da dedesinden kalma “köşk”ü, ünlü “Versay Sarayı”na dönüştürünce... “L’Etat c’est moi” demesin de ne yapsın...

Ne var ki, Fransız halkı krallarının yeniden Paris’e dönmesini de istedikleri için, “14. Louis”nin torunu, “16. Louis”nin görkemli bir saltanat arabası içinde Paris’e dönmesini sağladılar, saltanat arabasının iki yanından yürüyen, kadınlı erkekli onca Parislinin eşliğinde..

Evet, tarih böyle yazıyor...

Değerli dostlar bu konuyu noktalayıp, izninizle, Cumhuriyet’teki yazı sürecimden kısaca söz etmek istiyorum; çünkü geçen haftaki, “15 Mayıs” tarihli “İkileşti” başlıklı yazıyla, Cumhuriyet’teki yazı sürecim oldukça “kıdem” kazandı.

“Anadolu Ekinine* Sahip Çıkmak” başlıklı ilk yazım, “17 Mayıs 1980” tarihinde, “Karacaovalı” soyadıyla ikinci sayfada yayımlanmıştı, daha sonraları “Velidedeoğlu” olarak hemen hemen her ay yazmayı sürdürdüm; “2005” yılından başlayarak da her hafta cuma günleri.

Dediğim gibi bu bağlamda oldukça kıdemliyim.

Ve değerli dostlar iki gün önce, “27 Mayıs 1960” hareketinin 60. yılını yaşadık; sayın Alev Coşkun, bu tarihsel olayın, “Hukukun üstünlüğüne, insan hak ve özgürlüklerine bağlı demokratik bir anayasa yapmayı hedef olarak belirlediğini” yazdı, son derece yerinde olarak.

Kuşkusuz bütün bunları içeren bir anayasa yapılmalıydı, yapıldı: “1961 Anayasası”.

Bu anayasamızın oluşum süreci, tüm ayrıntılarıyla tarihte yerini aldı; dolaysiyle bu süreçte, gazetemiz “Cumhuriyet”in yarım yüzyıllık yazarı ve sayın A. Coşkun’un da hocası olan Prof. Dr. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu’nun payı da.

“Kurucu Meclis”te bir bir saptanıp kabul edilen kurallar, ilkeler ışığında bir anayasa yapılması, dolaysiyle yazılması, kendi de “Kurucu Meclis”in bir üyesi olan, İstanbul Hukuk Fakültesi hocalarından Prof. Dr. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu’na verildi.

Velidedeoğlu, sakin sakin, rahatsız edilmeden çalışabildiği, birçok kitabını yazdığı bir ortam olan Uludağ’da bir aylık sıkı bir çalışmayla yazdı “1961 Anayasası”nı.

İşçilerin “sendika kurma” hakkı, “grev hakkı” ilk kez bu anayasada yer alacaktı.

Günümüzün de önemli konuları arasında yer alan, “Erkler Ayrımı” da özellikle Velidedeoğlu’nun ısrarıyla, “1961 Anayasası”nda yer alır; bu durum Velidedeoğlu’nun anayasalarla ilgili makalelerinde belirtilir.

Ve değerli dostlar, bu “1961 Anayasası”, “Kurucu Meclis”te kabul edildikten sonra, halka tanıtılması için yapılan bütün çalışmalara il, ilçe toplantılarına katılıp Anadolu’yu da dolaşır Velidedeoğlu zamanı elverdiği sürece.

Yazının başında, “pek can sıkıcı” olmaması için çalışacağımdan söz etmiştim; bilmem ki...

*Ekin: “Kültür” sözcüğünün Türkçe karşılığı olarak kullanılmıştır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Erasmus 19 Mart 2021
‘12 Mart 1921’ 12 Mart 2021
‘Manifesto!’ 5 Mart 2021

Günün Köşe Yazıları