Meriç Velidedeoğlu

‘Ben ben ben Cumhuriyeti’ ve ‘faşizm-nazizim’

13 Temmuz 2018 Cuma

Geçen pazar akşamı, “National Geographic” kanalında, “Hitler Gençliği” adında bir film yayınlandı. “Hitler Dönemi” gençliğinin nasıl yetiştirildiğini, dolaysiyle Hitler’i de anlatan dört dörtlük bir belgesel; üstelik ülkemiz yönünden de tam zamanında...Özellikle gençliğin yaptığı dikkat çekici o gösterilerde yer alan gençlerden, doksanına gelmiş tanıklar da yaşadıklarını anlatırken ünlü “Heil Hitler!” selamının, “tek lider, tek bayrak, tek imparatorluk” vurgusu olduğunu da dile getirdiler.
Gelin de sevinmeyin, “Erdoğan”ın gençliğinin “Rabia”sının, Hitlerin’kini aşmasına...
“Hitler Faşizmi”nin -daha sonraları “Nazizm”inin- halk arasında yayılıp gelişerek, “seçim”le iktidara gelmesi, İngiltere’nin desteği olmasaydı, gerçekleşmesinin düşünülemeyeceği vurgulanır hep.
Bilmem ki anımsar mıyız, ABD’nin Türkiye B. Elçisi Abromovitz’in, Erdoğan, İst. Büyükşehir Belediye Başkanı’yken yaşanan yoğun ilişkilerini... Elçi’yle birlikte ABD’ye uçuşlarını... Daha sonra ABD Başkanı B. Obama’nın ziyaretini, “ılımı İslam” projesini...
“Nazizm” de, “faşizm” de “kişisel bir rejim”dir, “tek kişi egemenliği”dir. Bu “kişisel yönetim”in, “özgür düşünce”ye katlanamadığı bilinir.
Ayrıca bu tür yönetimleri sağlayanlar, “kişilikli insan”ı pek yaşatmazlar çevrelerinde; “...hükümetlerindeki bütün bakanlar, danışmanlar, onların istediklerini söylerler, gösterdiği yere giderler, dur dediği yerde dururlar.” (*)
Ve yine bu tür yönetimde, bu tek kişinin iradesi “yasa” niteliğinde olduğundan, “ulusal irade”den pek söz edilmez; ülkemizde de bu durum geçerli değil mi?
Hafta başında, daha doğrusu pazar gününden bu yana açıklananlar, bildirilenler neyin nesi?
Şöyle bir değinmek için - Erdoğan’ın yaptığı açıklamalarla başlarsak- ilkin en önemli sorunun, “kendisine nasıl hitap edileceği olduğu” görüldü... Haklı. Böyle “tek kişilik yönetim”lerde, yöneticinin hep özel bir “unvan”ı olmuştur. Nitekim, gazeteciler, “Size nasıl hitap edelim” diye sorduklarında, Erdoğan bu geleneği sürdüren bir bağlamda yanıt verdi: “Bana ‘Başkan’ deyin!”... Bir bakıma, böyle “tek kişilik” yönetimlerin daha doğrusu “rejimler”in,
20. yy’ın ilk yarısındaki ünlü örneklerini oluşturan “Duçe” gibi, “Führer” gibi...
“1927”de, Roma’da yaptığı ünlü konuşmasında Duçe Mussolini, “tüm demokratik kurumları, dolaysiyle demokrasiyi de tıpkı bir hekimin, insan yapısındaki iltihabı kaldırması gibi, yok ettiklerini” bildirip, “demokrasi”yi açıkça “iltihap”a benzetmişti...
Eh, yine bir üstünlüğü (!) var bizim “Başkan Erdoğan”ın; hiç olmazsa demokrasiyi “tramvay”a benzetiyor...
Öte yanda, Führer Hitler’in, “evlilik kurumu”na, toplum yararına işleyen, “sağlam nesiller yetiştirme makinesi” gözüyle bakması, bizim “Başkan”ın “üç çocuk” istemi ve “doğal doğum” diyerek “sezaryen”e karşı çıkması çakışmıyor mu?
Ayrıca değerli dostlar, “1920’lerin Faşizmi ve Duçe’si”, “1930’ların Nazizm ve Führer’i”, o yılların Türkiyesi’nin “Mustafa Kemal Atatürk” dönemiyle ya da kısaca dillendirilen, “Kemalizm” ile aynı döneme rastlar.
Ve bu dönem bilindiği gibi, “Ulusal Kurtuluş Savaşı”yla başlar; bu savaş yalnızca dış düşmanla değil, işgal kuvvetleri güdümündeki İstanbul’daki “Hükümet” ile, dolaysiyle de arkasında dünya Müslümanlarının olduğu “Hilafet”le, dönem emperyalizminin beslediği “iç isyanlar”la da, Atatürk ve İnönü’nün önderliğindeki Türk ulusunun zaferiyle sonuçlanır; ardından, “Kemalizm”in, “1923 Türk Devrimi”yle çağdaşlaşma sürecine girilir.
Ve değerli dostlar, bu süreçte “Meclis” (TBMM) bütün varlığıyla birlikte, “olup-biten”in, bir ulusun “ölüm-kalım” savaşımının tam ortasındadır; üstelik görevini, kurucusu olan Atatürk’ü, “yurttaşlık haklarından yoksun kılmak” amacı ile üç milletvekilince hazırlanan bir yasa tasarısını (Seçim Yasası) gündeme alıp tartışacak kertede. (2.12.1922)
Dolaysiyle, “Atatürk Dönemi”yle (Kemalizm ile) Erdoğan’ın yöntemini, dönemini eşleştirmek, olsa olsa bir “fantazi” gibidir...
Gazetemizin buna yer vermesi de “basın özgürlüğü”nün, dört dörtlük bir örneğidir... Ne dersiniz değerli dostlar?
(*) Kaynak: H.V. Velidedeoğlu, “12 Mart Faşizmin Felsefesi”, Evrim Yayınl. Ocak 1990.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Erasmus 19 Mart 2021
‘12 Mart 1921’ 12 Mart 2021
‘Manifesto!’ 5 Mart 2021

Günün Köşe Yazıları