Meriç Velidedeoğlu

A. Mango ve ‘1923 Devrimi’

18 Temmuz 2014 Cuma

Cumhurbaşkanı seçimi dolaysiyle “Atatürk, Atatürkçülük” gündemdeyken “Andrew Mango”nun ölüm haberi, konunun daha da geniş ele alınmasına neden oldu.
“Atatürk”ü bütün boyutlarıyla tanıyan, “Atatürkçülüğü” gerçekçi bir bakışla değerlendiren bir “Atatürk” uzmanı, tam bir “Türk” dostuydu “A. Mango”.
Basında da başta “Cumhuriyet” olmak üzere, “Mango”nun “Atatürk İlkeleri”, “Devrim Yasaları” dolaysiyle “1923 Devrimi” hakkındaki görüşleri genişçe gündeme getirildi.
Bunlar konu edildiğinde, çoğu kez, “Atatürkçülüğün” (Kemalizmin) “otoriter”liği dahası “Atatürk”ün de “diktatör” olduğu eleştirisi başı çekiyor.
Kuşkusuz demokrasilerde her konuda eleştiri yapılabilir; zaten “demokrasi”ye de “din kurumu”nu, yüz yıllarca eleştire eleştire ulaşılan “laiklik” ile varıldığı, varanın da “Batı Hıristiyan” toplumu olduğu bilinir.
Bu durumda “Batı”nın bu varışa nasıl ulaştığına değinip, sonra da “Doğu”dan bir “İslam” toplumunun, “Türk” toplumunun da “laik yaşama” varışına şöyle bir değinelim.
“Batı” dünyasının “Hıristiyanlık”la başlayan, günümüze dek ulaşan bu “iki bin yıllık” sürecinin, “15. yüzyıl”a varan “Ortaçağ Dönemi”; “evren”in, “dünya”nın, “insan”ın, “sanat”ın kısacası “yaşam”ın bütün boyutlarının dinsel görüşlerle oluşturulmasıyla düzenlendi; “akıl” da bu düzeni sağlayan bu dinsel “dogma”ların, akla uygunluğunu kanıtlamak için din kurumunca kullanıldı; böylece bir “Hıristiyan Ümmeti” yaratıldı. 
Ne ki, yavaş yavaş başlayan yeni buluşlar, ekonomideki gelişmeler -özellikle- önceki “Antik Çağ” döneminin “özgür” oluşa, özgürlüğe dayanan yaşamının ele alınması, “Ortaçağ”ın dinsel bağlarının çözülmesine neden olacak “Rönesans” sürecini başlatır. 
Bu dönemde ilkin “insanın doğası”nı, “kendi öz yasası”nı bulmasına yol açan “Hümanizma” akımıyla kilisenin karşısına çıkılınca, “Hıristiyan Ümmeti” dağılacak; dahası, kilisenin yaşamı düzenleyen dogmalarını yadsıyan yeni bir din anlayışı “Protestanlık”, “Reformasyon” akımıyla oluşacaktı.
“17. yüzyıl”da, özellikle “18. yy”da tümüyle “akla” dayanarak yapılan “inanç” eleştirileri doruk noktasına ulaşarak “Aydınlanma” dönemine girilir ki, inancın (dinin) artık “yaşam”ı düzenlemede yeri olamayacağı kesinleşir.
“1789 Fransız Devrimi”yle de “laiklik” uygulamaları başlar; örneğin, “Nüfus İşleri”nin kayıtları (doğum, ölüm, evlenme vö’ler) kiliselerden belediyelere geçer; “eğitim”, “dinsel” olmaktan çıkarılır, “ilkokul çağındaki çocuklara ‘din eğitimi’ verilmesi” kaldırılır; tüm ulusça kutlanacak “Ulusal Bayramlar” konur.
Bütün bu yenilikler, düzenlemeler; çağın, zamanın isteklerine göre değiştirilip, yeniden oluşturulacak “Fransız Yurttaşlar Yasası” (Medeni Kanun) ile sağlanıp korumaya alınır. (1804)
“Batı”nın “evrensel laikliğe” ulaşımının özet öyküsü bu diyebiliriz; şimdi de “TC Devleti”ninkine geçelim; ama önce “Osmanlı Devleti”ne şöyle bir dokunuştan sonra.
“Osmanlı Devleti”, “şeriat”la yönetilen bir “Sultanlık”tı; ayrıca yüzlerce yıllık “gelenekler” de “şeriat şemsiyesi” altına alınıp dinselleştirilmişler; “sarığın” yerine “fes” giyilmesine, halkın “Din elden gidiyor!” diye haykırarak sokaklara dökülmesinin nedenini, ‘sarık’ geleneğinin dinselleştirilmesine bağlarlar; kısacası “yoğunlaştırılmış” bir “şeriat” yönetimi...
Artık gelebiliriz “Cumhuriyet” dönemine; “Atatürk”ün -Söylev’de de belirttiği gibitemel hedeflerindendi; ülkenin, “Anadolu”nun “bütünlüğü” ve “evrensel laikliğe” ulaşılması.
İlki, bilindiği gibi, “Lozan Antlaşması”yla sağlandı; ne ki “emperyalizm”in, “Doğu ve Güneydoğu Anadolu”da kurulması istenen “Kürdistan”a yer verilmemiş olması, “91 yıl” sonra da, “Atatürk”ün “otoriter”liğine bağlanarak eleştiriliyor; hem içte hem dışta; hele içeride “Atatürk”ün “otoriter”liği, bizi günümüzdeki “Kürt sorunu ile karşı karşıya bırakmıştır” görüşüne karşı çıkılırsa, “Statükocu Atatürkçülük” hemen ortaya dökülüveriyor...
Öteki hedef, “evrensel laiklik”; buna ulaşılarak kurulan “laik yaşam”ı bir “İslam” ülkesinde “yeşertmek” ise, tam bir “otoriter” tutum; dahası kimilerince “diktatörlük”; nedir o “Devrim Yasaları”?
Değerli dostlar , “demokrasi”nin temeli olan “laikliğe” ulaşmak için, “Batı”nın geçirdiği uzun süreci anımsamak ve bu süreci özellikle de “Reformasyon”u yaşamamış bir “ümmet” topluluğundan, “laik Türkiye Cumhuriyeti”nin yaratılmasını bir “an” bile düşünmek, bu soruya verilecek en uygun yanıttır.
Yarın “Beşiktaş”ta buluşalım!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Erasmus 19 Mart 2021
‘12 Mart 1921’ 12 Mart 2021
‘Manifesto!’ 5 Mart 2021

Günün Köşe Yazıları