Mehmet Şakir Örs

Ateşten günler...

21 Haziran 2024 Cuma

Bizim kuşak 1 Mayıs’larla, 15-16 Haziran’larla, Tariş direnişleri ile yetişmiştir. Ülkemizin, kentimizin emek, demokrasi ve toplumsal mücadeleleri; bizlerin geçmişinde, yaşamında önemli bir yer tutar. Yarım asırdır İzmir’de, Ege’de, toplumsal ve siyasal mücadelenin nöbetini tutuyoruz. Elbette aynı zamanda tarihe de tanıklık ediyoruz.

2 yıl önceki 15-16 Haziran’da, İzmir’de DİSK ve İBB  tarafından düzenlenen panelde; DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu ile birlikte konuşmacı olarak katılmış ve emek mücadeleleri tarihimizi konuşmuştuk. Bu yılki 15-16 Haziran’da ise İstanbul’dan gelen bir konuğumuzla Tariş direnişini konuşmak, bizi yeniden geçmişe ve o görkemli mücadele yıllarına götürdü...

44 YIL SONRA

Cumhuriyet Ege Bürosu’nda konuğumuz olan İ.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi doktora öğrencisi İlkay Yurdal; Tariş direnişini doktora tezine konu olarak seçtiğini ifade edip, İzmir’e konuyu araştırmaya ve bizimle o dönemi konuşmaya gelmişti.

Doğrusu o ateşten yılları yaşamış eski bir Tariş çalışanı olarak, bundan heyecan duyduk. Ama aynı zamanda, bunca yıl sonra bu konuyu seçmesinin ve bize ulaşmasının nedenlerini de merak ettik. Meğer İlkay kardeşimizin çocukluğu ve ilk gençlik yılları İzmir Gültepe’de geçmiş. Bu bağlamda, Tariş ve Tariş direnişi öykülerini dinleyerek yetişmiş. Doğrusu sorularıyla bizi de yeniden o dönemlere götürdü. Birlikte o yılların ‘emekçi İzmir’inde zaman yolculuğuna çıktık!..

TARİŞLİ YILLAR

1970’li yılların ikinci yarısı, içinde bulunulan dönemin umutlu bir geleceğe evrildiği, farklı ve ilginç bir zaman dilimiydi… O ‘siyah beyaz’ yılların zorlu ama umutlu Türkiye’sinde, yurtseverlik duyguları ile dopdoluyduk. Aynı zamanda büyük şairimiz Nâzım Hikmet’in güzelim dizesinde ifade ettiği gibi; ‘kırk günlük yerde yaprak kıpırdasa, yüreğimiz ürperir’di… Dünyanın ve ülkemizin toplumsal meseleleriyle hemhal olmuş bizler; mutlu ve aydınlık bir toplumsal düzen için, bıraksalar, gökyüzüne uzanıp neredeyse yıldızları kucaklayacaktık!..

Ege’nin kırsal kesiminde, Gediz ovasında; üç kuşaktır üzüm üreticiliğiyle uğraşan, Tariş ortağı üretici bir ailenin çocuğuydum. Rahmetli annem, göbek bağımı herhalde üzüm bağları içine atmıştı. Hayatım boyunca onların uğraşısından, mücadelesinden hiç kopmadım. Nerede olursam olayım, her daim üretenlerin hakkını hukukunu savundum…

HAYATIN EKONOMİ-POLİTİĞİ

Tariş’te işçi olarak çalışmaya başladığımda, henüz 22 yaşında bir üniversite öğrencisiydim. O yıllarda, İktisat Fakültesi - Ekonomi Bölümü’nde okuyordum. Ege Bağcılar Birliği’nin kurucularından ve Ege’deki ilk üretici eylemlerinin örgütleyicilerinden olan rahmetli babam, hiç unutmam bana ‘asıl iktisadı, ekonomiyi şimdi Tariş’te öğreneceksin’ demişti…

Gerçekten de öyle oldu. Hayatın iktisadını, ekonomisini Tariş’te öğrendik. Tariş, bizler için bir bakıma ekonominin, siyasetin üniversitesiydi. Elbette aynı zamanda dostluğun, dayanışmanın, paylaşmanın ve toplumsal mücadelenin…

‘ÜRETEN BİZİZ, YÖNETEN DE BİZ OLACAĞIZ’

Daha ortaokul sıralarındayken, düzenlenen üretici mitinglerinde megafonu vererek, kitleye ‘üreten biziz, yöneten de biz olacağız’ sloganları attırmam için beni yönlendiren babam; aynı zamanda ilk toplumsal mücadele öğretmenimdi…

Tariş’te çalışmaya başlarken kulağıma eğilip, ‘kendinizi iyi yetiştirin, gün gelecek buraları sizler yöneteceksiniz’ deyişini hiç unutmuyorum. Gerçi egemen güçler hiçbir zaman tam anlamıyla bizim yönetmemize izin vermedi. Ama biz de hayatımız boyunca, onların bizlere kavrattığı değerlere hep bağlı kaldık…

DİRENİŞLER, GREVLER

O dönemlerde Tariş, çalışan işçileriyle, ortağı üreticileriyle; her daim ekonominin, siyasetin, toplumsal mücadelenin harman alanıydı… Biz pek çok toplumsal gerçeği, siyasal gelişmeyi orada görüp kavradık. Büyük direniş, bunların en başta geleniydi. İlk grev gözcüsü gömleklerimizi orada giydik. Sözün özü; hamdık Tariş’te piştik; Tariş’in örsünde dövülüp olgunlaştık… Tariş, hayatımızda bir makas değişimi oldu pek çoğumuz için…

15-16 Haziran’ın yıl dönümünde, sevgili İlkay Yurdal’ın ‘1960’tan Tariş Direnişine, İzmir’de İşçi Hareketleri ve Sol’ başlıklı doktora tezi; bizi eski mücadele yıllarına ve o ‘ateşten günlere’ götürdü... Daha önceki Tariş Direnişi belgeselinde olduğu gibi, bu tezin ortaya çıkışını da heyecanla bekleyeceğiz.

***

Eğitim yılının ardından

Ülke ve halk olarak bayram tatiline girerken, eğitimciler ve öğrenciler için uzun yaz tatili başladı. Milyonlarca öğrenci ve veli, bir eğitim yılını daha geride bıraktı. Geçtiğimiz eğitim yılı oldukça sorunluydu. Gündeme gelen yeni uygulama ve tartışmalarla, genel olarak sıkıntılı bir eğitim yılı yaşandı.

EĞİTİME EGEMEN OLMAK

Hemen her kesimi ve yurttaşların neredeyse tamamını doğrudan ilgilendiren eğitim ve sağlık alanlarında yaşananları, doğrusu çok önemsiyoruz. Bu alanlardaki sorunları ve olumsuzlukları, her fırsatta sayfalarımıza ve sütunlarımıza taşıyoruz.

Yıllardır ülke yönetimini elinde tutan siyasal anlayış; sağladığı onca siyasal kazanıma karşın, ülkenin eğitim ve kültür hayatına tam anlamıyla egemen olamadığını sıkça dile getiriyor. Bu arada eski bir İzmirli olarak özellikle altını çizelim; uzun iktidar dönemlerinde, gerçekleştiremedikleri bir başka siyasal hedef de İzmir’in yerel yönetimini ele geçirmek ve İzmirlinin siyasal tercihlerini değiştirmek...

EĞİTİMDE GERİCİLEŞME

Bu bağlamda, geçtiğimiz eğitim yılının en çarpıcı olayları, İzmir’in de pilot bölge olarak belirlendiği ÇEDES projesi ile yeni ‘müfredat değişikliği’ oldu. Eğitimdeki bu uygulamalar, laik ve bilimsel eğitim ilkelerinin zedelenmesi ve yok edilmesi anlamına geliyor. Pek çok eğitim uzmanı, bu projenin ve müfredat değişikliğinin; laik, çağdaş ve bilimsel eğitime aykırı olduğunu vurguluyor.

Eğitim kuruluşları, öğretmen sendikaları, veli dernekleri; bir anlamda tarikatların, cemaatlerin eğitim anlayışının ve yöntemlerinin eğitime yansıtılması olarak yorumladıkları bu uygulamalara tepki gösteriyorlar ve karşı çıkıyorlar. Kısacası bu girişimleri, gerici bir anlayışın ve yaklaşımın, eğitim alanına egemen olma hamlesi olarak değerlendiriyorlar.

ÇAĞ DIŞI ANLAYIŞ

Eğitim yılı sona ererken Kocaeli Gebze’de yaşanan ilginç bir olay, bütün bu yaşanan olumsuzlukların üstüne adeta tüy dikti! Bir lisenin mezuniyet töreninde, elbise giyen kız öğrenciler, ailelerinin yanında, kıyafetleri ‘uygunsuz’ olduğu gerekçesiyle mezuniyet törenine alınmadılar.

Aslında bu çarpıcı örnek de, eğitim alanındaki gericileşmenin ve çağ dışı anlayışın nerelere vardırıldığını ilginç biçimde ortaya koyuyor. Ama aynı zamanda, ülkemizin ve gençlerimizin aydınlık geleceği için, yaşanan tehlikenin büyüklüğünü de herkese gösteriyor.  

ÇAĞDAŞ VE LAİK EĞİTİM

Bilinmelidir ki Cumhuriyetin temel değerleri olan laiklik anlayışı ve laik - bilimsel eğitim, olmazsa olmazlarımızdır. Bu temel ilkelere ve yaklaşıma, titizlikle sahip çıkılmalıdır.

Çağdaş, bilimsel ve laik eğitim konusunda duyarlı olan, olması gereken tüm kesimleri; ülkemizin / kentimizin ve gençlerimizin / çocuklarımızın aydınlık geleceğine sahip çıkmaya çağırıyoruz. Unutulmamalıdır ki laikliği, bilimsel ve çağdaş eğitimi savunmak; aydınlanmadan ve demokrasiden yana olan tüm çevrelerin temel, güncel görevidir!..



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları