Nilgün Cerrahoğlu
Nilgün Cerrahoğlu nilgun@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Netanyahu kararı turnusol oldu

24 Kasım 2024 Pazar

“Berlin’de hâkimler var!”

Brecht’e de atfedilen ve arkasında uzun bir hikâyesi olan bir özdeyiş.

Anlamı açık: mutlak gücün keyfiliğine, zulmüne, zorbalığına karşı bıkmadan, yılmadan girişilen ve ümit kesilmeyen bir adalet arayışı. 

Kerim Han başkanlığındaki Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM), İsrail Başbakanı Netanyahu ile eski savunma bakanı Yoav Gallant hakkında “savaş suçları” ve “insanlığa karşı işlenen suçlar” kapsamında aldığı tutuklama kararı, insanlığın sustuğu, unutulduğu bu zamanlarda bile adalete olan inancın hepten yitirilmediğini gösteriyor. 

İtalya’nın en saygın siyasi düşünürlerinden, ünlü hukukçu Luigi Ferrajoli bu bağlamda şöyle söylüyor: 

“UCM kararı hâlâ uluslararası hukuk diye bir şeyin olduğunu ve de Lahey’de yargıçların bulunduğunu, kontrolsüz gücün sınırları bulunduğunu kanıtlıyor. Bize Filistinlilerin insan olduğunu hatırlatıyor.” 

İfadedeki “hâlâ” vurgusuna dikkat çekerim.

Dünya nerelere sürüklendi? 

Yani “hukuk”un hiç olmadığı, yok sayıldığı bir uçurumun kıyısındayız. “Filistinlilerin insan olduğunu” hatırlatmak bile cesaret gerektiriyor! 

Hukukun ve insanlığın -ki at başı giden şeyler bunlar- göz önünde savsaklandığı dönemlerden geçiyoruz. 

Böyle olmasa Biden görevi devralacak ezeli, ebedi rakibi Trump’a taş çıkaracak bir açıklık ve küstahlıkla alınan bu kararı “outrageous/skandal, hangi cüret!” sözleriyle betimler mi?

Yargıçlar belli ki hadlerini aşmışlar. Yazılı olmayan görünmez kırmızı çizgilerin dışına taşmışlar.

Başlarına kim bilir neler gelecek?

‘KRAL ÇIPLAK’ DEMENİN BEDELİ

İsrail’in müttefikleri -ABD’ye giriş dahil- yargıçlara uygulanabilecek yaptırımlara şimdiden kafa yoruyor. Çatlak sesler arasında 2000’lerde kurulan UCM’yi kapatmak, lağvetmek önerileri dahi var.

Putin’i “savaş suçlusu” ilan etmek özetle “in”

Netanyahu’yu tartıştırmak “out”

Kararın Batı’nın her kural ve yargı ötesi “kanka”sına yönelik alınmış olması, başlı başına bu inisiyatifi “tarihi” kılmaya yetiyor. 

Tepkilerin bu kerte aşırı ve panik olmasının nedeni, şimdiye değin uluslararası hukukun üstünde olduğu varsayılan İsrail’e açıkça “kral çıplak” denmiş olması. 

Sen misin diyen?

Biden’ın tepkisi ortada. Avrupa da geniş ölçüde kontrpiyede kalmış durumda. 

Dört büyükler; İngiltere, Almanya, Franda, İtalya kaygan zeminde raks ediyor. 

Fransa, Netanyahu’nun topraklarına ayak basması halinde ne yapacağını söylemiyor, “kararı kayda geçtiğini” bildiriyor. 

Almanya, “İsrail’e özel sorumluluğundan” dem vuruyor. 

İngiltere, “hukuki yükümlülüklerimiz baki ama varsayımla konuşmayalım” diyor. 

İtalya Başbakanı Meloni, son derecede pragmatik “Bakarız!” buyuruyor.

“Sınırdan girdiği an tutuklarız” diyenler İspanya haricinde... beş küçük ülke: Avusturya, Slovenya, Hollanda, İrlanda, Güney Kıbrıs. 

Onlar da karara çok bayıldıkları için değil, “hukukun üstünlüğünden” vazgeçmediklerini göstermek adına bu pozisyonu alıyorlar. 

KARARIN ÖNEMİ

Karar, çok açıdan -reel politik sınırlamalara karşın- önemli. 

Netanyahu’nun yargılanmasını elbette kimse beklemiyor. 

İsrail Başbakanı, bir numaralı destekçisi Trump döneminde, UCM’nin itibarsızlaştırılmasını ve hiçleştirilmesini umuyor. Ve de İsrail kamuoyunu, “dünyaya karşı biz” düsturu ile kenetlemeyi planlıyor. 

UCM kararına -hiç ilgisi olmamasına karşın- “antisemit” etiketi yapıştırması bundan.

UCM kararları doğrudan salt sorumluluk konumundaki kişileri -Netanyahu ile bakan Gallant’ı- hedef alıyor. Toplu halde Yahudi halkını bırakın, İsrail hükümeti dahi ortak biçimde UCM radarına girmiyor. 

UCM’ye İsrail ve de İsrail’in dostlarından yöneltilen “antisemitizm” suçlaması, sadece araçsal önem taşıyor.

“Antisemitizm” gürültüsü patırtısı arasında maksat, kararının esasını oluşturan “savaş suçları” ve “insanlığa karşı işlenen suçları” tartıştırmamak.

Bu itibarla Netanyahu’nun sorumlulukları ancak uzun dönemde gündeme gelebilir ve meşruiyeti gölgelenir. 

Girişte söz ettiğim hukukçu Ferrajoli, İsrail özelinin ötesinde, UCM’ye verilen tepkilerde hukuka ve hukukun sınırlarına, “güçlerin güçleri denetlemesi” kurallarına -otokrasilerin yükselmesiyle birlikte- gösterilen hazımsızlığa dikkat çekiyor. 

1789 İnsan Hakları Beyannamesi’nin oysa tümüyle temel insan hakları ile güçler ayrılığı ilkelerine dayandığını belirtiyor. 

Bu iki ana gövde yok edildiğinde, anayasaların ve anayasacılığın da anlamsızlaşacağına işaret ediyor. 

“Hukukun üstünlüğünün” gitgide göz ardı edilmesiyle, yalnızca “düşman”, “biz-onlar” ölçüsünün baskın çıktığını, güçsüzlerin ezilmesine bu şekilde göz yumulduğunu vurguluyor. 

UCM yargıçlarının ne kerte cesur bir karar aldıklarını, bu parametreler içinde değerlendirmek gerek. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Trump’ın dönüşü 10 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları