Mehmet Ali Güller

ABD’nin 15 Mayıs’ta gördüğü tablo

11 Mayıs 2023 Perşembe

2023 seçiminin propaganda eksenlerinden biri de Amerikancılık. İktidarın bazı isimleri muhalefeti Batıcılıkla, muhalefetin bazı isimleri de iktidarı Putincilikle suçluyor.

Peki ABD, cumhurbaşkanı adaylarını bu açıdan nasıl görüyor? ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi James Jeffrey, bu sorunun yanıtını anlamamızı sağlayacak bazı değerlendirmeler yapıyor (Amerika’nın Sesi, Dilge Timoçin, 9.5.2023):

‘ABD İLE TÜRKİYE ARASINDA TİCARET PATLADI’

Jeffrey’e göre “Türk-Amerikan ilişkileri şu anda oldukça iyi durumda.” Jeffrey, “Tarafların üslubunu değil, ilişkinin özünü dikkate alın” diyor. 

Hatta konu İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun üslubuna geldiğinde Jeffrey şöyle diyor: “Neyse ki ABD-Türkiye ilişkilerinden o sorumlu değil. Bu işlerden sorumlu olan kişilerin Washington’a ve Washington’un Ankara’daki rolüne bakışları çok farklı.”

Türk-Amerikan ilişkilerinden sorumlu isimler belli: “Ulusal Güvenlik Danışmanı” gibi hareket eden Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu. Tabii baş sorumlu elbette Erdoğan. Demek ki Washington ya bu dörtlüye bakıp Soylu’nun çıkışlarını dikkate almıyor ya da Soylu’nun çıkışlarının bir tür emniyet sübabı görevi gördüğünü düşünüyor. 

Benzer bir durumu İsrail’le yaşanan “one minute” krizinde de yaşamıştık. O zaman da meselenin propaganda boyutuna dikkat çekiyor ve paranın akışının gerçek tabloyu ortaya koyacağını belirtiyordum. Çünkü gerçekte Türkiye ile İsrail’in karşılıklı ticareti her yıl bir öncekine göre artıyordu. Jeffrey’in açıklamalarından aynı durumun Türk-Amerikan ilişkilerinde de geçerli olduğunu görüyoruz. Çünkü Jeffrey, “Son dört beş yılda ABD ile Türkiye arasında ticaret patladı” diyor!

‘S-400 ÖNEMSİZ VE UNUTULMALI’

Kaldı ki Jeffrey Türk-Amerikan ilişkilerindeki sorunlu konuları da yürümekte olan ilişkinin yanında önemsiz görüyor. 

Örneğin Jeffrey’e göre S-400, “Büyük bir sorun değil ve unutulması gereken bir konu.” Gerekçesini de şöyle açıklıyor Jeffrey:“O zamandan (2017) beri Rusya Türkiye’ye çok fazla silah sattı mı? Hayır. Aksine Türkler burada Washington’da 6 milyar dolar değerinde Amerikan silahı almaya çalışıyorlar. Başka bir NATO ülkesi Türkiye’nin izinden gitti mi? Hayır. Yani F-35 meselesi dışında S-400 alımının siyasi, dış politika, askeri etkisi, ABD’nin ilişkilerine hiçbir etkisi yok ve bu nedenle konuyu kapatmalıyız.”

Örneğin İsveç ve Finlandiya’nın üyeliği konusunu da Jeffrey çok farklı değerlendiriyor: Erdoğan hükümetinin Finlandiya’yı NATO’ya kabul etmesi, daha önceki tutumunun, Rusya’nın baskısı nedeniyle olmadığı anlamına geliyor. Çünkü Rusya’nın NATO’da istemediği ülke, Finlandiya’ydı. Rusya için İsveç çok daha az sorun teşkil ediyor.”

Örneğin ABD’nin PYD/YPG’ye verdiği desteğin ortaya çıkardığı sorunu da artık hayati görmediğini belirtiyor Jeffrey. Neden mi? “Çünkü” diyor Jeffrey: “Neredeyse 10 yıl oldu, hâlâ oradayız, SDG hâlâ orada, Türkiye hâlâ mutsuz ama gerçek bir krizden kaçınmayı başardık.”

‘DIŞ POLİTİKA DEĞİŞMEZ’

Ve asıl önemlisi şu: ABD’nin deneyimli diplomatı Jeffrey, kim seçilirse seçilsin, Türkiye’nin dış politikasında önemli bir değişiklik öngörmüyor. Kılıçdaroğlu’nun seçilmesi halinde sadece “söylemin yumuşayacağını” ama PKK, Suriye, Rusya, Ukrayna, Kafkasya vb. dış politika konularında büyük bir değişiklik olmayacağını savunuyor. 

Ne yazık ki hem ekonomi politikasında hem de dış politikada Millet İttifakı-Cumhur İttifakı seçenekleri arasında temelde fark yok. Zaten 14 Mayıs seçimi de gerçekte bambaşka bir konunun seçimidir. Onu da önümüzdeki yazıda tartışalım.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları