Su yoksa hayat biter

27 Ağustos 2023 Pazar

Sevgili okurlarım sizlere içinizi ısıtacak hikâyeler yazmak istiyorum ama yapamıyorum. Öyle tuhaf, ürkütücü bir zaman parçasındayız ki sanki neşeye, aşka, sevgiye dair her şeyi yitirmiş gibi hissediyorum. Bu nedenden şimdi canınızı biraz acıtacağım. Beni bağışlayın. 

Şimdi bir üç dakika gözlerinizi kapatın, klimalarınızı kapatın ve kırk derece güneş altında beklediğinizi düşünün. Sıcağın iliklerinize işlediğini hissedin ve “Yeter” diyerek koştuğunuz buzdolabında o da ne bir tas soğuk su bile yok!

Öfkelisiniz, suya ihtiyacınız var ve su yok!

Neyse bu kadar yeter, klimanın karşısına geçin ve soğuk suyunuzu bir solukta için. Ve düşünün ülkemizin artık sadece bir enkaz yığını olan en güzel kentlerinin birinde, Hatay’da güneşin kırk derece olduğu kuyruklarda su sırası bekleyen yüzlerce genç yaşlı, kadın erkek ve küçücük çocukların çektiği eziyeti düşünün. Evet, ülkemizde Hatay’da insanlar su diye kıvranıyor ve uyuz, insanların banyo yapamadığı, yan yana yataklarda yattığı, sıcağın daha da boğucu bir hale getirdiği çadırlarda adeta cirit atıyor. Uyuzu en son ne zaman duymuştunuz, benim aklıma uyuz deyince Kurtuluş Savaşı gelir. Ülkeyi kurtarmaya çalışanlar da cephelerde uyuzdan ve sıtmadan kırılıyorlardı. Savaş ve uyuz!

Evet dostlarım depremin en çok tahribat yaptığı Hatay ilimiz hâlâ bir afet bölgesi olarak ilan edilmedi. Ve sosyal medyada okuduğum bir haber: Hatay’ın Altınözü ilçesinde kayıp olarak aranan ve 7 gün sonra zeytinlik arazide cesedi bulunan Yasemin Ünlü’nün ön otopsi raporuna göre açlık ve susuzluktan öldüğü öğrenildi. Bu haberi okuduğumda “Tanrım” dedim “Lütfen yalan haber olsun”!

Ama haber doğruydu, kim bilir nasıl umutsuzlukla kendini her tarafı yıkılmış tozlu yollara vuran Yasemin için artık yaşamının hiçbir anlamı kalmamıştı. Çünkü günlerce yıkıntıların altından çıkarılan cesetlerden başka hiçbir şey görmemişti. Ve ne yazık ki düştüğü yollarda su kaynakları kurumuştu ve zaten canı hiçbir şey yemek istemiyordu. Belki de bu ölüm yürüyüşü sırasında susuz kalan bedeni onu suların bol olduğu seraplara çağırmıştı. Bir açıklama yapmaya izin verin, susuzluk üçüncü günün sonunda insanın inanılmaz seraplar görmesine yol açar. Başıma geldiği için biliyorum. Küba’da kaynak suyu yoktu ve arıtılmış su içemediğim için susuz geçirdiğim üçüncü gün yolda suyun şakır şakır aktığı seraplar görmeye başlamıştım. Hemen arıtma suyuna buz koyup beni delilikten kurtardılar. Susuzluk insanı delirtir. 

Şimdi Hatay bölgesinde yaşanan deprem sonrası hayatta kalmış insanlar, sosyal medyadan “su” diye haykırıyorlar. Koskoca bir bölgenin susuz kalması olanaksız diye düşünenleriniz olabilir. Ama biraz durun, deprem içme sularına lağım suyu karışmasına neden oldu. 8 Mart nedeniyle deprem bölgesine gittiğimde, otobüsteki en kıymetli şey kocaman, içinde tüpler bulunan bir çantaydı. Sırayla taşıdık. Gencecik bir çevre mühendisi kız arkadaşımız her gittiğimiz yerde tüplere kıyıda köşede akan suları dolduruyordu. Tüpler Adana’daki bir merkeze gönderiliyordu ve hepsine çeşitli hastalıklara yol açması ihtimali çok kuvvetli lağım suyu karışmıştı. 

Epey oluyor Adana Seyhan Belediyesi’nde çalışan bir arkadaşımı aradım, “Yoldayım” dedi, “Hatay’a su götürüyorum”. Ben de “Nasıl orada su yok mu” diye aptal bir soru sordum. Arkadaşım biraz da öfkeli “Evet yok” dedi, “Bebeklere mama yapacak su bile yok!” Donup kaldım. Bu nasıl bir acımasızlık! Anladım ki devlet Hatay’ı gözden çıkarmış. Ve seçilmiş Hatay milletvekili Can Atalay’ın neden hâlâ içerde olduğunu da iyice anladım. Atalay rehine! Tıpkı Osman Kavala, Mücella Yapıcı, Selahattin Demirtaş ve daha niceleri gibi... Devlet yıllardır haykırıyor: “Ben devletim ve sizleri susturmasını bilirim!”

Şimdi bütün muhalif belediyelerin ve hepimizin Hatay’a su taşımak ve oradaki insan kalitesini yükseltmek için canla başla çalışmamız gerekiyor. Diyaliz hastaları var, uyuz başını alıp gitmiş, çadırların çevresinde kocaman fareler dolaşıyor ama bütün bunlara rağmen Hatay halkı Hatay’ını bırakmıyor; çünkü Hatay (HAT-AY) coğrafyada ayın çizdiği bir hatla başlıyor ve Ay inatla Hatay’ı aydınlatmaya devam ediyor. Geceleri çadırlarda çocuklara anneleri, nineleri en eski, kadim ninnileri söylüyor. Ve çadırlarda yaşlılar günde sadece üç yudum su içmeye özen gösteriyorlar, temiz su çocuklara daha fazla kalsın diye. Ve biz hâlâ su zengini olduğumuzu sanıyoruz! Ve devlet-i âlimiz Afrika’da kuyu açmaya devam ediyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları