Güray Öz
Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

‘Hepsi Oradaydı ve Bizler Görmedik’ mi?

16 Şubat 2014 Pazar

Hürriyet gazetesi eski Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök dün köşesinde ilginç bir olaydan söz etti. Ergenekon iddianamesinin kabulünden iki ay sonra, duruşmaların başlamasına bir ay kala davayı soruşturan polislerin, savcıların ve davayı görecek mahkemenin hâkimlerinin hep birlikte bir tekne gezisine çıktıklarını anlattı.
Şöyle yazdı: “Dünyada hiçbir hukuk devletinde bu kadar önemli bir davayı sürdüren polis-savcı-hâkim üçlüsü böyle bir fotoğrafa girmez. Böyle bir fotoğraf o davanın çökmesi demekti... O akşam hepsi oradaydı. Bu fotoğraf o günlerde birçok gazeteye gitti. Kimi ‘bu davanın savcısıydı...’ Görmedi, işitmedi, söylemedi... Çünkü işine gelmedi. Kimi korktu. Öyle terör günleriydi ki kaşını kaldırana Ergenekoncu, darbeci damgası yapıştırılıyordu. Gazeteciler evlerinde valizlerle bekliyordu. Yani aslında hepimiz oradaydık. Kimimiz bunu görmeyerek, o ekipleri destekleyerek suç ortaklığı yaptı. Kimi korkusundan sesini çıkarmayarak suça yataklık...”

***

Özkök gerçekten de ibretlik bir olaya ve medyanın ibretlik durumuna değiniyor yazısında. Ama tam anlattığı gibi değildir durum. Gazetecinin kendisi ile ilgili bir şeyler yazması pek doğru ve makbul değildir ama kimi zaman gazetesini savunmak, tarihe bir not düşmek, bir yanlışı, bir eksiği düzeltmek için gerekli olabiliyor.
Söz konusu fotoğrafları gerçekten de medya görmezlikten geldi. İki istisnası var: Odatv ve Cumhuriyet gazetesi. O fotoğraflar Cumhuriyet gazetesinde manşetten yayımlandı. O zamanlar Odatv’nin Haber Müdürü olan Barış Terkoğlu ve Cumhuriyet’in Sorumlu Yazı İşleri Müdürü olarak ben, o fotoğraflar nedeniyle sorgulandım ve Özel Yetkili Mahkeme’de yargılandık.
Böylece Ertuğrul Özkök’ün medyanın genel durumunu pek iyi yansıtan yazısındaki küçük bir eksiği tamamlamış oldum ben de. Hani üstümüzde kalmasın, Cumhuriyet gazetesi de o olayı görmemiş olanlar arasında sayılmasın diye.

***

Aslında bugün de görülmeyen, görülmek istenmeyen pek çok olay var ve doğrusunu isterseniz geçmişin yargılı, yürütmeli baskısı bugün de o günlerden daha az değildir. Geçmişin ortakları arasındaki kavganın yarattığı, -kaos mu, fetret mi ne derseniz- hava içinde özgürlük alanı genişlemiş sanılmasın. Belki “cesaretin” kapsama alanı genişledi o kadar. Bazı şeyleri yazabiliyor artık medya. Bazı sırlar ortaya çıkabiliyor; bazı kitaplarda medyanın hali pür melali ortaya saçılabiliyor; anlı şanlı genel yayın yönetmenleri, “Bazı şeyleri yazamıyorduk, ama ne sansür yaptım ne otosansür” açıklamalarıyla “kahramanlıklarını” yazabiliyor; kimileri “Yalnız bana değil herkese baskı uygulandı” diyebiliyor; Başbakan’la kimi medya yöneticileri arasındaki “kırmızı hatlar” deşifre olabiliyor vesaire... Tablo pek karanlıktır aslında. Anlatılanlar, anlatılamayanlar hem şu geçen 10-12 yılda medyanın sürüklendiği bataklığı, hem de eğer medya uzak yakın tarihinden ders almamayı sürdürürse gittikçe artan baskının gönüllü kurbanı olmaya yeniden aday olacağını gösteriyor. Çünkü başını kaldıran eğilim, hem geçmişte olup bitenleri mazur göstermeyi hem de bundan böyle olacakları meşru göstermeyi amaçlıyor. Tehlike uzakta değil; kapıdadır. Yoksa Meclis’te HSYK’de değişikliği öngören yasa teklifinin görüşmeleri sırasında çıkan kavgayı fotoğraflayan muhabirlere AKP milletvekilleri “Basın dışarı”, “Mahremiyetimize saygı gösterin” diyebilirler miydi?

***

Basın Meclis’ten dışarı çıkarsa, hapisteki gazeteci sayısı zirveyi zorlarsa, muhabirler sokakta gazlanırsa, tazyikli sularla yerlere fırlatılırsa o pervasız fotoğrafların daha pek çoğuna bakar ve ama bakakalırız. Öyle zamanlar gelebilir ki, iki gazete bile bulamayabiliriz gerçekleri yazmaya cesaret edecek.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları