Feyzi Açıkalın

Turizmde hayal tüccarlığı

19 Haziran 2020 Cuma

Turizm tekin olmayan, başına türlü kazalar gelebilen yani netameli bir konudur. Bu da onu çok kırılgan yapar.

Ülkemiz cari açığına büyük ölçüde yama oluşuyla vazgeçilmez bir değer olan turizm, her türlü olumsuzluktan ilk etkilenen sektördür. Dolayısıyla onun yönetimi de önem arz eder.

Dünyanın diğer köşelerinde turizm yönetimi nasıldır bilinmez ama “liderinin adıyla anılmaya başlamış bir ülke olarak!” Türkiye’nin bu konuda dış dünyadaki algısı biraz farklı gibi görünmektedir.

Bunun böyle olduğu, özellikle Batı Avrupa ülkeleri ile süren “Türkiye’nin COVID-19 salgını sırasında ne denli ciddi önlemler aldığını anlatma!” görüşmelerinde de görülmektedir. Türkiye’nin demokrasi kriterlerini sağlamada gittikçe geriliyor oluşu, onun her anlamdaki inandırıcılığına da halel getirmektedir. 

Bir Alman seyahat devi olan TUI’nin Türkiye’deki 70 bin turistik yatağını pazarlayabilme adına Alman hükümetine yaptığı baskılar bile karşılığını bulamamaktadır.

İşte bu yüzden de, gelişmekte olan bir çok Afrika ülkesine bile COVID-19 önlemleri açısından güvenilmekteyken, ülkemiz zorlanmaktadır. Dahası görüşmelerin sonuç vermekte olduğuna dair yapılan “hayal tüccarlığı” artık zararlı olmaya başlamıştır.

Kaoslar karşısında iyimser düşünüyor olmak insanı umutlu kılar, zinde tutar. Ama umut tacirliğini, içinde siyasetin de olduğu her alanda sergileyerek yaratılan zoraki olumluluk ters etki göstermeye başlamıştır.  

Turizmin açılmakta olduğunun en yüksek perdeden anonsu Alanya benzeri yerlere göçü hızlandırmıştır. Ülkenin dört bir yanından kopup gelen insanlar, ne yapacaklarına bile karar vermeden şehre yerleşim amacındadır.

Yine bu anlamda umutlandırılan turizm esnafı, endişeyle de olsa, maddi zorluklara katlanarak sezon için hazırlıklarını yapıp beklemeye başlamıştır. 

Okurcalar Demirtaş arasındaki 60 kilometrelik sahil boyunca yalnızca beş otelin açık olduğu Alanya’da, onbinlerce turizm emekçisinin daha işe başlayamadan yılı tamamlayacağı aşikar görünmektedir.

Yaptıkları ön ödemeleri otellerden isteyen ve bunu geri alamayan seyahat acenteleri, seneye bu sistemi terk etmekle otelciyi tehdit etmektedirler. Kiracı durumundaki oteller ise mülk sahiplerine devredilmeye başlamıştır.

Oteller dışındaki kurumsal işletmeler bile, gelecek planları gereğince kira sözleşmelerini feshedip şehri terk etmeye hazırlanıyorlar. İşin en tehlikeli bölümü de, böylesi kriz dönemlerini fırsata döndürmek isteyen kara sermayenin(!) Alanya’ya girmekte oluşudur.

Bunun daha da ötesi faizcilik, tefecilik, çek senet tahsilciliğinin yani mafyanın aynı 1990’lardaki gibi şehirde hortlamasıdır. 

2020 kayıp gibi görünüyor. Alınması gereken iki önlem: 1- Maç bileti bulabilmek için bile kendisine başvurulan Dışişleri Bakanı’nı en az bir yıllığına turizm emekçisine ve esnafına destek olma konusunda inisiyatif almaya zorlamak. 2- Alanya’nın güvenliğini sağlamada dikkatli olmaya yöneltmektir.

Unuttuğumuz bir başka tehlike daha var: Turizmden istediğini alamayan Alanya’nın yerli esnafının, çaresizlikten köyünde “bamya çapalaması” bir yere kadar krize karşı çözümdür. Oysa dışarıdan gelen ve yalnızca hemşerilik bağları ve dayanışması ile ayakta kalmayı deneyen turizm işgücü ve esnafının kaybı huzursuzluğu artırır. Şehrin iç barışına da tehdit oluşturur. Tıpkı 2015 yaz sonunda görüldüğü gibi!

      



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları