Feyzi Açıkalın

Saraydan sporcu kaçırma...

15 Mayıs 2018 Salı

Sarayın çekim alanına giren amatör sporcuların sayısı kaygı verici boyutlardayken, aktif sporculuk yaşamını sonlandıran Kenan Sofuoğlu’nun açıklamaları sorunun üstüne tuz biber ekti. Gerçi o bir profesyonel ve daha da önemlisi bir saray sevdalısı olduğu için sözleri farklı değerlendirilmeliydi…

Avrupa'da bir podyum düşünün ki, orada uğurlanmakta olan şampiyon motosiklet sürücüsü Sofuoğlu, “prezidenti öyle istediği için sporu bıraktığını” söylüyor. Televizyondaki İngiliz yorumcu ise, sporcunun prezidentin arkadaşı olduğunu ve ülkesinde tıpkı David Beckham gibi ünlü olduğunu belirtiyor!

İnsan bu benzerlikten yola çıkarak mesela, Beckham’ın da kraliçenin emriyle mi futbolu bıraktığını merak ediyor!

Sofuoğlu saray kadrosuna girmeye hazırlanıyor olabilir. Bu onun siyasi tercihidir ve kimseyi ilgilendirmez. Ama emekli sporcu, uzatılan mikrofonlara, şu an pistlerde olan üç genç Türk yeteneği hazırlamakla kendini görevli kıldığını söylüyor. O zaman şunu sorabilir miyiz: Bu gençleri saraya bağımlı olmaktan nasıl uzak tutabileceksiniz? Ya da, aksi zaten eşyanın tabiatına aykırı mıdır?

Derken, Alman milli futbol takımı oyuncusu Mesut Özil liderliğindeki topçular da İngiltere’yi ziyaret etmekte olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’la görüşüyor. Arsen Wenger’i bile yerinden edebilecek yetenekteki Özil’in, Cumhurbaşkanı ile el sıkışma görüntüsünden, bu buluşmanın organizasyonunda yer aldığı çıkarımı yapılabiliyor.

Bu düzeydeki profesyonellerin medya görünürlüğüne hizmet edecek, iki tarafın da kazandığı(!) bir buluşma konumuz değil aslında. Biz, Türkiye’de spor yapmaya çalışan amatör sporcular için kafa yoruyoruz.

Malumunuz, 16 yıldır süren bir rejim inşası var. Ne yaman çelişkidir ki, eleştirdikleri rejimin spor kısmını yıkıp yeni bir yapı oluşturmuyor, aklınca denenmişi yani sporcuyu siyasete alet etmeyi sürdürüyorlar.

Oysa yıkmak istedikleri Cumhuriyet rejimindeki sporcunun kullanımı ile bugünün uygulaması arasında fark var. Daha cumhuriyeti ilan etmeden Muhafızgücü spor kulübünü kuran zeka, örneğinbisikletçileri rejimin tanıtımını yapmak, cumhuriyet devrimlerinin kazanımı halka anlatmak için Anadolu’da turnelere yollamış.

Gerçi, Atatürk’ün son yıllarında, Avrupa’daki hakim ideoloji faşizmden de etkilenen devlet, bir ara parti bayrağını gençlik ve sporcuyla bütünleştirmeyi denemiş ama bu anlayış kısa sürmüş.

Şimdilerde ise Türk sporcusu rejim müteahhitlerinden ziyade, onların taşeronluğunu yapanlarca kullanılıyor. Taşeronlar ikiye ayrılıyor. Birinciler, siyasi güç elde etme, saraya yakın olabilme peşindekiler. Diğerleri ise, sporcu ve spor yatırımları, organizasyonları üstünden maddi çıkar sağlamaya çalışanlar.

Olanaksızlıklar içindeki sporcu, rejime yakın olduğunu gördüğü bu kişilerle aidiyet bağı da kurarak neredeyse gönüllü olarak onların hizmetine giriyor. Kendilerine bir şekilde ve belli bir zaman diliminde atfedilen başarılarından da yararlanarak, özellikle sosyal medyada aktif rejim propagandası yapıyorlar.

Buna, yurdun en ücra köşelerine kadar örgütlenmiş spor birimlerindeki, rejime siyasi baskıyla bağlı kılınmış idareci ve altındaki sporcuları da ekleyebiliriz. Böylece siyasetin emrindeki sporcu sayısının korkunçluğu anlaşılabilir.

Arda’lar, Kenanlar, Mesutlar için yapacak bir şey yok. Ama amatör sporcuları devletin, daha da kötüsü sarayın sömürüsünden kurtarmanın tek yolu, onlara maddi ve manevi anlamda sahip çıkmaktan geçiyor.

Özellikle, belirli bir yaş ve refah düzeyine eriştikten sonra çok aktif spor yapmaya başlayan üst orta ve üst sınıf Türk insanının, kendi keyfinin yanı sıra sporcu yetiştirme konusunda da inisiyatif alması çözümün bir parçası gibi görünüyor. Yoksa, bu çocuklar sarayda tutsak kalmaya çok teşne görünüyor…

 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları