Feyzi Açıkalın

Olimpiyat açılış ve kapanıştan ibaret değildir

09 Ağustos 2024 Cuma

 

Paris Olimpiyat Oyunları, batı dünyasıyla ilişkimizin itinayla kopartılmaya çalışıldığı bir dönemde evlerimize (!) konuk oldu. Belki biz de, hem de dünyayla sanal olarak birleşebilmek hem de kaotik ülke gündeminden bir süreliğine bile olsa ayrılabilmek için oyunlara odaklandık. Popüler kültürün egemen olduğu her toplum gibi olimpiyatı, açılış töreni üstünden masaya yatırdık. Oysa olimpiyat yalnızca açılış ve kapanıştan ibaret değildi.

Olimpiyat düşüncesinin babası Pierre de Coubertin, Dominikan Tarikatı papazın aparttığı Citius, Altius, Fortius yani daha hızlı, daha yüksek, daha güçlü sloganıyla yola koyulmuştu. Bu slogana 2021 yılında ‘communiter’ yani ‘birlikte’ eklendi. Sanayi devriminin dünyayı değiştirmekte olduğu 1900’lü yılların hemen başında olimpiyatlar başı sonu çok da belli olmayan panayırlara, fuarlara dönüşmüştü. Olimpiyatların yalnızca ‘gelişmiş’ ülkelerde düzenlenmesiyle, çıkabilecek olası arızalar önlenmiş, Coubertin’in sportif ilkelerine sadık kalınmıştı.

Oyunlara destek veren uluslararası markaların pazar payları düşünülerek, 1968 Meksika ‘gelişmekte olan ülkelerde’ düzenlenen ilk olimpiyat oldu. Arkasından aralıklarla Seul, Pekin ve Rio geldi. Araya yalnızca, oyunların köken aldığı ve yüzüncü yılının kutlanacağı 2004 Atina girdi. Atina oyunlarının denetimi de zaten yüzde yüz ABD’ye aitti. Oyunları kayda alma ve yayın haklarının neredeyse tamamını elinde bulunduran Amerika Birleşik Devletleri’nin olimpiyatları, yeniden şekillendirme isteği 2008 Pekin’de açıkça görülmekteydi. Hem yeni eklenen sporlar hem de düzenlenme şekliyle oyunlar artık benim için, ‘Brevius, Ludus, Tumultus’ yani, ‘daha kısa, daha eğlenceli ve daha heyecanlı’ bir formata dönüşüyordu…

Gelelim bu yılın açılış törenine; oyunların resmî yayıncılarından olan NBC rakamlarına göre 100 ayrı kameradan yapılan çekimler 2012 Londra’nın 12 milyon altında kalsa da, 28,6 milyon haneye ulaşmıştı. Sayılardan ve içerikten bağımsız olarak değerlendirildiğinde böylesine açık ve farklı alanlarda, hem de aralıksız yağan yağmura karşı çok başarılı bir yayın gerçekleştirilmişti. Fransa 2024’ün açılış töreni belki en iyisi değildi ama şimdiye kadar olanların en özgünüydü. Bu özgünlük, yarışma alanlarının şehrin merkezine yerleştirilmesiyle sürecekti.

Olimpiyatı yerinde izleyenler ekrana asla yansımayan büyük güvenlik önlemlerine şahit oldular. Taşıt trafiğinden arındırılıp, bariyerlerle yaya geçişlerinin bile sınırlandırıldığı, olimpik personel araçlarına özel şeritlerin ayrıldığı şehir merkezinde eli silahlı güvenlik güçleri görülmekteydi. Karşılaşmaların yapıldığı, performansların gerçekleştirildiği alanlara girişlerdeki güvenlik, düzen ve ciddiyet inanılmaz düzeydeydi. 40 bin sayısıyla anılan gönüllülerin kendi inisiyatiflerini kullanmadığı, görünmez bir koordinatör tarafından yönetildiği anlaşılıyordu. Kağıt bilet, dolayısıyla karaborsanın olmaması da bir başka farklılıktı!

İlk kez, hele bugünkü Türkiye’den gidenler kendilerini çok ‘dünyalı’ hissetmiş olmalıydılar. Hem Paris şehir merkezini hem de tribünleri dolduran rengarenk giysili, bayraklı halklarla aynı ortamı paylaşmak onlara farklı bir ödül olmuştu. Sponsor markalarının görünürlüğü en üst düzeyde sağlanmaktaydı. Yarışmaların yapıldığı alanlardaki baskın rengin pembe ve mor türevleri olduğunu, bunun da şehirdeki her türlü yönlendirmelerde kullanıldığını fark etmişlerdi. Yarışmacının göğsündeki isimlerden başlayarak, çeşitli yazışmalar ve şehir içi işaretlerde kullanılan yazı karekterinin Art Deco olduğu, bunu da zihinlere Paris 2024’ü yerleştirmek için kullanıldığını anlayacaklardı.

Evlerinde televizyon başındakiler için ise olimpiyatlar, dört yılda bir yinelenen, sporu öğrenme/pekiştirme süreciydi. Ama artık oyunlar şekil değiştiriyor, kaykay, tırmanma, üçlü basketbol gibi kolay tüketilecek, daha çok beceriye dayanan, eğlence yönü ağır basan sporlar programa ekleniyordu. Atletizm ve yüzme gibi ana sporlarda ise cinsiyet eşitliği gözetmekten de öte, kadın ve erkeği birlikte yarıştıran formatlar öne çıkmaya başlamıştı. Geleceğe yönelik en büyük yenilik bu olmalıydı. Bir de, bu olimpiyatlarda gündem olan trans sporcular konusu vardı. Onlar için de ayrı bir sınıflandırma olabilir miydi?

Konuyu Paris’te açılan ‘İstanbul Evi’ ne getirirsek; Çok iyi yaptılar. Bir şehrin tanıtımı için bundan daha iyi bir fırsat olamazdı… Gelgelelim, oyunların uzunca bir süre daha gelişmekte olan ülkelere verilmesi kumarının göze alınmayacağını zannediyorum. Her ne denli İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun kişiliğindeki farklı bir Türkiye görünümü böyle bir tercih için umut veriyorsa da, şimdiki rejim tarafından ülkeye verilen her türlü tahribatın kısa sürede düzelmeyeceğini batılı bizden iyi biliyor olmalı. Halkın spora olan ilgisinin (hele şimdiki Paris izleyicisi ile karşılaştırıldığında!) düşük kalacağı ve yüzlerce Euro tutarındaki bilet fiyatlarını karşılama konusu başta olmak üzere İstanbul çok sayıda olumsuzluk içeriyor.

Yazıyı bitirirken bir başka dertlenmeyi de yaşı artı 65 olanlar için yapalım: Önümüzdeki yıllar içinde Avrupa saati ile izleyebileceğiniz ilk olimpiyat 12 yıl sonra olacak. Ona göre, kapanışı iyi yapınız…

 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları