Feyzi Açıkalın

Otuz yılda otuz defterle

16 Haziran 2017 Cuma

Otuz yıl önce bugün yerleşik muayenehaneciliğe başlamışım. Balkonunda adımın yazdığı tabelanın, otuz yıldır hala aynı yerinde durduğu mekanda.

Artık her şeyiyle sorumlu olduğum ve devlet tarafından kayıt altına alınmış bir meslek uygulama alanı kurmuşum. Korkuyla karışık bir özgürlük duygusu içinde ilk hastalarımı bekliyorum.

Geliyorlar; onları randevu defterlerine kaydetmeye başlıyorum. O defterlerin, ne zaman sonlandıracağıma dair tarih biçmediğim bir zaman aralığının canlı tanığı olacağını henüz bilmemekteyim.

Hasta kayıt sistemim müthiş: “Ter kokan Alman; kırmızı saçlı kadın” gibi detaylar kullanıyorum. Ayırıcı tıbbi tanıyı not etmek yerine, fiziksel tanıya önem veriyorum. Çünkü hastalarımı o yıllarda bile(!) unutuyorum.

Çok kısa süre içinde defterler randevu defteri olmaktan çıkıp bir günlük haline dönüşüyor. İlk hastalarımdaki beceriksizliklerimi, “Kanalda sıçtım!” gibi itiraflarla not alırken, ödeme yapmayanları da daha özel kelimelerle almanağıma işlemeye başlıyorum.

En arka sayfa ise, ikinci yıldan başlayarak Alanya'daki egzozu bozuk araçları not etmek için ayrılmış. Otuz yıldır kaydedilmeye devam eden ve bir arpa boyu bile yol alınmayan bir sorun için! Üniversite defterlerimin arka sayfasını, sevdiğim klasik müzik parçalarına ayırdığımı düşünüp, acı acı gülüyorum.

Muayenehane kuruluş ödemelerim var. Onun için midir bilmemem, hasılat; günlük, haftalık ve aylık olarak çok detaylıca deftere işleniyor. Sürekli karlılık hesabı yapmaktayım. Hastadan aldığım ücret, malzeme ve laboratuvar masrafları arasındaki ilişkiyi kurmaya çalışıyorum. Bir yıl sonra hasılat yazılımı hafifliyor. Yıllar içinde de kayboluyor...

Hangi dönemde nasıl bir ilgi alanım, uğraşım varsa deftere ona ilişkin notlar almışım. Akdeniz Kirlenmesini İzleme ve Araştırma Programı (MED-POL); Uluslararası Rotary ve daha sonra yoğunlaşarak hayatımın bir parçası olan Triatlon yazışma adresleri ön sayfaya unutmamak için yazılıyor.

Randevu defterinin kendisi bile başlıbaşına bir tarih. Bir çoğu şimdi esamisi okunmayan bankalara ait. Kırtasiye fetişliğim burada da kendisini göstermiş. Zamanla, kalemin kaliteli kağıtlarda kolayca kaydığı pahalı defterleri kullanmışım. Son yıllarda, ise hasta sayımın azaldığı belli olmasın diye daha küçük defterler kullanıyorum!

Her kapağın içinde aldığım notlar o yıla ilişkin birer anı yumağı oluşturmuş. Yabancı hastaların isimlerinin doğru yazılımı için, randevu yazarken onlardan kendi kalemini kullanmalarını istemişim. Böylece her ülkenin bir yazım karekteri olduğunu anlamışım.

O dönemde nasıl bir ilgi alanım varsa ona ait telefonlar, adresler yer almış. Triatlon için logolar çizip sayfa aralarına saklamışım, mesela... Haftanın altı günü emek yoğun yaptığım 

mesleğimde vücudumu nasıl hor kullandığımı; hasta ücretlendirirken nasıl adalet dağıttığımı küçük notlara iliştirmişim.

Yurt dışından alınacak diş hekimliği malzemeleri; bisiklet aksesuarı; yabancı hasta yazışma bilgileri neredeyse her defterde var. Bir de, düşünceli zamanlarımda çizilmiş, karmaşık ama neredeyse hiç değişmemiş; bir psikoloğun kolaylıkla çözümleyebileceği figürler. Belki de korktuğum için kimseye göstermediğim...

Hasta almadığım zamanları oklarla işaretlemişim. 1988 Seul Olimpiyat Oyunları hastalarımı ilk aldattığım spor aktivitesi olmuş. Sonra TV’deki bisiklet yayınları tabii ki! Yurt dışına gitmişim. Bu bana yıllar sonra pahalıya patlamış. Gezen, yerinde durmayan dişçi olarak!

Kaydetmediğim tek bir haftalık boşluk babamın ani ölümü sırasında olmuş. Bir babanın, çok sevdiğini sonradan daha iyi anladığın bir insanın kaybının kaydedilemeyeceğini, kelimelere dökülemeyeceğini anlamışım yıllar sonra...

Alanya gibi turizmden hızla para kazanılan bir şehirde, emek yoğun dişhekimliği mesleğinin ne kadar sürdürebileceğimi düşünmüşüm bir ara. Sonradan bu düşüncelerden vaz geçip işime yoğunlaşmışım.

Yazılmışlık, otuz yıl önce düştüğün notların seni şaşırtarak anılarla buluşturması çok farklı bir duygu. Hani kitap gibi; aç aç oku! Yaşamın film şeridi gibi akıyor sayfalar arasında. Yalnızca o günü kaydettiğini zannettiğin notların, bir gün sana yaşamın anlamını da sorgulatacak ip uçları içerdiğini sonradan görüyorsun, hayretle.

Bu kadar hengamenin, yazım çizimin; iyi kötü otuz yıllık köşe yazarlığı süresince, hastalarının özel yaşamını bir kez bile yazılarında geçirmediğinin kıvancını yaşıyorsun. Mesleğin sayesinde edindiğin yaşam deneyiminin paha biçilmez, hatta en büyük zenginliğinin olduğunun farkında olarak...

Otuz yıl boyunca aileni geçindirmek için, mesleğini topluma hizmette bir fırsat olarak görüp, mesleki ahlak kurallarına uyarak çalışmanla övünerek...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları