Feyzi Açıkalın

Komşularını alamadan geliyorlar

28 Temmuz 2017 Cuma

Avrupa'daki gurbetçilerimizden bahsediyorum tabii ki. Geçen gün açıklandı; son 24 saatte 11 bin 64 araba ile 62 bin 666 yurttaşımız sınır kapılarından giriş yapmış. Hesapladım, araç başına 5,7 kişi düşüyor. Kullanılan yakıtı rahatlıkla amorti edebilecek bir sayı yani!

Arabaların içinde gurbetçilerin Alman dostları pek görünmüyor. Hani şu, “Gelirken yanınızda getirin” denilen Alman arkadaşları. Almanlar’ ın çoğu bıyık bırakmadıkları, türban kullanmadıkları için anlayabiliyorum bunu.

İşin kötüsü, son yapılan bir anket her 10 Alman’dan 9’unun Türkiye’ye gelmek istemediğini gösteriyor. Her ne kadar Thomas Cook CEO’su, “Alman yetkililerin yaptığı seyahat uyarısının gelecek konukların iştahını(!) köreltmediğini” söylüyorsa da, asıl onların iştahının, yerlerde sürünen konaklama fiyatları yüzünden yüksek olduğunu biliyoruz.

Aslında Ruslarla beraber, bir aylık bir dönem için de olsa gurbetçilerimizin Alanya benzeri turizm merkezlerine can suyu olacaklarını biliyoruz. Denizde dalgalarla boğuşan, ayağına tuzlu su bulaşmamış Yekatarinburg’lu ve gün batımında sevgilisine poz veren Nijniy Novgorod’lunun tek kalem mal almadan çıktığı marketlere, sonrasında onların girmesiyle kıymetlerini anlıyoruz.

Bir sigara ve çakmak alıp 20 lira verdikten sonra, “Üstü kalsın” diyen kolları dövmeli Türk gencini çok seviyoruz. Ama turizmdeki dehşetli sıkıntıyı bahane edip, kendinde onları kazıklama hakkını gören ahlaksız esnafı da lanetliyoruz.

Yurttaşlarımızı araç plakalarından tanıyoruz. Ama ayırıcı tanı olarak, ayaklarını arabanın göğsüne, hatta dışarı çıkarıp yan aynaya dayamalarını alıyoruz. Bir de, memlekete uygun havaları yüksek sesle araçlarında çalmalarından biliyoruz onları.

Sabaha karşı gittikleri hamburgerciden, artık hangi nedenle gereksinim duyuyorlarsa(!), ısmarlayıp öylece yarım bıraktıkları yiyeceklerin bolluğundan çıkartıyoruz. Onlar “Şayze!” diyerek bağırarak düşe kalka giderken, biz onlara balkondan, “Şade!” diye bakakalıyoruz.

Hastane resepsiyonuna; “Ben termin almak istiyom, sürekli aşşa gönderiyola!” diye haklı olarak yakınıyorlar. Eczaneye hızla girip, “Ne diyola burda, ondan var mı sizde?” diye soruyorlar. Aradığı, çabucacık görsün diye hemen ön tezgaha sıralanmış duruyor oysa!

Bunlar genç olanlar; bir de arabada 6 kişi gelen aileler var. Otobüs durağına park edip karşı kaldırıma dondurma almaya gidebilen; kırmızı ışık ihlali yapmaktan çekinmeyen ve de ne ilginçtir, alışveriş yapar ya da servis alırken gurbetçi kimliğini saklama gayretinde olanlar.

Bu son gurubun çoğu, ne yazık ki aslında referandum öncesinde başlayan, bulunduğu ülkenin sakinlerine düşmanlık besleme oyunun bir kazanımları gibi görünüyor. İşin kötüsü, nefret politikaları sonucu gittikçe bilenmiş vatandaşlarımız, ülkelerine gelince bir fetvacı gibi ekmeğini yedikleri o ülkeleri kötüleme yarışına giriyorlar.

Daha vahim olarak ise, kesin dönüş yapmış ama hala oradan aldığı emekli maaşı ile yaşamını sürdürenlerin Avrupa karşıtlığı öne çıkıyor. Siyasi iktidarın, gelgitlerle de olsa Batıyla sürdürmeye niyetli olduğu gerginlik, (aslında kopuşa hazırlık!) çeşitli desteklerle sürüyor. Örneğin Osmanlıspor teknik direktörü Batı’ya ceza olsun diye takımını Avrupa kampına götürmediğini ilan ederek, şimdiden puan toplamaya çalışıyor.

Kişi başı geliri en yüksek ülkelerden, örneğin Almanya’nın ve bir doktorun 250 Dolar maaş aldığı Rusya’nın halkalarını, ülkemiz turizm hareketleri içinde yalnızca gelir kaygısıyla değerlendirebiliyoruz. Ama gurbetçi diye yanlış nitelendirdiğimiz Anadolu insanının, Batı ile bütünleşmede asıl rolü oynaması gerekirken düşürüldüğü durum, onu basit bir turist olarak algılamamızın ötesine geçiyor. Ülke adına, geleceğimiz adına üzülüyoruz...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları