Feyzi Açıkalın

Ihlamur kokulu Ormana Köyü

20 Haziran 2018 Çarşamba

İçindeki ağaçlarıyla özdeşleştiğine tanıklık ettiğim şehirler oldu. Bunların en etkileyicisi Roma idi. Antik şehir ile kucak kucağa yaşamakta olan modern Roma’nın çam ağaçları, sanki kurucusu Augustus’tan kalmış bir kent mirası gibi göğe yükselmekteydi.

Benzer başka örnekler sıralanabilir. Bugünlerde ise, çok daha küçük bir yerleşim olan Ormana’nın ıhlamur ağaçlarına takılmış durumdayım. Adını, bir Roma Antik Kenti olan Erymna’dan alan Ormana’ya…

Ormana, Akdeniz’i İç Anadolu’ya yani Side’yi Iconia’ya (Konya) bağlayan tarihi göç yolları üstünde kurulmuş bir gizli cennet. Mayıs’ta başlayan meyve geçit töreninin, Kasım sonunda kestane hasadı ile sonlandığı şahane bir mikro klima yerleşimi.

Ormana’da bağlar içine serpiştirilmiş çok sayıda ıhlamur ağacı da var. Ama insanı çeken, eni topu 30 metrelik çarşısı boyunca sıralanan ıhlamurlar oluyor. Ormanalının bu ağacı bir simge sayıp yol boyunca dikmesi bile övgüyü hak ediyor.

Geceleri esen yelin taşıdığı ıhlamur çiçeği kokusu, yılın yalnızca bu zamanında bir parfüme dönüşüyor. Köy merkezinin evlerindeki ağıllardan gelen gübre kokusu, ıhlamur ile birleşip nötrlenerek şahane bir esans oluşturuyor.

Bu özelliğiyle bile Ormana, Antik Roma’dan günümüze bir geçiş sağlıyor. Bir kutsal ağaç olarak aşk, doğurganlık, barış, adalet, dürüstlüğü simgelemesi; popüler gelenekte de iyileştirici özelliğiyle, Roma İmparatorluğu’nda sunakların vazgeçilmezi olmuş. Dahası, başlarındaki taçları süslemiş.

Yine kutsallığıyla, arkaik yerleşim ve geleneklerle ilişki kurmada kullanılmış. Genel anlamda ise hayat ve tabiat ile olan ilişkiyi betimlemiş. Güçlü köklerinin sağladığı uzun yaşamıyla da, mitolojik folk geleneği ve edebiyatta yerini almış.

Ihlamur ağacı tıpkı Ormana çarşısında olduğu gibi, çağlar boyunca gölgesinde halkın toplandığı, yaşamsal kararların alındığı meydanları gölgelendirmiş.

Mezarlarında huzur içinde yatanların sayılarının belde sakinlerinden kat be kat fazla olduğu Ormana, yolculuk yaptığı zaman boyutunda çakılıp kalmış gibi yaşıyor. Düğmeli evli sokakların aralarından çıkıveren bembeyaz başörtülü kadınların, erkekleriyle cami çıkışında yaptığı sohbetler insana başka tarih dilimindeki, benzer mekanları çağrıştırıyor.

Köy ahalisi koşulsuz her yabancıya selam verip, hatır soruyor. Ama eşiyle çarşıdan beraberce geçen yerli erkeğin arkasından dedikodu yapmayı da ihmal etmiyor! Öylesine bir Anadoluluk yani!

Köyden çıkıp İstanbul’a yerleşenleri de, kalıp dingince yaşayanları da beldelerine çok düşkün. Köylerinin tanıtımı için yapılan her türlü aktiviteye pirim veriyorlar. Hayvan ve tabiatla ilişkinin olanca doğallığıyla sürdüğü köylerinde konuk ağırlamaya bayılıyorlar.

Sağlık, akaryakıt, içki gibi dünyevi(!) ihtiyaçlarını ise bağlı bulunduğu İbradı’dan sağlıyorlar. Çok geleneksel ayırımı ile; çıkardığı zengin sayısına, okumuşluk oranı ile karşılık veren İbradı’dan!

Akdenizli yaşamın demografik dengesini İç Anadolu lehine değiştirme hedefini güden siyasi iktidar, bu amaçla yaptığı tünellerle oradaki kadim yerleşimi de deliyor. Tünel çıkışındaki otoyol Yılkı Atlarının, büyük küçük baş hayvanların özgürce dolaştığı, otladığı Eynif Ovasını da ikiye bölerek ilerliyor.

Bölgede yüzyıllarca hüküm sürmüş Roma İmparatorluğu’nun belki de hiç kalkışmadığı ölçüde, doğa barbarca tarumar ediliyor. Kalkınma adına, bölge insanının zenginleşmesi adına gelenekleri yok edici yaşam biçimleri pompalanıyor…

Her yolun artık Roma’ya değil, Iconia’ya bağlanmak istendiği bu kötücül çağda Ermyna da ne yazık ki gün sayıyor. Bir an önce görmeniz, son demlerine tanıklık etmeniz; keyif alırken tanış olacağınız bölge halkını başına gelebilecekleri konusunda uyarmanız dileğiyle…

NB: Metinde köy olarak geçen Ormana, yeni yerleşim kanununa göre bir mahalledir.

 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları