Feyzi Açıkalın

Deniz’in babası

17 Temmuz 2023 Pazartesi

Araç muayenesindeyim. Betonun alevinden sığınmak için bir kamelyaya yöneliyorum. Karşılıklı iki banktan birisine yarım kalçasıyla oturmuş bir diğer bekleyen, bana yer gösteriyor. Kendisi değil ama tipi çok tanıdık! Sırasını beklerken muhabbet arayışında olduğu besbelli.

Söz zamlardan, yaşam pahalılığından, araç muayenesi ücretlendirmesinden açılıyor. O sırada onun yanına birisi daha ilişiyor. Yere bakarak sigarasını yakarken diğerinin yakınmasını kesip, kendi ticari aracının fahiş muayene ücretini hatırlatıyor. TIR şöförüymüş. 

Laf olsun diye konuştuğu belli olan ilk adamın sözünün arasına girip, seçimlerde kime oy verdiğini soruyorum. Tam da tahmin ettiğim gibi utangaçça, “Bize bakma canım!” diye yanıt veriyor. Yanında oturan, gözleri kan çanağı gibi olmuş, seyrek ama düzensizce uzamış sakallı, yanık yüzlü, ayakkabısının arkasına basmış TIR şöförü ile göz göze gelip anlaşıyoruz. 

TIR şöförü yanındakine dönüp, sigaranın dumanının onu rahatsız edip etmediğini sorarak söze başlıyor. Tane tane konuşarak siyasi iktidarın seçim öncesi yalanlarını sıralıyor. Sözde doğal gaz arayan Abdülhamit’in hangi limanda demirlemekte olduğunu; ithal edilen milli araç(!) TOGG’un Mersin limanından nasıl girdiğini, bizi kıskanmakta olan Fransa’nın COVID-19 hastalığı sırasında esnafına yaptığı katkıyı; depremin dördüncü gününde yardım taşıdığı Maraş’ın bir köyünde insanların kendi olanakları ile nasıl kayıplarını aramakta olduğunu, yumuşak bir ses tonuyla karşısındakinin gözüne bakarak anlatıyor.

Şaşkınlık içinde onu dinlerken gözüm yandaki, dorsesiz aracına takılıyor. Kamyonun en üstünde kocaman harflerle DENİZ yazıyor. Deniz’in kim olduğunu sorduğumda gözleri parlıyor; oğluymuş. 1 Mayıs’ta doğmuş. Hem adına hem de doğum gününe yakışan şahane bir çocukmuş! Sorunlu dişlerinin yarattığı konuşma bozukluğu yüzünden biraz asosyalmış. Sorunun en azından teşhis ve tedavi yolunda anlaşıyoruz…

Sıram yaklaşmışken, kamyonun ön yüzünde yer alan iki adet beş köşeli(!) yıldızın ne olduğunu soruyorum. Gülerek, “İşte!” diyor. Yine anlaşıyoruz…

Aracı görevlilere teslim edip binanın diğer yanında bir ağaç gölgesine sığınıyorum. Muhtemelen tarikatçı olan ve beni hemen tipimle bir kasaba seçkini olarak bellediği için söylediklerimden zerre kadar etkilenmeyen ilk adamı  düşünüyorum. Oysa onun, kırsal bir yerleşimde oturduğunu öğrendiği ve böylece aynı dili konuştuğunu varsaydığı TIR şöförünü daha dikkatlice dinlediğini hatırlıyorum. Dikte etmeden, yanlışsızca konuşan; sözü uzatmadan bir diğer örneğe geçerek savını güçlendiren “Deniz’in babası” onu etkilemiş olmalıydı. Sigarasının izmaritini atacak yer bulamadığı için üşenmeden çöp arayan, çocuğunun sorunlarını anlatırken diş hekimi olduğumu öğrendiği halde benden medet ummadan derdini anlatmaya çalışan emekçi, bu “taşlaşmış düşünceyi” kırabilecek kişiydi.

Zaman; mavi, beyaz, ne olursa olsun her renkteki yakalının aynı sınıfta olduğunu hatırlayıp dayanışmasının vaktidir. Kendisine her anlamda değmediğini var saydığı kent soyluyu, kasaba seçkinini reddeden kırsalın körleşmiş insanına, yine kırsaldaki bilinçli emekçi dokunabilir. Yeter ki onunla temasın kurulabileceği örgütlü birliktelikler oluşsun.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları