Feyzi Açıkalın

Antalya'nın turizmden kurtuluşu yakın!

21 Mart 2018 Çarşamba

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin Antalya olağan
kongresinde, “Eskiden bira festivallerinin düzenlendiği Antalya’nın, Menderes Türel
sonrasında aslına döndüğünü” söylemişti. Sahi, aslı neydi Antalya’nın?

Her ne kadar sözü edilen “aslına döndürme çabaları” içinde; açık havada alkollü içimi
yasaklansa, doğu ve batı ilçelerine kadınlar plajı “uydurulsa”, durup dururken şehrin
Selçuklular tarafından fethi kutlamalarına başlansa ve dahi bu tarih Atatürk’ün Antalya'ya
geliş tarihine denk gelse de(!) şehrin bir kere adı falsoydu!

Selçuklu Sultanı Alâeddin Keykubat’ın şehri fethettikten sonra, “Alâeddin’in şehri” anlamına
gelen Alaiyye adını verdiği Alanya’nın, fetih günü kutlamaya kalkması bir derece
anlaşılabilirdi. Ama hala bir Pagan kralın, Attalos’un adını taşıyordu şehir. Milattan önce,
170’li yıllarda şehri kuran Bergama kralının adını...

Oysa aslına dönme çabaları şehrin ismini değiştirmekle sürebilirdi; mesela şehri düşmandan
yaklaşık 1300 küsur yıl sonra geri alan(!) Selçuklu Sultanı 2. Gıyasettin Keyhusrev ’den
esinlenerek “Gıyassiye” konulabilirdi. Böylece münafıklıkla “kıyasıya” savaş eden bir şehir
kimliğine bürünürdü.

Öyle olmamış. Anadolu’nun Akdeniz’e açık bir liman şehri oluşu Antikiteden başlayarak
Antalya’ya kimliğini kazandırmış. Başka uygarlıklarla etkileşmiş. Bilim, kültür, sanat şehri
olmuş. Bir Arap gezgini olan İbn-i Batuta daha 14. yüzyılda Antalya için, “Her dinden insanın
kendi bölgesinde oturup, huzur içinde yaşadığı bir şehir” tanımlaması yapmış.

Turizme gelirsek; 1901 yılında Fransa’dan yapılan bir organize seyyah turunun varlığı
arşivlerde yer alıyor. Yine aynı tarihlerde Padişah Abdülhamit’in, saraya konuk gelen İngiliz
veliahdını av turizmi için Antalya’ya gönderdiğini de biliyoruz.

Atlayarak gidersek; yaklaşık 50 yıl önce, 1960’larda modern anlamda kitle turizmi başlamış.
1964 yılında Türkiye’nin ilk film festivali yaşama geçirilmiş. Şehrin doğal güzelliği, tarihi mirası
ve de Konyaaltı gibi uzayıp giden plajı ile belli ki Antalya’ya Monaco benzeri bir rol biçilmiş.
Turizm şehre hızlı göç getirmiş. İki bin yıllık bir kent kültürü barındıran Antalya yeni
yerleşenlerini ortak potada eritmeyi başarmış. Turizm bölgelerinin şehir merkezinin dışında
yer alması, kente kimliğini veren yapılaşmanın ve ticari alan yerleşiminin daha özgür ve özgün
olmasını sağlamış. Yani şehrin her bölgesi turizmin isteğine göre planlanmamış.

İşte böyle bir şehre, zamanın ruhuna da uygun olarak Yörük kimliği üzerinden bir başka
tanımlama getirme çabası var. Akdenizliliği, başka kültürlere açık oluşu inkâr edilerek bir
başka Antalya oluşturma; ya da o adı çok geçen “Kırmızı bölgelerin fethi” operasyonunda
Antalya’nın model alınışı çabası…

İşin acı yönü, kentlinin bu anlamdaki itirazını dillendiremiyor oluşu. Belli ki bir büyük
propagandanın işleyişi olarak, turizmin 2018 sezonunda çok iyi olacağı anonslarının yaygın
medyada verilişi Antalyalıyı tatmin ediyor.

Bir Antalyalı olan dışişleri bakanının, yer ve tarih vererek bir sonraki fetih programını
açıklamasına aldırış etmiyorlar. Doğu Akdeniz’in ısınmakta oluşunun; Suriye bataklığının
nelere gebe olabileceği ve bunun Batı’daki beklenen yansımalarının; sürtüşme yaşanmayan
ülke sayısının bir elini parmaklarını geçemeyecek denli azalmasının şehrin en büyük girdisi
olan turizmi etkilemeyeceğini varsayıyor olmalılar.

Doğal gaz, domates, nükleer santral, turizm ve vesayet savaşçılığı sarmalında kilitlenmiş
Rusya ile ilişkilerin öngörülemez ve güvenilemez oluşu belli ki Antalyalıyı çok ilgilendirmiyor.
Bilinmez, belki de biz yanılıyoruzdur; Antalyalı halinden çok memnundur…



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları