Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
‘İlgilen ve ilişkilen’dir
“Sessizlik, yırtıcıların ve yağmacıların yıllar yılı dünyayı keyiflerince yakıp yıkmasına imkân tanıdı.” Rebecca Solnit
“Yüzüm Özleminle Solacak” adını verdiğiniz metninizi yazalı bir hayli zaman olmuştu. Yer yer hatırladığınızdı; örselenen bir duygunun iklimiydi. Bu duygunuzu aslında ne var etmişti...
Peki, böylesi duyguları nasıl anlatır, yazınsal dile nasıl dönüştürebilirsiniz?
Yaşarken, düşünürken, düşlerken ve yazarken uzandığınız ummadık yerler, unutulmuş zamanlar, söylenmeyi bekleyen öyküler, getirir sizi bir eşikte buluşturur. Melezleşen bir hayat, ister istemez öylesi bir anlatı dilini de var eder. Ne sakınır ne de kaçabilirsiniz bundan.
İnsanı insana taşıyan, sonra da ansızın koparan... Ötesi onca yakınken ve o kopuşu bir anda var edenin ne olduğunu düşünürken ister istemez duralıyorsunuz.
O metin biraz da bunu anlatıyordu. Bir yanıyla melezleşen hayatı ve ötede solup yiten duyguları...
Sevgiyle nefret arasındaki o ince çizgiyi anlamaya çalışıyorsunuz bunları düşündükçe.
Sizde bu karşılaşmayı yaşatan, dahası çözümleten Melanie Klein’ın şu düşünceleriyle yüzleşmeniz oldu:
“Mutlu deneyimlerin yanında, kaçınılmaz üzüntü ve gücenmeler de vardır çocuğun yaşamında. Bunlar; sevgiyle nefret, daha temelde de yaşamla ölüm içgüdüleri arasındaki doğuştan gelen çatışmayı körükler, bir iyi bir de kötü meme olduğu duygusuna yol açar.” (*)
Klein’ın burada imlediği gerçeklik; yüzeyde çocuğun anne memesini emip emmemesiyle ilintili bir durum gibi görünse de aslında sevgi ve nefret gibi temel duyguların oluşum zeminini hazırlayan somut araçların olduğunu ima etmekte. Bunu da şöyle açıklamıştı Klein:
“...ilk nesne olan anne memesi, çocuğun zihninde ikiye bölünerek iyi (doyuran) ve kötü (hüsrana uğratan) meme hâlini alır; bu bölünme sonucunda sevgi ve nefret birbirinden kopar.”
Bu yansıma hali, kişiliğin inşasında “psikotik” oluşumların ortaya çıkmasına neden olabilir. Yani kaygılarımızın, hezeyanlarımızın, savunma mekanizmalarımızın kaynağında bu “ilk” nesne halinin etkileri, yabana atılmayacak kadar gerçeklik içerir.
İşte o bağlanış ve kopuşun, ani dönüşümlerin, yerli yersiz hezeyanların nedenlerini düşününce; yani insanın depresif olma haliyle karşılaşınca ister istemez bir an duraksıyorsunuz.
Oliver Roy, son kitabında “dünyanın düzleştiği”, küreselleşmenin her şeyi “aynılaştırdığı” gerçeğinden söz ediyordu. (**) Yani, kendi hayatınızla/yaşadıklarınızla ilgilenmediğiniz; bunları da dünyanın gidişatıyla ilişkilendirmediğiniz sürece o “düzleşme”/ “aynılaşma” bir anafor, bir salgın, bir virüs gibi her yanı saracak ve yıkım sürecini başlatacaktır. Tabii bunun en beteri de “içsel yıkım”dır.
Tüm bu “bağlanış” ve “kopuş” hâllerine bakarken ister istemez insanı depresif kılan tüm öğeleri düşünüyorsunuz. İlki doğuştan gelenler/getirilenler, diğeri mevcut koşulların tetiklemesiyle ortaya çıkanlar.
Öyle ki “giden”e “git” diyemediğiniz gibi, kendinizi bir anda ilişkilendirdikleriniz üzerine düşünürken buluyorsunuz.
KÜRESELLEŞMEYLE GELEN
Oliver Roy’un “küreselleşmeyle gelenler”e dair şu tespitini aklınızda tutuyorsunuz öncelikle:
“...küreselleşmenin nasıl dolaşımlar, göçler, melezleşmeler, azınlık ve çoğunluk arasında oturmamış ilişkiler getirdiğini; kimliklerin muhayyel düzleminde berkitilmesi (sağlamlaştırılması) ve sahnelenmesi denenen fiziki sınırların ise gitgide ortadan kalktığını hepimiz hissetmekteyiz.”
Rebecca Solnit de bu çağda yaşanan her türlü yamyamlıktan söz ediyordu. Ona göre (de) bu, insanların kendi olmalarına ket vuran bir durumdu. Kadın, çocuk, erkek, yeryüzünün bilcümle canlısı, bundan paylarını alıyordu elbette.
Kıyım ve yıkım...
İlgilenmediğinizde ve ilişkilendirmekten yana tavır koymadığınızda kaçınılmaz olan yani...
Duymayan, konuşmayan, bilmeyen, bilmek istemeyen canlılar... Bir nevi içkörlük durumu...
Hayvan haklarından şimdi söz eder olduk!
Onca taciz, eziyet, istismar, şantaj, psikolojik şiddet, cinayet karşısında susanların, kendilerini hangi “haklar”la daha çok ilişkilendirdiğini merak ediyorsunuz elbette...
İnsan olmak...
İnsanca yaşamak...
Örselenmeden, yalan dolana başvurmadan, hezeyanlarla yıkıp dökmeden, kuruntu ve kaygılardan arınarak ilgilenmek, ilişkilendirmek gerek yaşadığınız hayatı.
Unutmayalım bunun tek ve biricik olduğunu.
İnsandan, her şeye önce insandan başlamalı...
Hikâyenize sahip çıkarak ve onu ısrarla anlatarak...
(*) Melaine Klein, Nesne İlişkileri/Haset ve Şükran ve Diğer Yazılar (1946-1963), Çev.: Menekşe Arık, 2024, Metis Yay., 440 s.
(**) Oliver Roy, Dünyanın Düzleşmesi/ Kültürün Krizi ve Normların Tahakkümü, Çev.: Haldun Bayrı, 2024, Metis Yay., 194 s.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Salim ve Enes'in sildiği mesajlar ortaya çıktı
- Beşar Esad'dan ilk açıklama
- CHP'de kritik isme ihraç yolu
- İmamoğlu'ndan ilk 'bloke' açıklaması
- Erdoğan'dan dikkat çeken 'emekli' açıklaması!
- Acemoğlu'ndan Türkiye'ye kritik uyarı
- Bilal Erdoğan'dan 'helalleşme' isyanı
- CHP'li 6 belediyenin hesabına bloke konuldu!
- Trump'tan Suriye ve Erdoğan açıklaması
- Kılıçdaroğlu'ndan Özel'e 'Suriye' yanıtı