Alev Coşkun

2024’ten 2025’e bakış

02 Ocak 2025 Perşembe

Türk toplumsal ve siyasal yaşamı yönünden 2024 yılı zor bir yıl olarak tarihe geçecektir. Kuşkusuz can alıcı konu, halk kitlelerinin derinden yaşadığı ekonomik sorunlardır. “Ben ekonomistim”, “Bu konu benim konumdur”, “Bu işi bilirim”, “Faiz sebep, enflasyon sonuçtur” sloganlarıyla başlayan bu yeni ekonomi politikası, bir yıl içinde Merkez Bankası başkanının üç kez değişmesinin, ekonomi yönetiminin altüst olmasının ve yaşadığımız enflasyonun temel nedenidir. 

Yükselen fiyatlar, aynı düzeyde kalan gelirler, büyük kitlelerin zor durumda kalmalarının temel nedenleridir.

2024’ün son haftasında ilan edilen asgari ücret kimseyi tatmin etmemiş görünüyor. 2024 enflasyonunun en az yüzde 45 olması bekleniyor. Bu nedenle ilan edilen asgari ücret, enflasyon karşısında etkisini yitirmiş bulunuyor.

BÜYÜME Mİ, ADİL BÖLÜŞÜM MÜ?

Erdoğan ve yandaşları “Türkiye büyüyor” diye slogan üretiyor. Ancak önemli olan büyüme değil, adil bölüşümdür. Bütün tarafsız ekonomistler ve uluslararası kurumlar Türkiye’de adil olmayan bir bölüşüm olduğunu açıkça kabul ediyorlar.

ADALETSİZLİK

2024 yılının önemli bir göstergesi hukuk devletinin ortadan kalkmış olması, adaletsizlik uygulamalarının artık doğal bir konu gibi kabul edilmesidir. Siyasetçiler, aydınlar, yazarlar, gazeteciler cezaevinde hukuka aykırı olarak tutulmaktadır.

Milletvekili seçilen Can Atalay anayasanın amir hükmüne rağmen cezaevindedir. Selahattin Demirtaş cezaevindedir. Osman Kavala, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarına rağmen cezaevindedir. Gazeteciler cezaevindedir. Demokles’in kılıcı, yazarların ve gazetecilerin başlarının üzerindedir. 2024 yılında hukuka aykırılık esas, hukuka bağlılık istisna olmuştur.

KİŞİLERE GÖRE HUKUK

Hukuk, kişilere göre uygulanıyor. Tarikat toplantısına gitmek için askerlik üniformasının üzerine tarikatın giysisini giyen amiral, görevden alınmamış, hiçbir cezaya uğramamış, bekletilerek emekli edilmiştir. Ancak resmi yemin töreninden sonra bir araya gelerek Atatürk’ün askerleriyiz” diyen genç teğmenler öyle anlaşılıyor ki askerlikten çıkarılacaktır. Ne bekleniyordu? Teğmenlerden “Atatürk’ün askerleriyiz” sözü yerine ne söylenmesi bekleniyordu?

Askeri alanda tören bittikten sonra geleneksel Harp Okulu subay andını içmek teğmenler için bir haktır.

LAİKLİK KARŞITI MİLLİ EĞİTİM BAKANI

Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, laiklik karşıtı bir siyasetçi olarak tarihe geçecektir. Yarattığı ÇEDES projesi tepki çekmeye devam ediyor. İlkokul öğrencilerine mezar taşları temizletmeleri, sınıfta maket üzerinde kurban kesme uygulamasının gösterilmesi, yine maket mezar kurup öğrencilerin ağıt yakmasının istenmesi gibi uygulamalar yapılıyor.

Bunlar yetmiyormuş gibi ÇEDES etkinliği kapsamında yapılan gösteride kanlı kol ve bacak maketlerinin okulda sahneye getirilerek gösterilmesi, ilkokul ve ortaokul öğrencilerinin camilerin temizlenmesi için çalıştırılmaları ortaya çıktı.

Bunların eğitimle ne gibi bir ilgisi vardır? Eğitim sendikaları, Atatürkçü ve laik düzeni savunan kuruluşlar Tekin’i ağır bir biçimde eleştiriyorlar. Son olarak Arapça günü nedeniyle ÇEDES müsameresinde IŞİD militanı gibi giydirilen öğrenciler, eline oyuncak silah verilen çocukların birbirlerine bu silahlarla ateş ettirilmeleri bardağı taşıran son damla olmuştur. Karşıdevrimci Yusuf Tekin bir an evvel görevden alınmalıdır.

BEŞLİ KURULUŞ VE YANDAŞ MÜTEAHHİTLER

Bütün bu olumsuzluklar sürerken beşli müteahhitler ve yandaş işadamları, kamu ihalelerini almaya devam ediyorlar. Her şey aksıyor ancak bu yeni ihaleler konusu hiç aksamadan tıkır tıkır işliyor. 

SURİYE VE ÖCALAN KONUSU

2024’ün son aylarında dış politika açısından ortaya çıkan gelişmeler son derece önemlidir. Suriye’de bir değişim oldu ancak konu her duruma açıktır.

Eski bir terör lideri, Suriye devlet başkanlığını temsil ediyor. Gelişmelerden en çok İsrail’in yararlandığı açıkça görülüyor. Yıllardır Suriye’de sahne alan Rusya ve İran’ın durumu belli değildir. Ne zaman, ne gibi bir rol üstlenecekleri henüz meçhuldür.

ABD, Suriye’de federal bir yönetim istemektedir. Suriye gibi bir toplumda federal sistem, süper güçlerin tercih edecekleri bir modeldir. Çünkü istenilen zamanda devletin parçalanması olanak dahilinde olacaktır.

İşte tam bu noktada MHP lideri Bahçeli’nin ön almasıyla terörün içinden gelen Öcalan ve DEM Parti siyasal bir etkinliğe çağrıldı. DEM’i temsil eden Sırrı Süreyya Önder ve Pervin Buldan, Öcalan ile görüştü. Öcalan yedi maddelik bir görüş ileriye sürdü. Buna “yeni paradigma” adı veriliyor.

Gelişmenin yapısı henüz açık ve net bir biçim almış değildir. Daha üç ay önceye kadar Bahçeli DEM’in kapatılmasını istemiyor muydu? Daha birkaç ay öncesine kadar Bahçeli DEM’in kapatılması yönünde karar vermeyen Anayasa Mahkemesi’ne saldırmıyor muydu? Hatta Anayasa Mahkemesi’ni vatan hainliği ile suçlayıp kapatılmasını istemiyor muydu?

Ne oluyor da şimdi DEM el üstüne çıkarılıyor? Öcalan’a Meclis’te konuşma hakkı veriliyor. Bütün bunların bir süre sonra açıklığa kavuşacağına inanıyoruz. 

ASIL KONU SEÇİM VE ERDOĞAN

Tüm bu gelişmelerin ortasında erken seçim ve Erdoğan’ın ölünceye kadar cumhurbaşkanı seçilmesi istemi vardır. Bunlar, modelin gerçekleşmesinin girişimleridir. Meclis aritmetiği içinde DEM Parti’nin anayasa değişimi için Cumhur İttifakı’na eklenmesi istemi yatmaktadır. 

2024’ün özet siyasal analizi yapılırken unutulmaması gereken temel nokta, Türkiye’nin “Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” modelidir. Tüm olumsuzlukların kökeninde, tek gücü, sınırsız gücü yaratan bu model yatmaktadır.

31 Mart yerel seçimleri Türk siyasal yaşamında çok önemli bir dönüm noktasıdır. CHP en önemli büyükşehirleri kazanmıştır. AKP’nin yıpranma noktasına geldiği tespit edilmiştir. CHP’nin bu başarısından sonra AKP, geleceğin zor olduğunu anlamış bulunmakta ve bütün hırsıyla CHP’li belediyelerin başarısız olması için çalışmaktadır.

KUVVETLER AYRILIĞI

Türkiye dünyanın başka bir ülkesinde olmayan bir modelle yönetiliyor. Bu model, evrensel demokrasi ilkelerini tersyüz eden, karşı çıkan bir modeldir.

Demokrasinin önemli ilkesi, “güçler ayrılığı” modelinin gerçeklik kazanmasıdır.

Temel konu şudur: Yasama, yürütme, yargı birbirinden bağımsız olacak ve birbirini denetleyecektir. Demokrasinin en önemli ve temel ilkesi budur. 

Türkiye’nin 16 Nisan 2017 referandumuyla kabul ettiği Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile hiçbir yerde olmayan bir model uygulanmaya konulmuştur. Bu model ile başkan; hem yürütmenin başı hem yasamayı denetleyen hem de yargıda etkin bir durumdadır.

Örneğin Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun 13 üyesinin 8’i yargıç ve savcıdır. Ancak bu üyeler kendi meslektaşları tarafından seçilemiyor. Sözü edilen 8 üyenin 4’ünü cumhurbaşkanı atamaktadır. Geriye kalan üyeleri ise cumhurbaşkanının etkin olduğu TBMM seçmektedir. Adalet bakanı ve bakan yardımcısı da “doğal üye” olarak eklenince HSK üyelerinin tamamı yürütmeye bağlı duruma gelmektedir.

Cumhurbaşkanı yürütme, yasama ve yargıyı tek başına kontrol etmektedir. Demokrasi teorisinin önemli düşünürü Montesquieu diyor ki “Kuvveti elinde tutanlar bunu kötüye kullanmaya meylederler. Bu nedenle üç kuvvetin bağımsız olması ve birbirini denetlemesi tartışmasız gereklidir. Aksi durumda demokrasi değil, otokrasi egemen olur.”



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Atatürk ve karşıdevrim 10 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları