Kuşlar asla şarkı söylemez

24 Haziran 2020 Çarşamba

Son zamanlarda, özellikle ikişer günlük sokağa çıkma yasağında kuş seslerine dikkat ettiniz mi? İstanbul’un kara, hava ve deniz trafiği bitince meydan yunuslara ve kuşlara kaldı. Kuşlar gündüz olduğu kadar gece de şakıyor. Belki hep şakıyorlardı da kentin gürültüsü onları duymamıza fırsat vermiyordu. Zaten artık neredeyse kaz kadar büyüyen yeni nesil martılar da bırakın şakımayı, Meclis’te kavga eden siyasetçiler gibi bağrışıyorlar. Oysa eskiden bülbül sesi ve kuş şakımaları üstüne ne şiirler yazılmış, ne ezgiler bestelenmiş. Hani insanların bir zaman “romantik” duygulara sahip olduğu dönemde!

Kuşların şakımasındaki teknikten ilham alıp besteler yapan, aynı zamanda bir “ornitolog” (kuşbilimci) olan Fransız besteci Olivier Messiaen (1908-1992) geldi aklıma. 1950’lerde kuş şakımalarını inceleyip notaya dökmesi Avrupa’da büyük yankılar uyandırmış. Fransa coğrafyasında yaşayan kuşları tanımak ve ayrımsamak için onların seslerini günlerce, saatlerce büyük bir sabırla ormanda kayda almış, notaya aktarmış ve değişik yörelere göre sınıflandırmış. 

Messiaen, Paris konservatuvarında çağın en ünlü öğretmenleriyle çalışmış. Besteciliği ve hocalığı bir yana, org yorumculuğuna da yıllarını vermiş, hatta Paris’teki St.Trinité Kilisesi’nin tam 61 yıl orgcusu olmuş. İlk gençliğinde eski Yunan ve Hint müziklerindeki ritmik dokuyu, yalın ezgileri ve değişik halk müziği renklerini incelemiş. Savaş suçlusu olarak 1940-41 yıllarını Almanların tutsak kampında geçirmiş ve en güzel yapıtlarından biri olan “Zamanın Sonu için Dörtlü”yü bestelemiş. 1941-78 arasında Paris Konservatuvarı’nın efsane hocalarından birisi olmuş. Yetiştirdiği öğrenciler arasında Boulez, Xenakis, Stockhausen, Nono gibi 21. yüzyıla yön veren, köşe başı besteciler vardır.

Kuşların özgürlüğü

Paris çevresindeki ormanlara gidip günlerce kuşların şakımasını dinleyen besteci, 1960’lardan sonra yapıtlarına kattığı kuş seslerini artık bloklar halinde, salkım notaların dokusunda işler. Bütün bestelerini bundan sonra ileriye akan bir yapı değil, statik bir sanat dalı olarak ele alacaktır. Böylece müzik cümlelerinin ileriye doğru akması önlenince, yapıtın melodik karakteri ortadan kalkar. Messiaen’e göre kuş şakımasında sesin yol alması, kısacası kuşun şarkı söylemesi, melodi yaratması söz konusu değildir. Şakımalardaki anafikir gelişime uğramaz, aynı düzlemde, gırtlak süslemeleriyle derinlemesine doğru çoğalır. Messiaen aynı kuşun aynı ağacın dallarında, günün aynı saatinde, aynı şekilde şakıdığını da kanıtlamıştır. Ciltlerle nota defterini bu kayıtlarla doldurmuştur.  

Katolik inanca bağlılığı, insan ve doğa sevgisi, özellikle kuş şakımalarına müzik dünyasında yer vermesi, onu 20. yüzyılın kendine özgü bir sanatçısı haline getirmiştir. Hem antik çağdan modernizme kadar bütün bir müzik tarihini dikey olarak incelemiş hem de dünya coğrafyasını tarayıp yatay olarak, değişik kültürlerin karakterini araştırmış. Müziğinde ortaçağın gizemli yalın ezgisinden Uzakdoğu ritimlerine kadar geniş bir yelpaze vardır. 20. yüzyılı önceki çağların bir birikimi olarak kabul etmiştir. Kuşların şakıma tekniğinin etkisinde yazdığı Turangalila Senfonisi (1948), Kuşlar Kataloğu (1958), Egzotik Kuşlar (1956) gibi yapıtlardan kimi piyano solo için kimi orkestra ve piyano için bazıları da flüt ve piyano içindir. Günlerce gecelerce, “Hangi kuş şimdi hangi dala kondu? Bu aynı kuş mu? Eğer oysa bu gece başka türlü mü şakıyor acaba” sorularını sormuş. Sonra onları müzik olarak düşündüğünde, yansıtmak için son derece girift yöntemler seçmiş. Turangalila Senfonisi’nde seslerin kuş şakıması gibi dikey yol alışını duyarsınız. 

Akşam olunca kuşları dinleyin. Asla bir şarkı değil onlarınki. Kuşaklar boyunca ta derinlerden, uzak çağlardan gelen bir felsefe saklamışlar. Ve hep özgürlüğü simgeliyorlar. “Kuşlar kadar değil, kuşlar için özgür olmak lazım” der Nâzım Hikmet.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Eski bayramlar 10 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları