Çok İyiydi, Çok Kötü Oldu

05 Kasım 2014 Çarşamba

İnsan aklı bir garip; “özgür çağrışım” ilgisiz şeyleri bir anda birbirine bağlayıveriyor.
Geçmişte AKP’yi destekleyen ama şimdi çok pişman liberal eğilimli kimi yazarların, geçen hafta, AKP ve Davutoğlu üzerine “eskiden çok iyiydi şimdi çok kötü oldu” türünden övgü, yergi, yönlendirme umudu dolu yazılarını okurken “No country for old man” filmini düşündüm.
Vizyona “İhtiyarlara Yer Yok” başlığıyla girmiş. Ben “İhtiyarlara göre ülke değil” başlığını tercih ederdim. Neyse... Esas değinmek istediğim, bu filmin bir sahnesinde uyuşturucu kartelinin katili Chighurg’un (Javier Bardem), profesyonel katil Wells’e (Woody Harrelson) yönelik sözleri: “Hayatında uyduğun kurallar seni buraya getirdiyse. Bu kurallar ne işe yarar?” Bu sözleri biraz değişmiş biçimde anımsadım: “Hayatında attığın adımlar seni buraya getirdiyse”...
Önce, bu yazarlardan birinin, trajikomik saptamalarından başlayalım. Bu yazara göre bugün “ataerkil sermaye, otoriter siyasetin ekmeğine yağ sürüyor”. Yazar, sınıfların oluşmasında ideolojinin önemini vurgulayarak yazısına giriyor; “AKP’nin başlıca sınıfsal dayanağının Anadolu sermayesi olduğu” savını doğru bulduğunu belirtiyor. Bu kesimin ataerkil ideolojilerinin özelliklerine dikkat çekiyor, bunların AKP’nin otoriterleşmesine katkıda bulunduğu sonucuna ulaşıyor.
Bu saptamalarda itiraz edilecek pek bir şey yok. Ancaaak... AKP yükselirken, aynı Anadolu sermayesi, çevrenin merkeze başkaldırması, vesayete isyan ve demokratikleşme dinamiği olarak sunulmuyor muydu? Yazarın içine düştüğü çelişki, bu çelişkinin gündeme getirdiği ahlaki sorunlar bence çok açık...
Ancak bir de şu soru var: Neden “ideolojinin maddi bir güç” olarak önemini bilen entelektüellerimiz, AKP hükümete geldiğinde, AKP kadrolarının “kimliklerinin” (öznelliklerinin) hangi ortak tarih içinde, hangi ortak “Büyük Öteki”ye göre (hangi ideoloji/ simgesel evrende) şekillendiğini sormadılar; edinmiş oldukları ortak sadakatleri, görmezden gelmeyi seçtiler? Bu otoriter, dinci öznelliklere sahip kadrolardan hangi akla hizmet demokratikleşme beklediler? Neden bu demokrasi, uzlaşma, vaatlerini bir “pasif devrim” sürecinde rakiplerini etkisizleştirme, (Gülerce, Hakan’la konuşurken, bu aklı ne güzel sergiliyor) hegemonya oluşturma araçları olarak okuyanları mahkûm ettiler? O zaman AKP’nin attığı adımların onu buraya, o zaman destekleyenlerin attıkları adımların da onları bugün bulundukları noktaya getireceğini neden o zaman göremediler?
Bir başkası şöyle diyor: “İşin başında Davutoğlu dış politikada hiç görülmemiş derecede iyi idi, şimdi hiç görülmemiş derecede kötü.” Başlangıçta “Mütevazı, etrafına saygılı, kibirsiz, uygar, Batılı” olarak tanıdığı profesör”... “başbakan olduktan sonra ‘alçak’, ‘hain’, ‘kaos peşindeki yarasalar’ ” diye konuşmaya başlamış. Önce şunu anımsatalım: En azından, Dr. Behlül Özkan’ın “Turkey, Davutoglu and the Idea of Pan-Islamism” (23 Jul 2014) başlıklı çalışmasına bir göz atmış olanlar, ideolojik yönelimi, toplumsal projesi, 1990’lardan bu yana değişmemiş bir misyon adamıyla karşı karşıya olduklarını kolaylıkla anlayabilir; “Stratejik Derinlik” kitabını kabaca okuyanlar bile, nasıl fantastik varsayımlar üzerine kurulduğunu, bizim yıllar önce vurguladığımız gibi, büyük bela açmaya aday olduğunu görebilirlerdi.
Dün Davutoğlu “atom karınca” lakabıyla bölgede dört dönerken, biz bunun dış politikada başarı anlamına gelmeyeceğini, “İyi de kazanımları ne” sorusunun cevapsız kaldığını savunuyorduk. Dün o dış politikanın, Davutoğlu’nun o zaman attığı adımların, onu buraya getirdiğini görmemek için o zamanlarda gözlerini bilerek kapamış olmak gerekiyor.
Yazımın başlığına dönersem, ülke bugün bulunduğu noktaya, dün destek verilen politikalardan, atılan adımlardan geçerek geldi. Bir entelektüel, bugün atılan adımların, alınan kararların, söylenen sözlerin yarın nereye varacağını öngöremiyorsa ne işe yarar? Onun o tutumlarına ışık tutan bilgiler, onu buraya getirdiyse, bu bilgiler ne işe yarar? Gerçekten de Türkiye artık, tüm karmaşıklığı, çelişkileri ve acımasızlığıyla, liberal teorilerle hareket edenlere, teorisini düzenin hizmetine veren sofistlere göre bir ülke değildir.
Bir Anglosakson değişiyle bitirelim: Beni bir kere kandırırsan sana ayıp. İki kez kandırırsan bana...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları