Yoksulların savaşı

06 Nisan 2024 Cumartesi

Geçtiğimiz yıllarda yayımlanan, son dönemin göz alıcı yazarlarından Eric Vuillard’ın görkemli anlatısı “Yoksulların Savaşı” kitabı bundan beş yüz yıl önceye götürür bizi. Avrupa Proteston reformuyla iç içe geçmiş yoksulların hak arayışı parayla güçlenmişlere, din adamlarının bir işaretiyle ayrıcalık edinenlere, muktedirin haşin adaletsizliğine karşı büyük başkaldırıyı anlatır. Bugün hâlâ süren “eşitsizliğin o korkunç tarihine” kısa bir değinidir bu. Yine bir ilahiyatçı olan Thomas Müntzer’in bir o kadar gerçek olan köylüler savaşına önderlik eden isyanıdır. Sonu ise tarihin yazdığı gibidir. Müntzer’in boynu kesilecektir. 


*** 


Yazar Vauillard, yüzyıllar sonra ona bakarken sadece bir özyaşamöyküsü üzerine kurmaz anlatısını. Buna itirazını da “Hikâyeler duymak istiyoruz, bunların bizi aydınlattığını söylüyoruz. Hikâye ne kadar gerçekse, onu o kadar çok seviyoruz. Fakat kimse hikâyelerin nasıl anlatılacağını bilmiyor” satırlarıyla yapar. Ancak asıl bildiğimiz yüzyıllardır süren, üstelik de tarihin tam da içinde kendimizi bulduğumuz bitmeyen bu dönemdir. Gerçekten de ezilenlerin savaşı bitmedi. Ama yoksulların isyan biçimleri ve yöntemleri değişti. (Ya da sorumuz şu olmalı: Ne kadar değişti?) 


***


Zaten yazarın kitabı tamamlarken son satırları şöyledir: “Şimdi ölecek Müntzer. Ölecek. Otuz beş yaşında. Öfkesi onu buraya taşıdı. Buraya kadar. Bedenini burdular, kollarını, bacaklarını... çok kan kaybetti. Takatinin sonuna geldi. Sonra balta yükseldi. Binlerce surat o tarafa bakıyordu. Dehşet içinde izliyorlardı, olanları tam olarak anladıklarından emin değillerdi. (...) Gençlik sonsuzdur. Eşitsizliğimizin sırrı edebidir ve yalnızlık olağanüstüdür. Şehitlik ezilenler için bir tuzaktır; arzu edilesi tek şey zaferdir. Anlatacağım.” Anlatıcının anlatmaya devam etme konusundaki çabası tarihin akışının kesintiye uğramadan devam ettiğinin delilidir. Evet, bu eşitsizliğin aynı zamanda insan hayatına kast eden tarihi bitmedi.  


***

 

Ülkemiz bir belediye seçimini geride bıraktı. Aslında son dönemde özellikle yoksullaşması katlanarak büyüyen geniş toplum kesimlerinin sıkıntısı öne alındığında şaşırtıcı bir sonuçla karşılaşmadık. Ancak yoksulluğu yalnızca “kaynamayan tencere” üzerinden tartışmaya açmak olmadık açmazlara saplar bizi. Böylesine bir dar bakış açısı eşitsizliği, adaletsizliği, ayrıcalıklı olanların istediği her şeye çarçabuk ulaşmasını, en önemlisi neoliberal politikaların insanı örseleyen yanını öteler. 


***


Şu bir gerçek ki yoksulların savaşımı 16. yüzyıl bakış açısından çok daha karmaşık bir noktada artık. Ancak Vuillard’ın yazığı kitaptaki yoksullara ait öfkenin aynı kalmış olması ama buna rağmen öfkenin yöneliminin başkaca noktalara özellikle din ve milliyetçilik argümanlarına kaydırılması tartışmaya açık bir gerçek. Dahası günümüzdeki modern kölelikle eşitsizliğin boyutunun çok daha artması ve bunu sistemi yönetenlerin kusursuz bir örtüyle gerçekleşmesi durumun vahametini artırıyor. Dünyanın hemen her yerinde servet paylaşımı konusunda muazzam bir eşitsizlik olduğu ortada. Üstelik de sayılı zenginlerin sahip olduğu servetin neredeyse devletlerin mal varlığıyla yarışabilecek noktada olduğu göz ardı edilemez. 


***


Ama tek bir gerçek var: Ezilenlerin içinde olduğu koşullar değişmedi. Yüzyıllar içinde zenginleşerek güçlü olanlar ise yanlarına yeni muazzam aygıtlar ekledi. Yoksulların savaşımı farklı yüzler değiştirecek olsa da devam ediyor. Çünkü tarihi yeri gelince sıradan insanlar da yazar.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları