Bir damla sevinç ve gözyaşı

21 Aralık 2024 Cumartesi

Son yıllarda ülkemizde “kamusal alan” kavramı üzerine uzun uzadıya tartışmalar yapıldı, yapılmaya da devam ediyor. Kent kültürü üzerine çalışan isimlerin başında gelen Richard Sennett tarafından kaleme alınan “Kamusal İnsanın Çöküşü” ise modern zamanlarda kamusal yaşam ile özel hayat arasındaki değişimi göz önüne seriyor. Sennett genel bir kamu kuramı zemini oluşturmak, olanı eleştirmek, geliştirmekle birlikte, ev yaşamından, tiyatrodan, romandan, konserden, parktan, mitingden, sokaktan topladığı fragmanlardan bir bütün oluşturmaya, onların ardındaki benzerlikleri okumaya çalışıyor. Önemli olan da insan yaşamında ıvır zıvır olarak görülebilecek bir sürü olayın geniş bir kamu anlayışıyla derlenmesi ve toparlanması. Özellikle kamusal yaşamın, 19. yüzyıldan itibaren özel yaşamın artan baskınlığı içinde nasıl ezildiğini açımlıyor. Bu tarz çalışmalar modernizm okumasında büyük önem taşıyor. Yarın öbür gün ülkemizde kent kültürü, tarihi ve kamu üçgeninde özel bir tartışma yürütülürse değerlendirilecek yerlerin başında tiyatro binaları geliyor. Çünkü kamu yaşamının en önemli noktalarından biri şüphesiz tiyatro binalarıdır. Tiyatroya gelen seyirciye kapıda hangi siyasi görüşü desteklediği sorulmaz, genç yaşlı, eğitimli eğitimsiz, zengin varsıl, başörtülü başörtüsüz hemen herkes yan yana oturur ve sanatın gücü sayesinde uyumlu bir buluşmaya kapı aralanır. Her sahne açılışı toplumsal barış adına büyük bir hamledir. Bütün bunları neden mi yazıyorum? Geçtiğimiz hafta Eskişehir’e tam tekmil bir kültür merkezinde Genco Erkal Sahnesi kazandırıldı da ondan. Bir de sahnenin adı tiyatromuzun açık ara büyük ustalarından Genco Erkal’a verilince gönül ferahlıyor. Dahası Anadolu Üniversitesi’nin kurucu rektörü Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen Hoca’nın Eskişehir Büyükşehir Belediyesi başkanlığı görevini üstlendiğinde açtığı o kıymetli yolda bu defa Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Ayşe Ünlüce’nin yürüdüğünü görmek mutluluk veriyor. Eskişehir, kent kültürü ve sanat ilişkisinin yaşam biçimine dönüştürülmesi anlamında başka belediyelere yöntem sunmaya devam ediyor. 

***

Kuşkusuz memleketimizin alacalı tarihi Genco Erkal’ın tarihidir. Tiyatromuzdan söz açacaksak onun adını hemen ilk sırada yazarız. Sorumlu aydın kimliği ders niteliğindedir. O, sanatın gücünü kullanan bir tiyatroyu ayakta tutmanın gündelik popülist söylemlere, isimlere, “star sistemine” dayanmadığını bildi. Ve bunu sanatta ışığı hiç sönmeyen bir yıldız olarak kalmayı başararak yaptı. Tiyatro için salt oyunculuğun değil, aynı zamanda sahnenin tüm unsurlarını (yönetmen, çevirmen, yazar, dramaturg) layığıyla kullanarak üstün bir performansla çıktı seyircinin karşısına. 1959’da profesyonel olarak “Çöl Faresi” oyununda başlayan tiyatro yaşamını tam 173 oyunla pekiştirdi. Ülke, ilk defa tek kişilik oyunları onun sayesinde tanıdı. “Bizim memlekette bu türü kimse izlemez” denildiği yerde gökyüzüne fişek gibi fırladı. Böyle değerli bir tiyatro adamının kendisine ait sahnesinin olmadığını öğrendiği anda sayın Yılmaz Büyükerşen kolları sıvadı. Onun kullanabileceği bir sahne yapımına başladı. Böyle bir girişimin arkasında bir başka özel bir ortaklık vardı: Genco, ilk ve son olarak bir ödenekli tiyatroda, Eskişehir Şehir Tiyatrosu’nda oyun yönetmiş, birikimini genç yeteneklere aktarmak için çalışmıştı. Sahnenin açılış günü, Genco Erkal’ın kızı Ayşe Erkal sahnenin babasında bıraktığı etkiyi bize anlattı. Hemen ardından Ercan-Gökhan Çağıran kardeşlerin müziği eşliğinde Nâzım şiirlerini Devrim Özder Akın ve Özlem Akdoğan sundu. Tiyatromuzun üç kıymetli eleştirmeni Seçkin Selvi, Zeynep Oral ve Dikmen Gürün kendi Gencolarını bizlere aktardılar. En önemlisi Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Ayşe Ünlüce Genco Erkal Ödülleri’nin verileceğini duyurdu. Böylece Eskişehir bize yeni mucizelerini sundu.   

***

Geçtiğimiz hafta Ankara Üniversitesi DTCF Tiyatro Bölümü’nden uzaklaştırılmış hocalarımdan Selda Öndül’ün eşi Hüsnü Öndül dünya yolculuğunu tamamladı. Hüsnü abi, takım elbiseli, yasa koruyucu, denetimci klasik avukat figürünü darmadağın eden bir yaklaşım benimsediği için kendi geleneğini oluşturmayı başardı. Mesleğin görev ve sorumluluğunu yepyeni pratiklere eylemlilik üzerinden taşıdı. Bu anlamda sadece insan hakları savunucusu değil yol açıcıydı da. İnsan Hakları Derneği’nin genel sekreterliğini yaptığı sürece bilirdik ki başımıza bir şey gelse arkamızda dağ gibi Hüsnü abimiz var. O ve Selda Hoca muazzam bir korumacılıkla ve mesafeli şefkatle deyim yerindeyse bizi büyüttü. Bitmeyen zor zamanların içinde onca bedele rağmen ayakta kaldılar. Vedalaşmak zor. Ölümün çaresizliği ve soğukluğu acı. Sızlanmak yerine Hüsnü Öndül’ün Travma ve İnsan Hakları Enstitüsü’nü kurmak adına kolları sıvamak gerek. Çünkü bir yazısında dediği gibi, “Yarın düşüncesi hep var aklımızda ama yeni bir güne, yarına ulaşabilmek için yaşıyor olmak gerekir. Yarın, siz ölseniz de olacak”. 

***

Bize yarınlar kaldı.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları